12 yıllık iktidarı döneminde sosyal, siyasi, ekonomik olarak önemli bir gelişme göstermeyi başarmış olan Recep Tayyip ERDOĞAN’dan sonra AK Parti Genel Başkanlığı ve Başbakanlığa gelecek kişinin Prof. Dr. Ahmet DAVUTOĞLU olduğu kesinleşti. Her ne kadar AK Partide bu görevi layıkıyla yapacak birçok kişi bulunuyor olsa da Davutoğlu’nun akademisyen kişiliği, uluslar arası saygınlığı, hitabeti, Türkiye’nin dönüşümünde önemli bir pay sahibi olması vb. nedenlerle bu görev kendisine tevdi edildi. Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Başbakan adayı Ahmet Davutoğlu siyasi kişiliğinden önce akademisyen yanı ile toplumda biliniyordu. Ahmet Davutoğlu’nun akademik dönemde yazmış olduğu eserler ve verdiği konferanslar aslında onun siyasi perspektifini de ortaya koymaktadır. Peki, bundan sonra Davutoğlu’nun genel politikaları nasıl olacaktır? Bu politikaları çeşitli zamanlarda yapmış olduğu konuşmalardaki sözlerini tahlil ederek tahmin edebiliriz. Bu sözler ve açıklamaları şöyledir:
- “Bizim için aziz olan, her bir köşesinde şehitlerimizin olduğu çok engin bir coğrafyanın mirasını taşıyoruz.”
Bu sözüyle Türkiye’nin tarihten gelen ve özellikle de Osmanlı mirasına sahip çıkmasının bir gereklilik olduğudur.
- “2011’den 2023’e kadar bu kopan, ayrışan, birbirinden kopartılan milletin unsurlarını tekrar bütünleştirme ihtiyacı ile karşı karşıyayız.”
Birinci Dünya Savaşı ile birlikte başta Orta Doğu olmak üzere Kafkasya, Orta Asya, Balkanlar vd. bölgelerdeki soydaşlarımız, akrabalarımız, dindaşlarımız ortak kültürün sahibi olarak planlı biçimde birbirinden ayrılmışlar, suni sınırlarla birbirine düşman edilmişlerdir. Bu politika ile aslında aynı kültürün unsuru bu toplumları birbirini daha iyi anlamaya ve barış içerisinde, birlikte, tek yumruk halinde hareket edebilecek seviyeye getirebilmektir. Dış politikada aldığımız tavra kadar bulunduğumuz her yerde bizimle birlikte sadece 75 milyon değil, tarihi paylaştığımız yüz milyonlarca insan ve bin yıllık bir tarihin arkamızda olduğunu vurgulamıştır.
Kendisinin ifadesiyle: “Benim akademik hayatta kullandığım, şimdi ise siyasi veya diplomatik hayatta benimsediğim bir kavram olan, yok edilemeyecek kültürel bir bağ olan ‘Tarihdaşlık’ ile izah etmeye çalışayım. Vatandaşlık siyasi bir bağdır ama ‘tarihdaşlık’ diye başka bir bağ var. Biz bu tarihdaşlık kavramını bütünleştirici, bütün çevre bölgeleri, Balkanlar’ı, Ortadoğu’yu, Orta Asya’yı, Kafkasya’yı tekrar Anadolu’yla birlikte, Anadolu etrafında bütünleştirici yeni bir siyasetin önünü açmamız lazım. Mademki yüz yıl önce bizi bu coğrafyalardan koparmaya çalıştılar ve sömürgeciler o kadar yıl içinde bu coğrafyalarla aramızda duvarlar ördüler, şimdi tam vaktidir bu duvarları kaldırmanın. Bu coğrafyalarla, bu tarihdaşlarımızla bütünleşme vaktidir.”
- ‘Birbirinden ayrıştırılan tarihleri bir bütünlük halinde tekrar geleceğe ümitle yürüyen, yeni bir tarihi akışı şekillendiren yeni bir nesil olarak nasıl inşa edeceğiz?’
Davutoğlu’na göre Büyük Türkiye’nin inşası için gerekli üç temel şart vardır: Özgüven, Uygun Metodoloji, Stratejik Değerlendirmedir. Bu planlar ölçüsünde ülke içerisinde ayrıştırılan Kürt, Alevi, Şii, Sünni, Ermeni, Arap, Laik, Dinci vd. bölünmelerin önüne geçilerek, insanların ortak amaç ölçüsünde bir bayrak ve bir devlet etrafında hareket etmelerinin gerekliliği üzerinde durulmuştur. Bu amaçla “birleştirici/bütünleştirici bir dil, birleştirici/bütünleştirici bir siyaset, birleştirici/bütünleştirici bir yaklaşım” uygulamaları yürürlüğe konulmuştur. Bugün hem içeride hem dışarıda bu birleştirici dili daha üst düzeyde dillendirmemizin vaktinin geldiği ifade edilmektedir.
