“Bizler sanal haritalarla korkutulmuş nesillerin çocuklarıyız!..” Bu giriş cümlesi bana ait...Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, Kuzey Suriye ile ilgili yapılan ‘korkutucu’ yayınları ve spekülasyonları değerlendirmesinden sonra, her nedense böyle bir cümle kurma ihtiyacı hissettim kendi kendime.
Dün Kanal 7’de Davutoğlu ile uzun soluklu bir program yaptık.
Yaklaşık iki saat boyunca her şeyi konuştuk.
Mesela Kuzey Suriye ile ilgili tartışmaları etraflıca masaya yatırdık.
Türkiye’nin orada yaşanan gelişmelerle ilgili olarak nerede durduğunu ‘neye karşı olduğunu, neye karşı olmadığını’ anlamaya çalıştım.
Ve sanıyorum anladım.
DAVUTOĞLU: KUZEY SURİYE KUZEY IRAK DEĞİL
Öncelikle bir şeyin altını çizmekte fayda var.
Davutoğlu’nun sözlerinden Kuzey Suriye’de yaşanan gelişmelerle ilgili yapılan yorumların önemli bir bölümünün, yanlış bilgiler ve vehimler üzerine oturtulduğu sonucu çıkıyor.
Kuzey Irak’taki nüfusun büyük bölümü Kürtlerden oluşuyor.
Halbuki, Suriye’nin kuzeyinde öyle değil.
Türkiye’nin Suriye ile 910 kilometrelik sınırının Suriye tarafına baktığınızda o coğrafyada Kürtler dışında, Araplar (ki toplamda sayı bakımından birinci sıradalar) Türkmenler, Dürziler, Nusayriler yaşıyor.
Yani Kuzey Irak’ın aksine Kuzey Suriye’de, tek bir etnik unsurun hakimiyetini mümkün kılacak tekil bir nüfus varlığı söz konusu değil.
Dolayısıyla son zamanlarda gördüğümüz türden, (zaten haritalarla yeterince gözü korkmuş olan halkımızı tekrar yerinden hoplatacak) sanal haritalar üretip, boyalı kalemlerle bunları boyamanın bir alemi yok.
PKK-PYD’NİN İŞİ OLDU BİTTİYE GETİRMESİ KOLAY DEĞİL
Bunu söylerken PKK’nın uzantısı olan PYD’nin bazı küçük nüfuslu kent ve kasabalarda fiili otorite kurma çabalarının Ankara tarafından göz ardı edildiği düşünülmesin.
Davutoğlu’nun sözlerinden de anlıyoruz ki, “orada tek bir köyde dahi terör unsurlarının kendine yer etmesi Türkiye için kabul edilemez ve bu gelişmeler karşısında “Türkiye’nin her türlü hakkı mahfuz durumda.”
Öbür yandan PKK-PYD çizgisi için asıl sorun şurada.
PYD, Esad rejimiyle işbirliği yaptı ve bunu hem Suriyeli muhalifler, hem de Özgür Suriye Ordusu böyle biliyor.
Bu şu anlama geliyor.
Yarın öbür gün Esad için kaçınılmaz son geldiğinde PYD, yeni Suriye’den kendine hisse istemeden önce ülkenin yeni sahiplerine Esad ile neden işbirliği yaptığını izah etmek zorunda kalacaktır.
Davutoğlu’nun söylediği bir şey daha var.
Eğer PYD, fiili otorite kurup bunu yaymaya çalışırsa bu defa bölgedeki Araplar da, Nusayriler de, Dürziler de ayrı ayrı bölgeler oluşturacaktır ki bu da o bölgenin Lübnanlaşması anlamına gelir.
Haritalarla ilgili Davutoğlu’nun sözleri şöyle idi.
“Kuzey Suriye diye sanki böyle bir kuşak var ve böyle bir harita uyandırılmaya çalışılıyor. Bu haritalar üzerinden birileri öyle haritalar sirküle ediyorlar ki, sanki harita olunca gerçek kabul ediliyor ve haritayı boyuyor. O kafasındaki haritayı oraya çıkarıyor.”
