İnsan, iyilikleri kadar insan olur. Bir kul, başka bir Allah'ın kuluna halis niyetlerle ve Allah rızası için dokunduğunda onun değeri artar. Yemek, içmek, gezmek oynamak, insanla beraber başka canlıların da yapabilecekleri davranışlardır. Lakin Allah, “İyilik ve takvada yarışı” emreder. Peygamber (AS); “Yarım hurma ile bile olsa cehennemden sakınmayı” tavsiye eder. Allah'ın verdiği elindeki nimetleri uzak yakın kardeşleriyle paylaşmayı emreder…
Şehrimizin banisi Mevlana; “Üstadım Şems’ten bir cümle öğrendim. Bir yerde bir Mü’min üşüyorsa, senin ısınma hakkın yoktur… Bu cümle benim hayatımın yönünü çizdi.” Bazen dertlenmek güzeldir. Siz Allah için bir dert sahibi olmazsanız Allah size başka dertler verir. Bizi mağdur ve mahrum kullarıyla tanıştıran ve onları sevdirene hamdolsun...
Bugün Yemen yanıyor. Suriye'nin her yeri kaynıyor. Irak’ta huzur yok. Libya’yı duymuyoruz bile… Afrika'nın her bir bölgesi hem fiili hem kültürel sömürgenin altında aynı dertleri yaşıyor. Elbette yanı başımızda, bizim apartmanın arka sokağında, komşu köyde de fakirlik ve sıkıntılardan inleyen kardeşlerimiz vardır. Her birimiz bir ucundan tutmak zorundayız. Tuttuğumuz kadar değer kazanırız. Paylaştığımız kadar bir işe yarar yaptıklarımız... Yediklerimiz, 3- 5 saat vücudumuzda kalır ve sonra atılır. Giydiklerimiz, bir süre bizi süsler sonra da eskiyip çöpe gider. Ama Allah adına paylaştıklarımız, bize dünya ve ahiret baki kalır… Malın ve evladın fayda vermeyeceği bir günde “Selim bir kalple gelenler kurtuldu…” diye buyurur Rabbimiz. Selim bir kalp, salih amellerle yeşerir. Yoksa kalp, çok hassastır. Kırılması da ölmesi de çok çabuk olur.
“Konya’nın dünyaya açılan sesi” sloganı ve düsturuyla okulumuzun yardıma ve yardımlaşmaya değer vermiş öğretmen ve öğrencileri büyük bir hazırlığın içine girdiler. Geçen yıl Burkina Faso, Fildişi Sahili ve Mali isimli Afrika ülkelerinde yolumuzu gözleyen Müslümanlarla buluşmuştuk. Yolunuzun gözlendiğini ve beklenildiğinizi bilmek güzel… Ama onlarla kavuşmak çok daha ayrı bir lezzet... Çok uzaklarda bir yüzün gülümsemesini izlemek, onların sıcak dualarına muhatap olmak çok güzel…
Geçen yılki seferimizde bir köye kuyu açılmıştı. O köyün halkının bir kısmı Müslüman ama çoğunluk Hristiyan ve putperestlerden oluşuyordu. Kuyunun açılış töreninde ben köydeki Müslümanların oturuşlarındaki sevinç ve gururu hatırlıyorum. Köydeki Müslümanları böylesine rahatlatan ve gururlandıran iki sebep vardı. Birisi yıllardır teyemmüm yaparak namaz kılmak zorunda kalmışlardı. Artık bundan kurtulacaklar ve bundan sonra kuyudan su alarak bu suyu kullanabileceklerdi. İkinci bir sebep daha vardı… “Kuyuyu bizimkiler getirdiler…” Eğer bu kuyuyu bir kilise açmış olsaydı elbette orada Hristiyanların ayrı bir havası olacaktı. Hristiyanlığın bambaşka bir seyri olacaktı Elhamdülillah o köyün havasını biz oluşturduk. Ama orada köyler çok… Mağduriyetler çok… Yolunu bekleyenler der çok… Bu nedenle dostlarımızın emanetleri ile Şubat ayı başında yeni bir yolculuk için hazırlanıyoruz.
O bölgelerde hayatı boyunca eline bir mushaf değmemiş Müslümanların yaşadığını biliyoruz. Çocuklar, her bölgede farklı isimler verilen küçük tahtalardan yapılmış ders araçlarıyla eğitimlerine devam ederler. Küçük ve düz bir tahtanın üzerine her gün yeni derslerini yazarak Kur'an öğreniyorlar, hafızlık yapıyorlar… Bazen bir köyde veya kocaman bir kursta bir adet Mushaf-ı Şerif vardır. Hepsi ona bakarak derslerini ikmal ederler.
Allah nasip ederse Sudan'da Müslümanlarla kucaklaşmaya bu kurslardaki gözleri parlayan öğrencilerle kucaklaşmaya gidiyoruz. Orada eline Mushaf değmemiş çocukların mutluluğuna sizin adınıza şahit olacağız. Emanetleriniz büyük bir itina ile taşınacaktır