“Bizde hazin bir kaderi var dergilerin; çoğu bir mevsim yaşar, çiçekler gibi. En talihlileri bir nesle seslenir. Eski dergiler, ziyaretçisi kalmayan bir mezarlık. Anahtarı kaybolmuş bir çekmece. Sayfalarına hangi hatıralar sinmiş, hangi ümitler, hangi heyecanlar gizlenmiş, merak eden yok. Kitap fazla ciddi, gazete fazla sorumsuz. Dergi, hür tefekkürün kalesi. Belki serseri ama taze ve sıcak bir tefekkür.” Diyor Cemil Meriç dergi için.
Üstad hiç de haksız sayılmaz bu sözlerinde.
Dergiler bir nevi “aydın kuluçkaları”dır. Pek çok büyük şair yazar çok genç yaşlarda dergilerde yazıp çizerken keşfedilir.
Dergiler pek çok defa ilk yazıların ilk şiirlerin yazıldığı antreman sahasıdır. Fikir meydan muharebesidir.
Kimimiz büyük davalarımız için yazılar yazarız, tebliğ görevi görür bu dergiler…İsyanımızı, itirazımızı birkaç sayfada dile getirir, eser gürleriz…İddiamızı ortaya koyarız.
Kimimiz sevgiliye seslenmek adına şiirlerimizle bu mürekkep kokan sayfalara, sütunlara yerleşiriz. Kimi zaman Attila İlhan olur “Ben sana mecburum” deriz sevgiliye, kimimiz Hüseyin Nihal Atsız olur “Kahramanlık saldırıp bir daha dönmemektir” diye nidalar atarız. Kimimiz “Ey sevgili, en sevgili” diye sesleniriz Sezai Karakoç gibi, kimimiz Yahya Kemal olur “Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik” diyerek atımızı süreriz ötelere….
İşte bu günlerde bu nidaları seslenmek üzere pek çok yeni, genç, pırıl pırıl dergiler çıktı, çıkıyor. Bu dergileri çıkaran gençler aşkla, hasretle imanla, kimi zaman da isyanla, çoğu zaman parasızlıklar içinde binbir zahmetle bu işin altından kalkmaya çalşıyorlar. Dergicilik zor iştir, Allah kendilerine kolaylık versin.
Bu dergilerden kısaca size bahsetmek istiyorum: İlki “İnziva”. İnziva kendisini; “ Kim söyleyecek türküsünü bundan böyle, Ötükenli atların, Deli- Günlü noyanların? Şairin hitabına ses veren nefes veren bizim çocukların mecmuası...” cümleleriyle tanıtarak, bizi Ötüken’e götürme vaadiyle yayın hayatına merhaba demişti.
İkinci dergi “İhtimal”… Genç disiplinli bir dergi ihtimal. İsmini aldığı o eşsiz parçanın sözlerini okuyucusuna fısıldayan ve ”bir ihtimal daha var” diyen dergi, ilk sayısını Ocak ayında çıkardı.
Diğer bir dergi “İhtar”. Karanlığa karşı “ihtar” mottosuyla çıktı…”Hiçbir şeye değişmem şu öksüz Türklüğümü” diyen Atsız’ı hatırlatan bir ses.
Dördüncüsü, Türk dünyasını kendine dert edinen, Türk medeniyet tasavvurunu Samsun’dan ikinci kez haykıran “İlteriş”… Ben bu dergilerin dört tanesini elime alıp okumaya başladığımda başharflerini görünce bir şeyi farkettim. Dergilerin diğer okuyucuları da buna vurgu yapıyorlardı. Onlar “4 İ”ydi. Ben onlara “4 İYİLER” diyorum. Bizleri ”İnziva"da demlenmiş bir zihinle, her ”İhtimal"i göze alarak , aymazlıklarımıza “İhtar" çekerek, ”İlteriş" haykırışıyla uyuduğumuz uykumuzdan kaldırmaya aht etmiş 4 İYİ…
Ve son olarak “İ” ile başlamayan ama iyiliğinden şüphe duymayacağımız bir başka dergi 1 Martta yayın hayatına başlayacak. Derginin adı “Ayarsız”. Derginin ilk toplantısında bulunmam hasebiyle, şunu söyleyebilirim ki, “Halet-i ruhiyemiz Ayarsız . Ayarsız Ruhunuza iyi gelecek,” Mottosuyla yola çıkan matbuatımızın bu yeni kalesini genç kuşağın önemli isimleri omuzlayacak… Üstad Cemil Meriç’in ifadesiyle biraz serseri, biraz iğneleyici, tartışan, sorgulayan, bizi hem düşündüren zaman zaman da güldüren sıcak bir dergi olacak, Aylık çıkacak olan “Ayarsız” dergicilikte önemli bir boşluğu doldurarak, belki de gün geçtikçe ayarı bozulan toplumumuzun fabrika ayarlarına dönmesi için yeni bir nefes yeni bir soluk olacak kim bilir? Bağlantı Allah hayırlı uğurlu etsin. Hür Tefekkürün kalelerini cehalet güllelerinden beri kılsın.