Ramazan ayının son günlerinde bir teravih namazında başlayan sallantı o günden beri aralıklarla Konya’da devam ediyor. O gün bugün hala sallanmaya devam eden bölgede şimdiye kadar onlarca sarsıntı oldu. Yaşanan sarsıntılardan dolayı İnsanlar tedirgin insanlar düşünceli. İnsanlar rahat uyuyamıyor.
Nedeni açık korku; ölüm korkusu her insanda olan bir şey. Ben ölümden korkmam diyen yalan söyler.
”İnsan yanı başında doksan dokuz ölüm olduğu hâlde tasvir edilmiştir. Bu ölüm tehlikelerini atlatırsa, ihtiyar olur ve sonunda yine ölür” ölümden kaçış yok. İlk insandan buyana hiç kimsenin kaçıp kurtulmadığı gibi bundan sonrada kimse kaçamayacak; bu bir ilahi takdirdir
Pekâlâ, ne oldu da birden Konya ve çevresi böyle deprem korkusu ile yaşamaya başladı? O teravih çıkışına kadar böyle bir korku yok muydu? Şimdiye kadar “Konya’da deprem olmayacak” diyen kimdi? Şimdi ne değişti? Yüz yıldan buyana ilk defa böyle büyük sarsıntı geçiren bölgemiz şimdi neden sokaklarda sabahlamaya başladı.
17 Ağustos depreminden sonra hala Marmara için büyük deprem beklentisi konuşulup tartışılıyor. Bazı zamanlarda insanlar deprem korkusunu unutmaya çalışsa da hemen birileri çıkıp işte şu zaman deprem olur diyerek insanların zihnini bulandırıyor.
Ben zannediyorum ki İstanbul da deprem korkusunu kaleye alan yok. Konya da alışacak sarsıldıkça hoplayıp zıplayan insanlar için artık sarsıntılar bir gün olup normal bir olay haline gelecek. Çünkü insanlara kaldırabileceği ve dayanabileceği kapasitede yükleme yapılmıştır.
Depremle ilgili olan kurumlar yaptıkları çalışma sonucunda Türkiye’yi derece derece deprem bölgelerine ayırmış ve Konya bölgesi de bu sıralamada üçüncü derece. Yakın gelecekte Marmara için konuşulan deprem iç Anadolu bölgesinde veya Konya da kesinlikle hiç kimsenin aklından bile geçmiyordu. Demek ki bizim gücümüzün istemimizin dışında olan olaylara müdahil olma şansımız kalmıyor. Bu tür olaylara karşı hiç bir Allahın kulu ayrıcalıklı yaratılmamış. İnsanoğlu doğduğu ilk günden itibaren ölümüne kadar her saniye bu riskle yaşıyor.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Kâinattaki cari olan yasalara insanoğlunun mutlak anlamda uyması gerekir. Depremlerde bu yasalar çerçevesinde vuku bulur. İnsana düşen aklını ve sahip olduğu teknolojik imkânları kullanarak bu risk içinde yaşamayı başarmaktır.
Takii “ölümünde öldürüleceği güne” kadar insanın bu mücadelesi devam edip gidecektir…