Yasin Aktay'ın köşe yazısı
Ramazan'ın son on günü, özellikle 27. güne doğru Mekke tam bir mahşeri kalabalığa dönüşüyor. Bu kalabalığın üstüne de İslam İşbirliği Teşkilatı'nın İslam Ülkeleri Devlet Başkanları zirvesinin tam da bu mübarek günde Mekke'de, Kabe'nin hemen yanında toplanmasının apayrı bir anlamı olduğunu söylemiştik. Gündemdeki konular, Suriye, Mynamar, Filistin, Sudan ve sair kriz bölgelerindeki Müslümanların durumları. Bu konularda doğrudan etkili olabilecek neler yapılabileceği tartışılacak. Başkanlığını halen Türkiye'li Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu'nun yaptığı teşkilatın Müslümanların meselelerine daha etkili ve verimli müdahil olma istidadı göstermeye yöneliyor olması başlıbaşına büyük bir olay. Buradan dünyaya apayrı ve anlamlı bir mesaj çıkması mukadder. Bu mesajın etkisinin aslında başta toplantıya katılacak olan İslam ülkelerini etkilemesi de mukadder. Üzerlerindeki ölü toprağını silkeleyip artık bir güç olarak varolduklarını hatırlamaları da...
Bu arada, dünyanın her tarafından Müslüman halkın bu özel günde bu mübarek mekandaki toplantısına bir de devlet başkanlarının bu düzeyde katılım gösteriyor olması, sanıyorum bir ilk. Devlet başkanları kendi ülkelerinde yapamadıkları kadar burada Umre menasiki dolayısıyla halkın arasına karışmak zorunda kalabiliyor. Kendi halklarından birileriyle karşılaşabilecekleri gibi başka milletlerden insanlarla da muhatap olabiliyor. Bu arada aslında gerek kendi halkları nezdinde gerekse dünya Müslümanları nezdinde nasıl bir itibara sahip olduklarını test etmenin buradan daha mükemmel bir vesilesi olmuyor.
Bu mekanda daha önce de bu sefer de bir çok devlet ricalinin bulunuşunu görmüşümdür. Çoğu büyük bir koruma ordusunun arasında, halkı aslında rahatsız ederek ve büyük bir antipati toplayarak tavafını, sa'yini yapar. Kimi zaten olabilecek en tenha saatte mümkün mertebe kimselere görünmeden bunları yapar. Bu biraz da halkla ne kadar yüzleşmeye cesaretinin olduğuyla da ilgili bir durum.
İslam İşbirliği Teşkilatı'nın toplantısı dolayısıyla şu sıralar Mekke'de bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da Umre yaptı. Her ikisinin tavaf ve sa'yleri büyük izdihamlara yol açmış, hem Türk vatandaşlarından hem de dünyanın her yanından insanların büyük tevccühlerine sahne olmuş.
Ahmet Davutoğlu'nun (Cumhurbaşkanı Gül ile birlikte yaptığı) umresine değil ama bir tavafına şahit oldum. Kadir gecesinden önceki sabah namazını Kabe'de kıldıktan sonra hiç planlanmamış olduğu halde bir tavafa karar veriş anının korumalarında yarattığı telaş ve endişe görülmeye değerdi. Bakan günlerdir doğru dürüst uyumuyordu ve bu gece de hiç uyumamıştı. Yorgun olması ve aslında ayakta duramıyor olması gerekiyordu, kendine dikkat etmesi gerekiyordu, üstelik yeterli koruma tedbirleri yoktu, yalvarmaklı bir yüz ifadesiyle ne kadar caydırmaya çalıştılarsa da nafile. Hoca tavafa niyet etmişti bir kez. Eşi Sara hanım, oğlu ve kızıyla birlikte Sabah namazından hemen sonra günün sıcağı başlamadan olabilecek en kalabalık saatte hiç bir koruma tedbiri alınmaksızın halkın arasında hayli çileli geçecek bir tavafa girişildi.
