Dilaltı Ziya Doğan!

Hüseyin Altunbaş

Tam da kalpten gitmekte olan bir Konyaspor için bundan iyi dilaltı ilaç bulunamazdı herhalde. Oh be galibiyet ne güzel bir şeymiş. Galibiyeti unutmuş bir takımın ve taraftarının içgörü (insight) cümlesidir bu cümle.

Aynen öyle Ziya Doğan Konyaspor’a dilaltı gibi geldi. Tansiyon yükselmişti, kalbe baskı yapıyordu ve bilinç gitti gidiyordu. Hızlı ve etkili çözüm dilaltı hapıydı. Dilaltı hapı da Diyarbakır sayesinde Konyaspor’un alanına girivermişti.

Dilaltı tadı kötü bir hapmış. Tükürmek istenirmiş ama kurtarıcı özelliğinden dolayı da sabredilirmiş. Hayat kurtarmasından dolayı çok tehlikeli hastalar için yanlarında bulundurmaları tavsiye edilirmiş. Allah kimseye denetmesin, yaşatmasın.

Konyaspor için bu dilaltı ilacı her daim yanında bulunması gereken bir ilaç gibi sanki. Maalesef bu mantıkla her an dilaltına ihtiyaç duyulabilecek gibi yaşıyor Konyaspor. Bak bizim rakipler neler konuşuyor, neler yapıyor biz hala akut haldeyiz. Bursaspor, Kayserispor, Eskişehirspor’dan bahsediyorum.Sağlık sektöründeki durumu alın bizim spor ürünümüze uyarlayın. Farklı değil maalesef.

Konyaspor günü birlik başarılarla gündemi meşgul ediyor. Bursaspor şampiyonluğa gidiyor. Biz dilaltı ilaçları arıyoruz. Adamlar Türkiye’nin gündeminde.

Ziya Doğan heyecanlı bir direktör! Başarılı da. Belki uzun süreli başarıyı gösterecek sabır gösterilmedi kendisine. (Türkiye’nin gerçeği bu.) Ziya Doğan’ın bu heyecanını günü kurtarmak için kullanmak sonraki günlerde dımdızlak kalmayı beraberinde getiriyor, getirecek. Yıllarca böyle olmadı mı? Kısa süreli başarılar uzun vadede kimseye başarı getirmedi. Konyaspor’un akılda kalıcı bir başarısını hatırlayan var mı?

Maalesef reaktif stratejiler günü tospembe gösterme stratejileridir. Zaman zaman yapılması gerekir. Doğrudur. Ancak proaktif stratejilerin arasına serpiştirilmesi gerekir. Spor pazarlaması üzerine farklı zamanlarda farklı cümleler sarfetmiştim bu satırlardan. Ancak değişen bir şey olmazsa yine sarfetmeye devam edeceğim. Öyle görünüyor.

 

Dilaltı ilaçla hayata bağlanan birinin yapması gereken daha kalıcı çözümler için uğraşması ise Konyaspor’unda yapması gereken kalıcı başarılar için spor pazarlama mantığına adım atmaktır. İlaç budur.

 

Bu heyecanlı Ziya Doğan faktörüyle doğrudan veya playoff’dan süper lige çıkılsa ne olur sizce? Bence bindiği asansörle yeniden zemine inilir. Oldun mu asansör takım! Bunu bilmek için futboldan çok iyi anlamak gerekmiyor. Ortalık asansör takımdan geçilmiyor. Artık yeter bence. Buna birileri dur demeli. Kurumsal bir yapıyla spor ürününü güzelleştirecek ve hedef kitlenin alacağı bir değer haline getirme yolları aranmalı. Adres spor pazarlama stratejileri. Haydi bakalım, kolay gelsin.

 

 

Örnek Bir Belediye Başkanı

Sözünü edeceğim Belediye Başkanı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş. Kadir Topbaş’ı televizyonlarda iletişim kurarken gördüm, tanımam. Çoğunlukla seçim dönemlerinde seçmenleriyle ve muhabirlerle iletişim kurarken görmüşümdür. Son iletişiminde ise bir şov programında iletişim kuruyordu.

