İnsanların birbirini anlaması için yaşadığı acıları mı deneyimlemesi gerekiyor?
Böyle sordu.
Acı bir duygu. Başka duygular da var. Yaşadığı diğer duyguları da deneyimlemesi gerekiyor zannımca diye cevap verdim. Ancak en çok acıyı deneyimleyenin anlaşılmaya ihtiyacı olabilir diye de ekledim. En çok acıyınca, kanayınca bir yerle,r tedaviye ihtiyaç duyar insan ve tamirciye gider. Kapı ya da pencere kırılıp bozulmazsa marangoz aranmaz durduk yerde. Bir de yeni baştan inşa ediliyorsa bir yer ustaya gereksinim duyulur. Gittiğiniz ustanın marifeti yaptığı ya da onardığı eserler ve yerlerden ölçülür.
Kim daha çok yer gördüyse, kim daha çok deneyimliyse aradığımız odur genellikle.
İnsan anlaşılmayı en çok da çaresiz kaldığı zamanlarda ister. Anlaşıldığını gören ve hisseden birdenbire rahatlar. Sonra anladıklarını ve anlaşıldığını düşündüğü duygularının tamiri safhasına geçilir. Sonra daha çok deneyimledikçe daha deneyimlileri aramaya başlar. Böyle böyle süren bir yolculuk olsa gerek büyüme. Bu giderek yalnızlaşma da demektir aynı zamanda en çok da bu korkutur. Çünkü seçicilik artmaya başlamıştır.
Oysa eski tamirciler, büyümeyi dileyen ve isteyen birini önce yalnızlığa alıştırarak başlamışlar. Önce yalnızlığın aslında ne olduğunu öğretmek istemişler. İbn-i Arabi neredeyse 16 yaşındayken halvete girmeye başlamış. Bir gün halvetteyken yakın bir dostu merak edip ziyaretine gelmiş. Nasılsın diye sormuş. Şöyle cevap vermiş. Sen gelmeden önce O’nunla birlikteydim. Sen gelince yalnızlaştım.
Hep duyarız. Fakat bir türlü içselleşmez söz. Ne ararsan kendinde ara. Yolculuğa çıkacaksan içine doğru çık. Aradığın her neyse dışarda değil içerde. Bunu lafız olarak söz olarak sever ve beğeniriz. Ancak nasıl anlaşılabilir ki o yolculuğa çıkmadan. Asıl yalnızlığın dışarda olduğunu nasıl anlar ve anlatabiliriz?
İşte en çok acı duygusu insanı içine doğru sürükler. O yüzden de acıyı deneyimleyenler daha kolay anlaşabilir bir yol bulabilirler. Çünkü diğer yolda asıl anlaşılma duygusu. Az gidilen, az seyahat edilen o diğer yol. Nefis sevmediği için diğer yolu önce onu halvete sokup zorla tırnak içinde yalnızlaştırmak gerekir.
Hz Peygamber sav daha Peygamber olmadan önce yalnızlaşmış insanlardan Cebeli Nurda. Hz Yusuf daha bebekken başlamış kuyudaki yalnızlığına ve sonra yedi yıllık zindan. Hz Pir çok az bir katıkla babasının vefatından sonra Seyyid Burhanettin tarafından üç kez arka arkaya halvete sokulmuş.
Önce kendini yalnızlaştırarak başlayınca seyahate, insan korkar mı yalnız kalmaktan? Korkmaz. Çünkü asıl yalnızlık Allah’tan uzak kalmaktır.
Peki önce bu deneyimi yaşamış insanlar, asıl yalnızlığı kavramış olanlar, kalabalığa ihtiyaç duymaktan kurtulmuş olanlar, vazgeçmişler mi diğer insanlarla birlikte olmaktan? Hayır. Yine onların içinde olmuşlar ancak asıl olunması gerekenle. İnsanlar içinde ama asıl sevgilisiyle birlikte. Hatta insanları birlikteliğe çağırmışlar. Kendi başına olmaktan uzak durmaya. Çünkü diğerlerinin de benzeri yolculuklara çıkmalarını daha da teşvik etme görevi üstlenmişler bu kez. Tuzakları fark ettirmek, görünenin tersine, görünenin arkasındaki asıl amacı hissettirmek. Çünkü tersine bir oyunmuş yaşam denilen. Her şey zıddıyla anlaşılırmış. O yüzden bir şeyi anlamak için zıddını düşünerek başlamak gerekirmiş. Birliktelik te asıl yalnızlığı deneyimleyerek tatlılaşırmış. Önce yalnızlığı öğretmek gerekirmiş insanlara ki, kıymetini bilsin diye birlikteliğin.
Acıyı deneyimleyen çaresizdir demiştik. Çaresizlik de bir anlamda yalnızlıktır. Ve en çok anlayacak olan en korkulan şeyi deneyimlemiş olandır. Yani yalnızlığı. Acı hem yalnızlaştırır hem de sizi anlayacak olanı buldurur.
Şimdi öğrendiğimiz kalıpları yeniden gözden geçirelim. Yalnızlık zordur. Dayanılmazdır. Birisine dayanmadan yaşanılmaz. Ve sorgulayalım bunları. En iyi yaşayanların hayatlarını yeniden irdeleyerek. Seni dünyaya gelirken yalnız getiren ve giderken de yalnız götüren seni yalnız ve korumasız bırakır mı? Ve dememiş mi? Ben size şahdamarınızdan daha yakınım diye.
En iyi anlayanlar, en iyi yaşayanlar, kendisiyle en güzel geçinilenler yalnızlığı deneyimlemiş ve yalnızlıktan korkmamayı öğrenmiş olanlardır.
O varsa yalnızlık yok.
O varsa hangi duyguyu deneyimlediğinden çok, hangi duygunun O’na daha çok yaklaştırdığına bakmak gerekmez mi?
Allah kuluna kâfi değil mi? (Zümer, 36)
Her nerede olursanız olun O sizinle beraberdir (Hadid, 4)