Arapça’da metîn, “sağlam, kuvvetli ve dayanıklı olmak” demektir. Metânet kökünden türemiş olan metîn, çok güçlü ve sağlam olma anlamına gelir. Allah’ın en güzel isimlerinden birisi olan el-Metîn, O’nun kudretini, iktidar ve şiddetinin nihayetsiz oluşunu ortaya koyar.
Bilindiği gibi tarih boyunca inkâra şartlanmış olan kimseler İslam’ı, hakkı ve hakikati yeryüzünden silmek ve etkisiz hale getirmek için İslam’ın yolunu kesmek adına türlü türlü tuzaklar kurmuşlardır. Ebu Leheb’in karısı Ümmü Cemil’in Hz. Peygamberin geçeceği yollara diken serpmesi bunun en can alıcı örneğidir. Bu diken ve tuzakların, tarih boyunca farklı kılıf değiştirmiş olması, bizi asıl meseleden uzaklaştırmamalıdır. Bu dikenler ve bu tuzaklar bazen, zecrî tedbirler olmuş, bazen, Müslümanların ifade ve inanç özgürlüğünü engellemek olarak kendini göstermiş, yerine göre de iletişim kanallarıyla karalama ve iftira kampanyalarına dönüştürülerek İslam ve Müslümanların imajı sarsılmak istenmiştir.
Allah’ın ahlakıyla ahlaklanan gerçek dava adamları, bütün bunlara rağmen, hayatlarında temsil Müslümanlığını görünür kılmaktan asla geri durmamışlar, daima metanetlerini korumuşlardır. Allah’ın yolunu kesmeye yönelik bu tuzakların insanlık tarihinde dün ve bugün sayısız örnekleri vardır. Bundan sonra da olmaya devam edecektir. Bu dünya hayatı iyiler ve kötülerin bir mücadele alanıdır. Eğer iyiler inanç ve yaşamlarında diklenmeden, dik dururlarsa daima galip geleceklerdir.
Allah, dinine yardım edenlere yardım edeceğini vaat etmiştir: “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız) O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” (Muhammed, 47/7).
İslam tarihinde bunun canlı örnekleri görülmüştür:
Bedir’de, Müslümanlar müşrikler karşısında sayısal anlamda güçsüz olmalarına rağmen, maneviyatlarını güçlü tuttukları ve metanetlerini korudukları için Allah onlara yardım etmiştir. (Âl-i İmran 3/123).
Allah Huneyn gününde Müslümanlara yardım etmiştir. (Tevbe 9/25).
Yüce Allah, âyetlerini yalanlayan kavme karşı Hz. Nuh ve ona inananlara yardım etmiştir. (Enbiya 21/77).
Yüce Allah, Hz. Musa ve Harun’a yardım ettiği için onlar galip gelmişlerdir. (Saffât 37/116).
Kur’an-ı Kerim’de inkâra şartlanmış olan kimselerin hakkı yok etmek için kurdukları tuzaklara ve çevirdikleri entrikalara karşı, onların bu düzenlerini bozacağı anlamında keyd/tuzak, Allah’a izafe edilir. Eğer mü’minler inandıkları haklı davalarında sebat eder ve sağlam bir duruş sergilerlerse, Allah hakikat karşıtlarının tuzaklarına karşı metin olacağını bizzat Kur’an-ı Kerim’de dile getirmiştir: “Ben onlara mühlet veririm. Şüphesiz benim tuzağım çetindir.” (Kalem 68/45).
Bir müslüman da başına gelen hâdiseler karşısında metîn olmalı, dik bir duruş sergilemelidir. Her zaman hakkı hak olarak bilip ona ittiba etmeli, batılı batıl olarak bilip ondan kaçınmalıdır.
Yüce Allah’ın el-Metîn ismini ahlaki ilke edinmek demek, iman ve amel yolunda sebat göstermektir.
Allah’ın kitabı olan Kur’an, hablu’l-metîn/sağlam/kopmayan bir iptir. Mü’min bu kurtuluş ipine tutunmalıdır. Hâdiselere Kur’an zaviyesinden bakmalı, Rasulün sünnetini gündelik hayatında düstur edinmelidir.
Dik durmak müslümanın şiarı olmalı, diklenmek değil.