“Demokratik Açılım”ın karşıtı olmak, faşizmle kanla barutla gözyaşı ile yan yana durmanın diğer adıdır. Hatta mevcut hükûmetin attığı adımlar yetersizdir. Burada ihsas-ı rey’de bulunuyorum.
Ancak demokratik açılım oldukça kadük ve kitleleri memnun etmeyen bir açılım olduğunu hemen belirtmekte fayda var.
Geçtiğimiz haftalarda cennetmekân Prof. İbrahim Canan Hoca’yı ebediyete yolcu ederken Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ndeki rezalete tanık oldum.
Nevrim döndü. Böyle alçaklık, böyle şebeklik böyle namussuzluk ancak Türkiye’ye has olabilir.
Marmara İlahiyat Fakültesi Camii’nin avlusunda beklerken, kız öğrencilerin okula girişleri dikkatimi çekti.
Çocuklar, güvenlik kontrolünden geçerlerken başörtülerinin üzerine envai çeşit şapka takıp okul bahçesine girebiliyorlardı. İnanmayacaksınız ama bazı kızlarımızın başında plaj şapkası bile vardı.
Cinlerim tepeme sıçradı. Cami avlusundan okul bahçesine geçtim. Karşıma çıkan ilk öğrenci grubunu çevirerek “nedir bu rezalet” diye sordum. Çocukların verdiği cevap daha da sinir bozucuydu:
“Abi güvenliğin önünden geçerken şapka takmak zorundayız. Okul bahçesinde de şapkalı gezmek zorundayız. Ama binalar ve dersliklerde öyle bir zorunluluğumuz yok”
Gerekçelerini de şöyle anlattı çocuklar:
“Şapkasız giriş yapınca güvenlik görevlileri hakkımızda tutanak tutuyorlar ve okul yönetimine bildiriyorlar. Üç tane tutanak tutulan okuldan atılıyor.”
Fakülte dekanını aradım. Dekan efendi caminin içerisindeymiş. Canan hocanın muhibbi o kadar fazla idi ki değil caminin içine girebilmek, avluda bile namaz kılmak için yer bulmak imkânsızdı.
Kim bu güvenlik görevlileri?
İhaleye girip fakültenin güvenliğini sağlamakla görevli taşeron şirket personeli.
İhaleyi kim veriyor? Üniversite yönetimi.
Denetleme görevi kime ait?
Fakülte dekanına.
Eğer Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı olan hazret güvenlik şirketine küçücük sözlü bir uyarıda bulunsa, görevliler, okul bahçesinde cadı avı yapamayacaklar.
Çocukların söylediğine göre Marmara İlahiyat’taki bu iğrenç tutum, bütün ilahiyat fakültelerinde yaşanıyormuş.
Ve demokratik açılımın geneline bakarak Başbakan Erdoğan ve Ak Parti yetkililerine şu soruyu tevdi etmek farz-ı ayn oldu:
“Efendiler, bugün oturduğunuz iktidar koltuğunu size sunan seçmen kitlesinin çoğunluğunun yapısı nedir?
Kandil’de, Mahmur’da, ayrılıkçılığın ve batılılaşma köpekliğinin zirvede olduğu muhitlerde mi size rey çıktı yoksa muhafazakâr kesimde mi?
Demokratik açılım dediğiniz şey, Kandil ve Kuzey Irak’taki kamplarla neden sınırlı kaldı?
Tüm içtenliğimle başta Kandil’dekiler olmak üzere ülkesini terk etmek zorunda kalan bütün yurttaşlarımın bir an önce sorunsuzca buraya gelmeleri ve politik mücadelelerini legal platformda yürütmelerini istiyorum.
Ancak biz dışarı bakmaktan içerideki kangreni göremiyoruz.
İçerideki kangrenin adı başörtüsü sorunudur, başörtüsüne karşı yürütülen faşist uygulamadır.
Ve Sayın Başbakan, siz içerideki faşist uygulamaları durdurup hak ve hürriyetlerin önündeki engelleri kaldıramazken Kandil açılımını nasıl başaracaksınız?
Şu an ilahiyat fakültesine giden bir kızım veya akrabam olmasını o kadar isterdim ki… Bakalım güvenlik görevlisi benim kızım hakkında nasıl tutanak tutuyor ve dekanlığa veriyor?
Büyük laf söylemeyeyim ama o güvenlik görevlisi ile dekanın ensesinden tutup tutanakla birlikte bir top kâğıt onlara yedirmeyen Erdal Şimşek namerd olsun.
İlahiyat’ta kızları okuyan analar babalar! Ey kardeşleri bu okullarda okuyan insanlar! Her gün defaatle kızlarınızın bacılarınızın onurları ile oynanıp onlara şebeklik yaptırılıyor.
Bu omurgasızlığı durduracak kadar onurunuz ve yüreğiniz yok mu?
Erdal ŞİMŞEK /Cafesiyaset