 

Evet bir Belediye Başkanı gençlere yönelik bir şov programına konuk oluyordu. Büyük cesaret. Kendine güvenin işareti. Beyaz Show programında Beyaz, Kadir Topbaş’a esprili sorular soruyor ve başkan yine esprili cevaplar veriyordu. Şaşırtıcı geldi. Alışık olduğumuz bir manzara değil diye düşündüm. Çünkü Türkiye’de Belediye Başkanları hep ciddi görünümlü, ciddi cevaplar veren, çoğunlukla gülmeyen iletişim tarzı içerisindedirler ya hani. Öyle programlanmışlardır, gülmemeleri gerekiyordur, çünkü başkanlık ciddi bir iştir. Gülerse ciddiyetsiz görünürler gibi saçma inanışlar yüzünden kendilerini hep kasmışlardır.

 

Gülmenin ve esprinin dozunu ayarlayabildiniz mi, karşınızdakini etkilemeniz daha kolayken bunu bizim kişisel ürünlerimiz (milletvekilleri, belediye başkanları…) niye anlamazlar ki. Niye hep bir kasıntı ki? Bunun anlaşılmasına katkı yapan Kadir Topbaş’a teşekkür. Herkese örnek olur…

 

 

 

 

 

Toplumsal Sorumluluk

Aynı programda bir başka olay daha gerçekleşti. Kadir Topbaş konuştu, sonra Yavuz Bingöl şarkı söyledi. Öğreniyoruz ki Yavuz Bingöl sadece bir şarkıcı değil. Kendine inanılmaz, farklı bir değer daha yüklemeye çalışan bambaşka bir sanatçı. Evet Yavuz Bingöl çağımıza uygun bir anlayışla kendine ve yaptığı işe katma değer katarak, ruhunu yeniliyor ve değerine taklit edilemez bir yükleme yapıyor.

 

Ne yapıyor? Toplumumuzdaki en önemli sorunlardan biri olan işsizliğe kendi marka kimliği açısından yaklaşarak, 50 işçi alan her firmaya bedava konser vermeyi vaat ediyor. İşte farklılık budur, işte başkası tarafından taklit edilemeyen, toplumsal sorumlu anlayış budur.

 

Olağanüstü…

 

Herkes, her firma sosyal sorumlu pazarlama anlayışını bu örnekten incelesin ve hemen bir uygulama örneği bulsun. Bakın nasıl değerli ürün ya da hizmet oluvereceksiniz. Kendinize soyut değerler yükleyin, gerçek malvarlığı bu değil mi?

 

 

Bu hafta köşemiz sporla başladı sanatla devam etti. Farklı bir reklam uygulaması ile bitirelim. Reklamcılık gelişiyor, değişiyor. Daha önceki yazılarımda da sürekli vurguladığım gibi postmodern çağda, postmodern tüketiciye, postmodern reklamlarla seslenmek gerekiyor. Tüketiciyi yakalamak çok zor. Geleneksel yöntemler ve mecralar yeterli olmuyor artık. Teknoloji marketleri de bu analizi yaparak tüketiciden müşteri elde etmek için iletişim yapıyorlar.

 

Akılda kalmak için bu farklı iletişimi yapmak zorundasınız. Ya farklı olursunuz ya da ölürsünüz çünkü. Ölmemek için bu akılda kalma yöntemlerini aramalı ve bulmalısınız. Electroworld’ün yaptığı gibi…

 

Öyle dükkanda kös kös oturarak müşteri yakalanmaz, öyle geleneksel mecralara yaratıcı olmayan reklam işleri koyarak müşteri yakalanmaz diyerek mecraları yollarla düşürmüşler, hareket katmışlar. Şehirde yanda gördüğünüz Electro World reklam insanları rekabetin peşinize takıldığını gösteriyor.


 

Amaç sizi etkilemek, aklınıza girmek, aklınızı çelmek, size kendisini sevdirmek, sempatik olmak ve satın almanı sağlamak. Bu reklam insanları açıkhavayı daha etkili kullanmak isteyen markalar için bundan sonra taklit edilecek gibi görünüyor. Daha yaratıcı olmak, daha yaratıcı mecra kullanımı için sadece taklit yeter mi sizce? İzleyelim görelim!

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (15)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.