Siyaset ve siyasetçiye olan ilgim platonik. Bugüne kadar üyelik dâhil aktif siyasetle işim olmadı. Bundan sonra da olmasın diye Rabbime dua ediyorum. Herkes siyasetle ilgilenmek zorunda değil. Kimisi merkezden, kimisi de bizim gibi kenardan destek vermeli. Ama bence meselenin özü şudur ki, kimse kendisini siyasetten azade görmemeli. Çünkü göz ucuyla bile olsa, yönetmeye talip olanların kimler olduğunu, ne yaptığını, niye yaptığını takip etmek en sıradan toplumsal bir ödevdir. O sebepledir ki, kimi zaman göz ucuyla kimi zaman tüm bedenimle siyasi süreçleri takip etmeye çaba sarf ederim. Ama bu durum, hiçbir zaman organik bir ilişkiye dönüşmedi, dönüşmesin diye de dua ederim.
Şimdiler de eski başbakan Ahmet Davutoğlu, yeni bir siyasi oluşumla arzı endam etti. Konyalı olmasından dolayı da partisi adına muhtemelen Konya’dan beklentileri büyük. Sonuç ne olur, süreç gösterecek. Ama gerekçesi olmayan siyasi çıkışların, gerekçesi kucağında gömüldüğüne çok şahit olduğumuz için, Davutoğlu hareketinin de gerekçesi kucağında gömülenlerden olacağına inanıyorum. Bu hareketin bana göre, Ak Parti’den oy tırtıklayıp, Tayyip Erdoğan’ın yeniden seçilmesini zora sokmak dışında bir karşılığı yok. Böylesi ulvi (!) bir amacın da, bu toplum tarafından bir gerekçe olarak kabul edilmeyeceği çok açık. Olsa olsa önceki kimi kopmuş siyasiler gibi ilk seçimde gösterdikleri performansla orantılı olarak, diğer partilerin şemsiyelerinin altına girmek için teklif alırlar o kadar. Performans dediğim de geçmişte içeriden, mutfakta duran biri olarak meydanlarda Tayyip Erdoğan ve hareketine dönük ne kadar sır paylaştın, ne kadar hakaret ettin, ne kadar küfrettin. Aynı şey Babacan'ın kurmaya çalıştığı hareket için de geçerli.
Siyaset zor iş. Davutoğlu’nun 7 Mart’ta Konya il teşkilatı açılışı için geldiğinde yaptığı konuşmayı dinleyince anladım ki, bu işi yapan kimileri için ilkesizlik sınır komşun. Özellikle yıllarca icra makamında bulunmuş siyasilerin, meydanlara inip yaptıkları hataların faturası için hemen yanı başındakini hesap ödemeye kakalaması çok iğrenç bir görüntü. Bu ciddi bir davranış bozukluğu olduğu kadar, dinleyenleri de aptal yerine koymak. Oysa yanında taşıdıkları adamların onlara, artık toplumun her şeyi ciğerine, dalağına kadar bildiğini fısıldaması gerekiyor. Bunu, kendilerini rezil etmemeleri için olduğu kadar, toplumun aklıyla da dalga geçmemeleri için yapmaları gerektiğine inanıyorum.
Ahmet Davutoğlu’nun Eylül 2019’da Ak Parti’den istifa ettiğini düşünürsek, henüz altı ay bile dolmadan sanki eleştirdiği icraatlar kendisinden bağımsızmış gibi bir duruş sergilemesi oldukça şaşırtıcı. Şaşırtıcı, çünkü siyasetin ayartıcı cazibesinin bir insanı bu kadar kısa sürede alt üst etmesi, anlaşılması zor bir durum. Recep Tayyip Erdoğan’a laf çakmak, hükümeti beceriksiz göstermek, hırsızlık, yolsuzluk ve kayırmacılık var kurnazlığı ile Ak Parti’ye dönük tırtıkçı niyeti açığa çıkıyor.
Hele kısa bir internet taramasıyla payının ne kadar büyük olduğu çok açık olan Suriye iç savaşının sonuçlarını da ayrıldığı ekibe yıkma girişimi, akıllara zarar bir durum. Birisinin Sayın Davutoğlu’na yaşanan dokuz yıllık bu büyük acıda en az eleştirdiği insanlar kadar pay sahibi olduğunu hatırlatması gerekiyor. Yani bu millet size, yaşadığınız bunca makam, mevki ve kazandığınız itibar için ömür boyu devam edecek sözü vermedi. Her işin bir ömrü var. Siyasetin de bir ömrü var ve beceremediğinizde, size olan teveccüh bittiğinde yerinize çekilir, fayda, zarar formülü üzerinden doğru olduğunu bildiğiniz şeylere destek verirken, yanlış olduğunu sandığınız konuları da kimisini müstetir kimisini aleni olarak paylaşırsınız.
Davutoğlu ve onun gibilerin şikâyetçi olduğu “Pelikan Çetesi” Ak Parti içinde var mıdır, varsa kimlerden oluşur, bunların derdi nedir? Bilmiyorum. Bildiğim şudur ki, gerçekten itibar cellatlığı yapan böyle bir çete varsa onların defterini dürmek Tayyip Erdoğan’a düşer. Gül, Davutoğlu ve Babacan’a da adam gibi durup, siyasi tırtıkçılık yapmak yerine yaşadıkları makamın ağırlığıyla yetinip, varsa bir tecrübe ve müktesebatları yeni nesille paylaşmak ve Türkiye’yi daha ileri taşımak düşer. Herkes başbakan, cumhurbaşkanı olarak ölmek durumunda değil. Aynı gerçek Tayyip Erdoğan için de geçerli. Ve benim açımdan siyasetin son çizgisini yaş değil, toplumun size olan ilgisi ve sizin topluma olan katkınız ortaya koyar. Önümüzdeki seçimde ABD'de tamamı yaşı seksene dayanmış isimlerin yarışacağını düşününce meselenin kemmiyet değil, keyfiyyet olduğu çok açık.
Tabi ki herkes yeni bir siyasi oluşum, yeni bir hareket başlatabilir ama Ak Parti’den ayrılıp yeni oluşum içine giren bu beylere şu soruyu da sormak lazım. Sizde olup da Tayyip Erdoğan’da bulunmayan hangi erdem ve siyasi birikim var? Derdiniz, davanızsa yolu bellidir. Bu şartlarda becerebileceğiniz en iyi şey, yaşanmışlıklar üzerinden birikmiş kinle, milyonlarca lira masraf ederek Ak Parti’yi iktidardan, Tayyip Erdoğan’ı da Cumhurbaşkanlığından edersiniz.
Sonra?
Bugün İstanbul’da İmamoğlu’nun kapısında beklediğiniz gibi, yarın da külliyenin kapısında beklersiniz.