Gerek tavaf alanına giriş esnasında gerek tavaf esnasında görenlerin sergiledikleri coşku ve sevgi Davutoğlu hocaya bütün yorgunluğunu attırıyor. El uzatan hiç kimsenin elini geri çevirmiyor, hemen herkesten dua talep ediyor. Sadece Türk vatandaşları değil, Mısırlısı, Nijeryalısı, Bangladeşlisi, Pakistanlısı, Hindistanlısı, Arabistanlısı, Sri Lankalısı, bütün ülke halklarından Hocayı görür görmez tanıyıp yanına koşanlar oluyor. Bir kısmı açıktan ve bilhassa Suriye konusundaki tutumunu övüyor ve daha fazla destek istiyor. En son tavaf sonucu otele dönerken yolda karşılaştığımız bir kaç Suriyeli aynı coşkuyla sevgilerini gösterirken Suriye konusundaki destekleri için teşekkür ediyor, daha fazlasını talep ediyorlar.
Aslında benim açımdan şahit olduğum bir şey de, özellikle Türkiye'nin dış politikasına dair olabilecek en doğrudan kamuoyu yoklaması. Üstelik dünya çapında, bilhassa İslam dünyası çapında bir kamuoyu yoklaması. Çok açık ve net bir biçimde Davutoğlu'nun yönettiği dış politika İslam dünyası halklarının kalbinde özel bir yer bulmuş, ilerliyor. Bu yol Türkiye'yi mutlak anlamda doğruya çıkarıyor. Kabe avlusunda gerçekleşen muhteşem ve mübarek toplantı bu olayların şahididir.
Aslında Ramazan'ın son on günü Kabe'de kılınan Teravih ve gece namazlarının arasındaki daha sonra gece namazları ile sabah namazları arasındaki ikişer saat, Kabe'de insanların birbirleriyle kaynaşması, sohbet etmesi için inanılmaz güzel ve verimli bir imkan sağlıyor. Özellikle Mescid-i Haram'ın dam kısmında açık havada tam bir sempozyum gibi gerçekleşiyor bu bekleyişler. Bu arada her milletten o kadar çok insanla muhatap oluyoruz ki, sadece buralardan bütün İslam dünyasının nabzını doğrudan okuyabiliyorsunuz. Bu esnada Türkiye'nin dış politikasının karşılığının ne olduğunu biraz daha gerçek verilerle görebiliyorsunuz. Davutoğlu'nun tavafı esnasında karşılaştığımız o yüzden beni hiç şaşırtmıyor. Çünkü daha önceden yaptığımız bütün sohbetlerden aldığımız izlenimler bunu işaret ediyordu. Türkiye'nin özellikle Suriye konusundaki tutumu tam bir takdirle karşılanıyor, daha fazlasını yapması da bekleniyor. Bu konuda inanılmaz güzel ve duygulu anekdotlarımız oluşuyor.
Bu manzaralar karşısında şu soru insanın aklına ister istemez geliyor. Gerçekten Türkiye'nin Suriye konusundaki siyaseti başka türlü olsaydı Davutoğlu veya Abdullah Gül Kabe'de halkla arasına hiç bir engel koymadan bu kadar rahat hareket edebilir miydi?
Kesinlikle hareket edemeyeceklerini rahatlıkla söyleyebilirim. Ya hiç bu işe yeltenmezlerdi veya tavaf esnasında bir çok başka ülke liderinin yaptığı gibi kendilerine lanet okutturmak pahasına bir sürü koruma ordusuyla hareket etmek zorunda kalırlardı. Böyle bir tavafın kendilerine ne faydası olacaksa tabi.
Türkiye'nin dış politikası veya İslam danyası karşısındaki konumu gerçekten olabilecek en gerçek ve en doğrudan verilerle Kabe'de test edilmiştir. Türkiye, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu İslam dünyasına dönük yaptıkları dolayısıyla son zamanlarda hiç kimseye nasip olmayacak kadar hayır dua alıyor burada. Bundan daha büyük bir ölçü olamaz herhalde.
Yeni Şafak