Yolculuğun en güzel tarafı nedir sizce?
Bence varılacak yerdir…
Ve uzun bir yolculuğun bir o kadar yorucu bir yolculuğun ardından işte Jidde’ye geldik.. Servisimiz biraz geç geldi. Sanıyorum bu gecikme yaşadığımız şehirde olsa veryansın eder, sitem eder, üzülürdük… Fakat o topraklarda her dakikanız tevbe, her dakikanız şükür, her dakikanız sabırla geçiyor. Allah yardım ediyor mübarekler.
Harem-i Şerif’e girdik, ihramlıyız. Bu ikinci bir davetti.. Evet Rabbim ikinci defa çağırdı. İkinci defa ismim geçmiş olmalı katında “Fatıma gelsin.” Bunun tarifi yok, bu o kadar güzel bir şey ki vallahi kelimelerle anlatılamıyor…
Yolculuk esnasında yani yolculuğumuzun İstanbul ayağında harika bir dostluk kazandık. Bir hanımefendi, ilkin birbirimize bakışlarla selam verdik, ikinci adımda ise kucaklaştık. İkimizde bir yerlerden tanıyorduk birbirimizi, fakat nereden tanıdığımızı bulamadık. Tanıdıklar, vakıflar, kurumlar pek çok orta noktamız var lakin tutmuyor ucu. Sonra dedik ki; “ruhlar aleminde tanışmışız muhtemelen ve bedenlerin buluşması yeryüzüne kalmış olmalı…” Bu hanımefendi, bu güzel ablamızla Mekke’de de karşılaştık üstelik ayrı kafilelerde olmamıza rağmen, şu an ise birbiri için hayır dua eden, hayır isteyen ve asr suresinin gereğini yerine getirmeye çalışan iki dost olduk, hamd ile..
Efendim , Mekke’ye girdik, ikinci bir buluşmanın ayak sesleri ilk buluşacaklarla karıştı, kucaklaştı.. Yeniden Allah’ın şehrindeyiz, yeniden davet edildik ve yeniden davete icabet etme izni verildi… İlk buluşmamızda ısrarla istemiştim “Rabbim sen beni davet et ve sen ettiğin davete icabet etmem için bana yardım et..” Vallahi yardım etti. Vallahi davet etti. Rabbim ne güzelsin..
İşte yine Kabe’deyiz… Teni, rengi, ırkı, dili, sureti nasıl olursa olsun işte mahşer yeri… Hani bir deyiş vardır parmakların ucunda yürümek diye, burada öyle bir şey hasıl oluyor ki; kalbin ibresi kaymak istedikçe doğrultuyorsunuz. Kimse hakkında hiçbir şekilde kötü düşünmeyeceksiniz, kimseyi üzmeyeceksiniz, kimseyi incitmeyeceksiniz buna canlı cansız her şey dahil… Kabe, simsiyah örtüsüyle kucaklıyor bizi… Simsiyah örtüsüyle, kararmış gönüllerimizi o kadar güzel beyazlatıyor ki… Dokunduğunuz vakit gözyaşlarınız kalbinizin kara dokusunu tırmalıyor, günahlarınızın ağırlığını tövbelerinizle hafifletiyorsunuz… Sonra ellerinize bakıyorsunuz, ben kimin duasını aldım, hangi duam kabul oldu, hangi acının şükrüdür bu ellerin senin evine dokunması, senin evinde semaya kalkması…
Ne muazzam bir vuslat değil mi?
Rabb'iniz davet etmiş sizi, Rabb’in misafirisiniz…
İlk gelenlerde muhakkak ki tatlı bir heyecan oluyor. Bir kelebek düşünün kalpleri kelebekleri kıskandıracak cinsten…
İkinci gelenlerde ise heyecanın yerine birde birikmiş, demlenmiş, dirilmiş hasret eklenmiyor mu?... “Aman Allah’ım, nasıl taşımışım ben bu özlemi ve ben böyle kimseyi özlememiştim…” diyorsunuz, dedim.
Tavaf bitiyor, hamd ediyorsunuz, şükür ediyorsunuz, dua ediyorsunuz, tavaf namazını kılıyorsunuz ve say başlıyor.. Hz. Hacer annemizin ayak izlerinin ardına düşüyorsunuz…. Gerek tavaf esnasında ve gerekse say yaparken her adımla kendinize yürüyorsunuz. Her adım, kendinizle buluşma an’ı… Her adım, sizi öz kimliğinize getirmeli ve dualarla, şükürlerle say da bitiyor saçınızdan bir tutam kesiyorsunuz Allah umrenizi kabul etsin… Bir de bu cümleyi tanıyıp tanımadığınız tüm hanımefendilere söylüyorsunuz…
Otelimize döndük, akşam yemeğinden sonra ziyaret vakti.. En çok sevdiğim kadını… Adını aldığım Peygamber(s.a.v.)’imin göz nuru Hz. Fatıma (r.a.)’nın biricik anneciği Hz. Hatice (r.a.)’yi… Bu ziyaret benim için o kadar kıymetliydi ki… Lise hayatım onu özlemekle, onun hayatını öğrenmekle, onu özlemekle geçmişti… İlk buluşma. Ellerimin titrediğini anımsıyorum, hatta fark edilmemek için aralıksız “estagfirullah” dediğimde doğrudur.
Ve o ilk buluşma, ilk sözlerim.
“Ben geldim. Seni hep özlediğimi söylemiştim Rabbime, senin huyunu, suyunu hayatıma ikram olarak sunmasını isterdim Allah’tan. İşte ben geldim, beni duyuyor musun Eyy Annem? Ben seni çok seviyorum, belki hakkını veremiyorum sevgimin yine de Allah biliyor ki seni seviyorum.”
***
Dostlarımızı gözden değil gönlümüzden geçiriyoruz ve dualar ediyoruz… Dost’un kıymetini bilmek için çıkalım mı Sevr’e?
Haydi, bismillah…