- “Türkler de tarihte yaşadıkları o büyük tecrübeleriyle, bütün o Avrasya, Afro-Avrasya coğrafyasını kateden o büyük birikimleri ile tarihte nesne yapılabilecek, tarihin edilgen unsuru yapılabilecek bir topluluk değildir. Bütün zorluklar karşısında güçlü kimliğimize, medeniyet birikimimize, kültür birikimimize güvenerek tarihte özne olacağımızın, tekrar güçlü bir şekilde özne olacağımızın inancını taşımamız lazım. Aşırı özgüven biliyorum bazen tepki de doğuruyor ama bu özgüveni hissetmezsek tekrar tarihe ağırlığımızı koyamayız.”
Davutoğlu’na göre; Türkler ve Çinliler gibi tarihte bir kere özne olmuş milletler hiçbir zaman tarihin nesnesi yapılamazlar. Türkiye tarihte var olan kendi gücünün farkına varmalıdır. Tıpkı Hunlar, Göktürkler, Selçuklular, Osmanlılar gibi dünyayı yönlendiren ve yön veren bir devlet olmalıdır. Başkaları tarafından yönlendirilen, kullanılan bir devlet, millet olmamız uygun bir siyaset, hayat tarzı olamaz.
- “İçeride bu vatanı paylaşan etnik, mezhebi kökeni ne olursa olsun her bir kardeşimizin aziz olduğu yaklaşımıyla bütün bir milleti kucaklamak”
Türkiye yıllardır etnik ayrıştırmalarla kendi içerisinde birbiriyle mücadele eden gruplar üretmiştir. Bu gruplar arasında ihtiyaç olduğunda iç-dış tahriklerle karışıklıklar çıkarılarak bir kargaşa ortamı oluşturulmuştur. Bu kargaşalar da bazen darbeler için bazen de siyasi çıkarlar için kullanılmıştır. Yeni Türkiye’nin oluşumunda bu ülke topraklarında yaşayan herkes değerlidir. Hiçbir ayrım gözetmeden her vatandaşımızı devlet olarak kucaklamalıyız.
- “Türkiye olarak bu normalleşme sürecine öncülük etmek istiyoruz. İstiyoruz ki yeni otoriter yapılarla Ortadoğu halkları birbirinden kopartılmasın ve istiyoruz ki tarihin normalleşme süreci içinde bu sınırlara herkes saygı göstersin ama bu sınırlar bir duvar olmaktan çıksın, esneyen, geçişken sınırlar haline dönüşsün. İstiyoruz ki bu değişim dalgası birileri tarafından yeni sömürgecilik için kullanılacak bir gerekçe haline gelmesin. Stratejik derinlik derken de kastettiğimiz bir anlamda bu derinliği kazanmak. Burada bir kimlik sıkıntısı yaşamamamız lazım. Biz derken bu bütün o tarihi birikimi temsil ettiğimizin farkında olmamız lazım.”
Yeni Türkiye’nin oluşumunda Yeni Dünya düzenine de yön vermek vardır. Bu Dünya oluşurken yıllardır ezilmiş, hor görülmüş, haksızlığa uğramış, sömürülmüş toplumların haklarıyla meşgul olmak, onlara yardım etmek ve yol göstermek önemlidir.
Davutoğlu belirlediği stratejinin temelini “ülkemizin kendi içinde insan hak ve özgürlükleri çerçevesinde demokratikleşme ile milletin devletle buluşmasını sağlamak” olarak tanımlamaktadır. Ona göre; Büyük Türkiye’nin gerçekleştirilmesinin önemli şartlarından birisi tarihin ve coğrafyanın hakkını vermektir. Tarihin hakkını verebilmek için tarihi akışı doğru okumak gereklidir. Davutoğlu’nun “Tarihin nereye doğru aktığını, tarihî akışı doğru okuyan aydınları, siyasetçileri olan milletler, o milleti tarihin içine taşır, tarihin öncüsü yapar ama tarih akışını geç okuyanlar, bu tarihi akışın dışında kalanlar, bu büyük yürüyüşün de dışında kalırlar.” sözü Yeni Türkiye’nin kuruluş felsefesinin temelidir.
Yukarıda bazı örneklerini verdiğimiz politikalar bundan sonra da devam edecektir. Dış politikada hız kesmeden devam eden bu sürece iç politikada destek verecek veya kolaylaştıracak insan alt yapısının hazır tutulması gereklidir. Hele ki Konya olarak hemşerimizin iç-dış politika argümanlarına hazırlıklı olmamız ve desteklememiz bir ihtiyaç değil zorunluluktur.
Sayın Prof. Dr. Ahmet DAVUTOĞLU’nun dış politikada geçmişte uyguladığı ve gelecekte uygulayacacağı siyaseti anlayabilmek için “Stratejik Derinlik” adlı kitabını okumanız tavsiye edilir.
Bakınız: Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, 91. Baskı, Küre Yayınları, İstanbul, 2014.
Bunun dışında Küresel Bunalım adlı kitabının da okunması faydalı olacaktır.
Selam ve saygılarımla.