İslam iyi insan, iyi Müslüman yetiştirmek için gelmiştir.
Bununla birlikte yeryüzünü ifsat eden insanlar da vardır. Bunların vasıfları Kur’ân-ı Kerim'de anlatılır. Hepsinin ortak vasfı; ifsat etmeyi yaşam tarzı haline getirmek, “kaşınmayan yerden kan çıkarmak”, toplumun zayıf kesimine yardım etmemek, her konuda cimriliği ahlaki bir ilke edinmektir. Kur’ân onların inanç kimliklerini ve cimrilik vasıflarını şöyle beyan etmiştir:
"Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir (birbirlerinin benzeridir). Kötülüğü emredip, iyiliği yasaklarlar, ellerini de sıkı tutarlar. Onlar Allah'ı unuttular; Allah da onları unuttu. Şüphesiz münafıklar, fasıkların ta kendileridir." (Tevbe 67).
Dışından Müslüman gibi görünen ve içinden inkârcı olan kimseler, yukarıdaki ayette anlatıldığı gibi, gece-gündüz bütün mesâilerini yeryüzünde kötülüğün kurumlaşması için harcarlar. İnsanlığın yararına olan iyiliklerle ve iyi insanlarla mücadele ederler. Toplumun yoksul ve gelir düzeyi düşük kimselerine el uzatan iyi insanlara engel çıkardıkları gibi kendileri de yardım etmezler. Bu sebeple onların infak ve paylaşma konusunda yürekleri ve elleri tutuktur.
İnsanoğlu, Yüce Allah’ın verdiği nimetlerin kadrini bilmeli ve O'nu şükranla takdir etmelidir. Elbette Allah'ı gereği gibi takdir edenler vardır. Her nimetin takdiri kendi cinsinden olmalıdır. Zengin, malının zekâtını vermekle, âlim, ilmini paylaşmakla bu takdir görevini yerine getirir. Bunun yanında sayısız nimetler veren Yüce Allah'ı takdir etmekten imtina eden kimselerin varlığı da bir gerçektir. Hâlbuki O, yerin göğün, bu dünyanın ve öteki dünyanın da Rabbi'dir. Her şey O'nun kabzasındadır. Şu âyette O'nun bu vasıfları çok güzel anlatılır:
"Allah'ın kadrini gereği gibi bilemediler. Yeryüzü kıyâmet gününde bütünüyle O'nun elindedir. Gökler de O'nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir." (Zümer 67).
Diğer taraftan, birey ve toplumların hayatında özgürlükler bağlamında daralma günleri yaşanabilir. Ama bugün olduğu gibi o günler yerini ferahlığa bırakmıştır. Yaşadığımız toplumda ayrılıkçı terör örgütünün toplumsal asayişi daraltma ve berhava etme çabaları da geçecektir. Bunu aziz milletimizin birliği bozacaktır. Bu konuda gerek fert ve gerekse toplum, yapay olan kabz hâlinin ilelebet sürmemesi için çaba sarf etmelidir. En kötü kabz hâli, inançsızlığın verdiği psikolojik sıkıntıdır. İnanan insan için ruh darlığı, her zaman inşirah bulabilir.
Bu sebeple Allah'ın yüce kudretinin bir delili olan el-Kâbız isminden her mü'min hisselenmeli ve ruh darlığının ruh dinginliğine, her türlü sıkıntı hâlinin ferahlığa dönüşmesi için O'ndan yardım istemelidir. Unutmayalım ki, insan hayatı ne mütemadiyen kabızlık ve ne de mütemadiyen bâislik hâlinde tek düze gider. Bu her iki hal arasında da bir adalet, denge ve hakkaniyet ölçüsü vardır. Onun için gerçek âşıklar "Nârın da hoş nurun da hoş" diyebilenlerdir.
Bu günler de geçer Ya Hû!...