DAVUTOĞLU: KÜRT FOBİSİNİ BİZ YIKTIK
Devam edelim.
Türkiye, Kuzey Suriye’de muhtemel terör yapılanması konusunda kırmızı çizgisini kalınca çizmiş durumda.
Ama öbür yandan bu, Türkiye’nin Suriyeli Kürtlerin Esad rejimi döneminde kaybettikleri haklarını geri almasını istemediği anlamına gelmiyor tabi.
Davutoğlu dün bir kez daha hatırlattı.
İlişkiler kopmadan önce Beşar Esad’la yapılan görüşmelerde kendisinden istenen üç şeyden birinin Suriye’de yaşayan Kürtlere kimlik kartlarının, vatandaşlık haklarının verilmesi talebi idi.
Bu noktada Davutoğlu, Ak Parti döneminde 2007 sonrasında Türk Dış Politikasının Kürt fobisinden kurtarıldığını ve Türkiye dışında yaşayan Kürtlerinde ‘kardeş halklar’ haline geldiğini söyledi ki bu konuda ben, kendisinin sonuna kadar haklı olduğunu düşünüyorum.
“KILIÇDAROĞLU’NUN AHLAKİ FORMASYONU SORUNLU”
Programda Davutoğlu’na CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun kendisini hedef alan açıklamalarını da sordum.
Bu bölümde bakanın ses tonu zaman zaman yükseldi.
Kılıçdaroğlu’nun muhalefet yapış tarzına tepkiliydi.
Aşağılayıcı ifadeler, küfürlü konuşmalarla Kılıçdaroğlu’nun kendisini hedef alıp ‘karakter suikasti’ yapmaya çalıştığını söyledi.
Anamuhalefet liderinin Suriyeli mültecilerin yaşadığı kamplarla ilgili sözlerine tepki gösterirken Dış İşleri Bakanı’nın sesinin titrediğini fark ettim.
“Sayın Kılıçdaroğlu, spontan olarak küfretmeye hazır bir psikoloji ile hareket ediyor. Küfrediyor.
“Bakın şimdi Sayın Kılıçdaroğlu, yaptığı konuşmalardan birinde diyor ki, “biz olsaydık konteyner kentleri kurmazdık.” “Niye kurmazdınız?” diyorlar. “Onları kabul etmezdik” diyor. “Çünkü bu insanlar beladır, bela açar” diyor.
Bakın şimdi, bugün sabahki rakamları veriyorum. 43 bin 212 Suriyeli kardeşimiz var. Onun bela açar dediği kardeşlerimiz var. Bunun 9 bin 890 ı kadın, 10 bin 398’i 18 yaşından küçük kız çocuğu, 11 bin123 ü 18 yaşından küçük erkek çocuğu. 31 bin 411 kadın ve çocuk. Şimdi bunlara siz bela diyebilir misiniz? Yani bu şu demektir. Bir kız çocuğu bir saldırıdan kaçarak Sayın Kılıçdaroğlu’nun evinin kapısına dayandığında Kılıçdaroğlu kapıyı kilitleyecek. Açmamayı bırakın kapıyı kilitleyecek ve o mütecavizle o kız çocuğunu karşı karşıya bırakacak. Bu bizim kültürümüzde var mı?
ÇAY TEPSİSİ METAFORU
Davutoğlu, program sırasında Suriye politikasını tarif ederken bir örnek kullandı ki, daha önce duymadığım bu örnek çok hoşuma gitti.
“Çay tepsisini taşırken çaylara ya da ayak ucunuza bakarak yürürseniz o tepsi devrilir. Ancak elinizde tepsiyi taşırken önünüze bakarsanız sorun çıkmaz. Biz böyle önümüze bakarak taşıyoruz tepsiyi. Suriye politikasında da, Ortadoğu ile ilgili bütün politikalarımızda da böyle davranıyoruz.”