Deizm, felsefî bir terim olup, yaradancılık manasına gelir. Aristo’nun Allah anlayışından esinlenen ve XVI. Yüzyıl Avrupa’sında ortaya çıkmış felsefi bir inanç biçimidir. Bildiğiniz gibi Aristo, Allah’ı yaratan olarak kabul ediyor, yöneten olarak kabul etmiyor. “Allah âlemi ve içindekileri yarattı bir kenara çekildi” diyor. Bu zihniyete göre Allah’ın insanlarla bir ilişkisi yoktur. “Akıl olduktan sonra, ne peygambere ve ne de vahye ihtiyaç vardır. İnsan yaşam ilkelerini kendi aklıyla belirler. Dua ve ibadetlere de ihtiyaç yoktur.” İşte bu görüşleri benimseyen kimselere de “deist” denilir. Bildiğiniz gibi Kur’an’a göre Allah hem yaratan ve hem de yönetendir. Yöneten olmasaydı Peygamber ve Kitap gönderir miydi?
Muharref Hristiyanlığın tarihi seyir içerisinde inanç ve ibadet boyutlarının değişime uğratılmasının deizmin doğmasında etkisinden söz edebiliriz. Hz. İsa’nın ilahlaştırılması, Teslis inancı, aslî günah ve keffaret öğretisi, Kilise’nin yanılmazlığı gibi anlayışlara karşı deizm bir tepki olarak doğmuştur. Deistler, Allah’ın varlığına ve birliğine inandıkları halde, dinlerin yönetsel emir ve yasaklarına inanmamaktadırlar. Bu konuda akla, mutlak bir yaptırım gücü yüklemektedirler. Doğal din zihniyetinden hareketle dinî ve ahlakî değerlerin menşei akıldır, görüşünü savunurlar. Tabiatı, makineye, Allah’ı da makiniste benzetirler. Onlara göre Allah, zemberekli bir saat gibi tabiatı kurmuştur, bir daha bozulmaz. Allah, yeryüzüne karışmaz. Çekim yasasının kabulüyle birlikte ilahi müdahalenin etkin gücü de zayıflatılmıştır.” Bu görüşleriyle deistler, ateizme doğru yaklaşmışlardır. Onların bu inançları, hevânın ilahlaştırılmasından başka bir şey değildir.
Deistleri, ateistlerden ayıran, “onların biz Allah’ı sadece yaratan olarak kabul ediyoruz” görüşleridir. Vahye muhatap kılındıktan sonra deist olduğunu söyleyenler inanç bakımından Müslüman kalır mı? Bu sorunun cevabı gayet açıktır. Bize düşen görev onlara tekfir damgasını vurup uzaklaştırmak değil, aksine onları İslam’ın kıyısından merkeze doğru çekmenin yollarını aramaktır. Kendisini Müslüman deist olarak tanımlayan gencimize: “Niçin İslam’ı bir bütün olarak benimsemeyip de deizmi seçtin?” diye sorduğumda, delikanlı: “Dâiş gibi örgütlerin elinde İslam’ın cihad emrinin şiddet olarak takdim edilmesi” şeklinde cevap verdi. Şiddet üreten bir anlayışla kendisinin ilişkisinin olamayacağını da ekledi. Fikrine destek sağlamak için de Kelam tarihinden Mürcie akımını gösterdi. Ben bu tip gençlerimizi hemen suçlamıyorum. Onları dinleyip anlamaya çalışmak gerektiğine inanıyorum. Bugün Müslümanların içine düştüğü (düşürüldüğü) vahim bir durum var. Işid (dâiş) gibi hareketler, emperyalizmin İslam topraklarını bölme planlarının ön açıcı işlevi olarak hizmet gördüklerini gençlerimiz bilmiyor. Bu tip hareketler yapay oluşumlardır. Kullanılmak için üretilmiş, görevlerini tamamlayınca kaybolup gideceklerdir. Bunlar İslam’ın cihad anlayışını şiddet, merhamet anlayışını zulüm şeklinde sunuyorlar. İslam’ı, İslam’ın değerler sistemini terör, Müslümanları ise terörist olarak gösterme çabalarına hizmet ediyorlar. Bu sebeple İslam’ın cihat anlayışını doğru bir şekilde ortaya koymak gerekmektedir.