Darbelerin yıldıramadığı adama vurulan son darbe (1)
Milli Görüş lideri, eski Başbakanlardan Prof. Dr. Necmettin Erbakan, siyaset sahnesine adım attığı andan itibaren Türkiye’deki haktan, hukuktan, adaletten uzak kokuşmuş düzenin hedefi haline gelmişti. Aslında onun sömürü düzeni ile mücadelesi siyasete girmeden önce başlamıştı.
27 yaşında Türkiye’nin en genç doçenti olan Necmettin Erbakan, 1956 yılında 200 kadar arkadaşı ile birlikte ülkenin ilk yerli motorunu üreten Gümüş Motor Fabrikasının temelini attı ve 1960 yılında hayallerini süsleyen motor üretimini gerçekleştirdi. Daha sonra 20 arkadaşı ile beraber Türkiye’nin ilk yerli otomobili olan Devrim’i 4,5 ayda ürettiler. Türkiye’nin bir çivi bile üretmesini istemeyen dış güçler ile içteki sömürü ve sermaye çevreleri, Erbakan`ın bu başarısı karşısında çılgına dönmüşlerdi. Erbakan’ın sömürücü güçlerle savaşı böylece başlamış oluyordu.
1969 yılında siyasete atılmadan önce Odalar Birliği Genel Başkanı olduğu anda, ülkemizde siyonizmin temsilciliğini yapan ve Erbakan’ın zihniyetini yakından tanıyan başta dönemin Başbakanı olmak üzere bir avuç para babası onu daha doğarken öldürmek için harekete geçmiş, seçimle geldiği yerden polis marifetiyle zorla, kaba kuvvetle uzaklaştırılmıştı.
Erbakan’a karşı Odalar Birliğinde başlayan o hukuksuz harekât ömrünün sonuna kadar kendisini bırakmamış, attığı her adımda bir yandan yargı darbesi diğer yandan askeri darbelerle önü kesilmeye çalışılmış ama O her türlü darbeden sonra yeniden ayağa kalkmayı başarmıştır.
Ülkemizin büyümesini ve gelişmesini istemeyen dış güçlerin ve onların uzantılarının elinde sömürüldüğü bir dönemde, Erbakan hocamızın tek başına siyasete atıldığı 1969 yılında kendisi için söylenen; “tek çiçekle bahar olmaz, bir kişi tek başına ne yapabilir ki?” sözlerine “evet tek çiçekle bahar olmaz ama her bahar tek çiçekle başlar” diye cevap vererek yılmak yıkılmak bilmeyen mücadelesi, bitmez tükenmez azmi ve enerjisi sonunda, açtığı Milli Görüş Bayrağını zirveye dikmiş, bu uğurda canlarını vermeye hazır milyonlarla ifade edilen bir kadro yetiştirme başarısını göstermiştir. Bu durum dünya üzerinde çok az kişiye, ülkemizde de Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra sadece merhum Erbakan hocamıza nasip olan müthiş bir olaydır.
O kendisi için kurulan bütün tuzaklara ve maruz kaldığı her türlü darbelere rağmen yılmadı, yıkılmadı, bitti denilen yerden tekrar ayağa kalktı, davası uğruna canını ortaya koydu ve canla başla çalışmaya devam etti. Önüne konan her engeli aşmasını bildi ve 1996 yılında Başbakan oldu.
Bir yıllık Başbakanlığı döneminde ülke ekonomisi %7,5 oranında büyümüş, kamu kuruluşları arasında havuz sistemi kurularak israfa ve faize son verilmiş, TC tarihinde ilk defa denk bütçe gerçekleştirilmiş, memur, işçi ve emekli maaşları o zamana kadar görülmemiş oranda arttırılmış, esnaf o dönemde altın yılını yaşamıştı. Diğer yandan Müslüman ülkelerden 8 tanesi bir araya getirilerek ABD nin dünya sömürüsüne son vermek için D8 oluşumu gerçekleştirilmişti.
Bütün bu faaliyetler, sömürücü güçleri harekete geçirmeye yetip artmış ve tarihe post modern darbe olarak geçen 28 Şubat tezgâhlanmıştır. 28 Şubatçı darbecilerin başarıya ulaşması sonunda hükümet düşürülmüş, Refah Partisi kapatılmış, Erbakan tekrar siyasi yasaklı hale getirilmiş, hakkında yine davalar açılmış ve böylece fiili olarak aktif siyasi hayatı sona ermişti.
Siyasi hayatında kurduğu 4 partisi kapatıldığı, hapishanelere atıldığı, çeşitli darbelere maruz kaldığı, ülkeye İslâmi bir düzen getirme suçlaması ile hakkında davalar açılarak yargılandığı, siyasi yasaklı hale getirildiği ve nice çileler çektiği halde bir türlü bitirilemeyen, yıldırılamayan, çökertilemeyen Erbakan’a son ve en büyük darbe böylece 28 Şubat 1997 tarihinde vurulmuş oldu.
28 Şubat 1997 tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulunda alınan kararlar, aslında cuntacı zihniyetin, seçilmiş hükümete ve onun Başbakanına karşı baskı ve tahakkümle uygulanmaya zorlanan ve halkın inancını ortadan kaldırmaya yönelik bir darbenin ayak sesleriydi.
28 Şubat günü düğmeye basılan ve daha sonraki gelişmelerle cuntacıların adım adım başarıya ulaştıkları, istedikleri sonucu gerçekleştirdikleri bir darbeydi bu… Hem de bu post modern darbe, daha önce yapılan direkt darbelere nazaran ülke çapında daha büyük izler bırakan, çok daha tehlikeli ve milletimize daha fazla zarar veren bir darbeydi.
28 Şubat’ın hedefi Başbakan Erbakan’ın şahsında onun temsil ettiği Anadoluluk ruhu ve Anadolu zihniyeti idi. 28 Şubatçı cuntacı zihniyet; Erbakan’ın şahsının değil, onun temsil ettiği Fatih Sultan Mehmet’in zihniyetinin, İstiklal harbi ve Çanakkale şehitlerinin taşıdığı inancın düşmanı idiler ve hedefleri bu inancı yok etmekti.
Yaptıkları ve uygulanmasını istedikleri tahakküm maddeleri ile yeni nesillerin dini eğitim almasını ortadan kaldırmayı, dini motiflerin kullanılmasını yasaklamayı ve bin yıllık Müslüman Türk’ün kültür ve inanç değerlerini tamamen yok etmeyi amaçlayan ve ateist cuntacı zihniyetin bin yıl devam etmesi için kendilerince her türlü tedbirin alındığı oldukça tehlikeli bir darbeydi 28 Şubat… (Devam edecek)