Dalında Üşüyen Çiçekler

Hasan Ukdem

Orhan evden çıktığında, martın ortaları olmasına rağmen ılık bir havayla karşılaştı. Rüzgar, korkusunu

bastırmak için ıslık çalarak yürüyen yeni yetme bir oğlan gibi dolaşıyordu şehrin sokaklarında. Günün

ilk ışıkları, çocukluktan gençliğe geçmekte olan kızların yeni belirginleşen göğüsleri gibi yeni yeni

patlayan ağaçların dallarına düşmüştü. Hatta bazı erkenci dallarda beyaz beyaz çiçekler açmıştı bile.

Yol kenarlarında, servis bekleyen kadınlı erkekli insanlar vardı. Caddelerde sokaklarda işçi servisleri,

ekmek dağıtan, marketlere, günlük gazeteleri taşıyan araçlar ve okul servisleri bir görünüp bir

kayboluyorlardı.

Orhan, yüzde kırk engelli raporu aldıktan sonra, devlet kendisine bir okulda hizmetli olarak iş vermiş,

o da eve ekmek götürmenin zevkini, gururunu yaşamıştı. Annesi ev hanımı, babası ise sanayide bir

marangozun yanında usta başı olarak çalışan bir adamdı. Bir kız, bir oğlan iki kardeşi daha vardı.

Kızdan küçük, oğlandan büyük, ailenin ortanca çocuğuydu Orhan. Ablası gelin olmuş, küçük oğlan ise

ortaokula gidiyordu. Zengin değillerdi ama çok şükür kimseye de muhtaç değillerdi. Kendi yağıyla

kavrulan bir ailesi vardı.

Orhan'ın engeli çocukluktan geliyordu. Doktorun verdiği iğnenin dozu fazla gelmiş, sağ ayağında hafif

bir aksaklık kalmıştı. Bunu çok dert etmemişti kendine. Şükür ki ağrısı sızısı yoktu. Hele şu işe

girdikten sonra hayatı daha güzelleşmiş, kendine güveni artmıştı. Hayattan çok şey istemiyordu

zaten. Annesigillerin evi gibi bacası tüten bir yuva, kendisini seven bir eş yeterdi mutlu olması için.

Zamanla o da olurdu nasılsa.

Okula gelip günlük işlerine başlamışı ki, öğretmenler odasından çağırıldı. Kapıyı çalıp içeri girdiğinde

birkaç öğretmenle karşılaştı, diğerleri sınıflara dağılmış derslerini işlemeye başlamış olmalıydılar.

Derya öğretmen, yanındaki koltukta oturan genç kızla bir şeyler konuşuyordu. Orhan'ın içeri

girmesiyle, Derya öğretmen kendisine, kantinden çayla beraber bir şişe küçük su almasını söyledi. O

da hemen bir koşu alıp geldi istenenleri. Derya öğretmen suyu genç kıza vermesini söylediği anda,

Orhan kızı bir siluet olarak değil de net bir şekilde gördü. Kız gerçekten çok güzeldi, siyah dalgalı

saçları, ve bir çift siyah inci gibi gözleri vardı. Siyah kot pantolonun üstüne siyah deri bir ceket

giymişti. Bu kadar çok siyahtan, bunca ışık nasıl yayılıyordu anlamakta zorlanıyordu Orhan. Suyu

verirken göz göze geldiler genç kızla, içinde kocaman bir buzdağı erimiş gibi oldu Orhan'ın. Bugüne

kadar bilmediği, hissetmediği duygular uyandı yüreğinde. Kız, teşekkür edip aldı pet şişeyi. Derya

öğretmen çıkabilirsin demese, kendini orada sonsuza kadar unutabilirdi.

Dışarı çıktı ama kızın yüzündeki baharın bütün çiçeklerinin kokusunu hala içinde hissediyordu. Nasıl

bir şeydi bu böyle? Bugüne kadar pek çok genç kız görmüştü ama onun yüzünde gördüğü efsunlu hali

hiçbirinde görmemişti. Gözlerinden kalkan kelebekler hala, biraz önce kapattığı kapının anahtar

deliğinden odaya doğru uçuşuyordu. Ama bu durumu fazla sürmedi, gerçek kendini birden hatırlattı.

Kendini daha önce okuduğu bir romandaki Notre Dame'ın Kamburu, Quasimodo gibi hissetti. O kız da

Esmeralda kadar güzeldi. Kantinden getirdiği suyun, Grewe Meydanı'nda kırbaçlanırken kambura

acıyarak ona su veren Esmeralda'nın elindeki suyla bir bağı var mı acaba diye düşündü Orhan. Sonra

işine döndü ama aklı kendinde değildi. Yaptığı her işe karışıyor, sildiği camlarda onun yüzü

beliriyordu.

Birkaç saat sonra öğretmenler odasına tekrar bir iş nedeniyle gittiğinde kız yoktu, ama Derya

öğretmenin Nermin öğretmenle konuşmalarından sabah gelen kızın adının Leyla olduğunu öğrendi.

Derya öğretmenin kızıymış, sabahki geliş sebebi, Leyla annesiyle ayrı olan babasının yanında

yaşıyormuş ve bu sabah önemli bir sınavı varmış annesinden manevi bir güç almak için öyle bir  uğramış. O kadar siyahlar içinde olan bir esmere de Leyla'dan başka bir isim konamazdı zaten diye

geçirdi içinden Orhan.

Akşam eve gidince hemen odasına çekildi, ev halkına bir şey söylemedi. Kendisinin bile kendini layık

görmediği bir kızı istemeye bile yanaşmazdı ailesi. Perdeyi açtı dışarı baktı. Sabahki hava değişmiş

soğuğun şiddetinden kar atıştırıyordu. Mart böyleydi işte, hayat gibi ne yapacağı belli olmuyordu. O

patlayan dallarda açan çiçekler üşüyecek dökülecek ve meyveye dönüşemeyecekti ağaçta.  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.