Alev Alatlı diyor ki; “Kendi ülkesinin sorunları ile dertlenmek bize özgü bir özellik.”
Doğru, biz dertli insanlarız. Bu dert bizi en son sandıkta cevap vermeye götürdü.
Dert ne?
Derdimiz kendimiz gibi kalmak. Köklerimize sahip çıkmak…
Hiçbir şey yoksa oturur çay demleriz, dünya üzerine, ülkemiz üzerine konuşuruz.
Batı’yı gezip gelmiş, ondan sonra Dostoyevski’ye sormuşlar; “Nasıldı iyi miydi ne düşünüyorsun?, şahane bir cevap vermiş; “İyiler, hoşlar lakin bizim gibi çay demleyemiyorlar.”
Bir medeniyetin ihya edilmesidir çay. Derdimizi çay içerken konuşuyoruz. Dostoyevski’yle aynı fikirdeyiz yahu daha ne olsun, bitti.
Batı medeniyetinin yaşadığı korku onlara sürekli hata yaptırıyor. Dünyayı bu hale getirdiler. Çoğu sosyoloğun önerisi, “Bırakın dağınık kalsın. Nasıl bozdularsa öyle düzeltsinler.”
Katılıyorum.
İnsanlara rahat vermediler. Hırsızlık, insan öldürme, sömürgecilik, kültür bozumu, yozlaşı, katletme kültürü… Alıp kopardıkları ne varsa yok ettiler. Kullanıp bitirdiler.
Derdi bize düştü.
Biz dertliyiz, çünkü etrafımızda olup bitenden haberimiz yok. Haberimiz olmayışına kızıyoruz. Haberimiz olsun istiyoruz neyse ki. O yüzden de umutsuz görmüyorum. Ha aramızda umutsuz vakalar yok mu, var. O kadar olacak. Onların bize yük olmasına izin vermeyiz olur biter.
Çok çaresizliğe, ümitsizliğe kapılmaları sevmiyorum ben.
Ben herkesten bir şey öğrenildiği kanaatindeyim. Sokaktaki adamdan, yakınlarımızdan, büyüklerden, etrafımızdaki etkili ya da etkisi düşük elemanlardan…
Bizi bir türlü beğenemeyenlerden de öğrendiğimiz çok şey oluyor. Düşüncelerimize, yaşam tarzımıza, yürüdüğümüz yola ve yol arkadaşlığına gösterdikleri tepki ile hoyratlığın, aymazlığın ne demek olduğunu gösteriyorlar bize.
Bizi beğenmeyenler kimler? Tek gerçeğin var olduğunu söyleyenler. İki kere iki, dört.
Hayır. İki kere iki yalnızca matematikte 4 eder. Toplumsal olarak karşılığına baktığımızda bu böyle değil. Tek gerçek şudur deyip, ümitsizlik şırıngalıyorlar bize. İzin vermemek lazım.
Şimdi yazarken, benim yukarıda ne dediğimi anlamayacakmışsınız gibi bir his geldi içime. Şunu söylüyorum aslında samimi olmamız lazım. Evirip çevirmememiz lazım. Kendi kusurlarımızla yüzleyip, telafi etmeyi öğrenmemiz lazım.
Esas meseleyi dert edinmek ve doğru adamlarla dertleşmek… Toplum olarak büyüdük artık biz, artık bize çocuk gibi muamele edilsin istemiyoruz.
Cesaret edip şu üstümüzde tırsıklığı ah bir atabilsek…
Her neyse, bir dahaki yazıda dağıttığımı toparlarım. Şimdilik böyle kalsın.
Haftaya görüşelim.