DİNİ BİLMEK YETMİYOR! İHLASLA
DAHA FAZLA KOŞTURMAK GEReKİYOR!
Geçenlerde yetkili bir kardeşimiz şunları söyledi: Bugün din, dünden daha iyi biliniyor. Elli altmış yıl öncesine göre daha çok dinî kitap yayınlanıyor, alınıp satılıyor ve okunuyor. Dün vatandaşın okuma yazma imkânı yoktu, okuyacak zamanı ve mecali yoktu, okuyup anlayacağı dinî kitaplar yoktu. Vatandaşın dilinde, onun seviyesine göre hazırlanmış tefsir, hadis kitapları yoktu… Bugün ise çok şey değişti. İnsanımızın okuryazar sayısı ve seviyesi değişti. Okuyacağı dinî eser sayısı arttı. Dinî tahsil veren okullar ve okullardaki eğitim-öğretim kadrosu arttı. Şu kadar ilahiyatçı var, bu kadar ilahiyat fakültesinde şu kadar tahsil gören insan var. İlahiyat-İmam Hatip Lisesi mezunları ve mensuplarının sayısı önemli bir yekûn tutuyor. Diyanet mensupları ve diyanetin geniş hizmet alanları sayılamayacak kadar fazla… Sivil Toplum Kuruluşları bünyesinde dinî alanlarda okuyup yazanlar var… İslamî basın, gazeteler, dergiler, televizyonların sayısı oldukça fazla…
Evet, bu söylenenlerin hepsi doğru, ama bir de sonuca bakalım. Düne göre bir mukayese yapalım. Bu kadar dini bilen, dini anlatan, dinle ilgilenen, dinle ilgili çalışmalara rağmen, toplumdaki İslamî anlamdaki bozulmalar daha da artmış vaziyette. Yapılan araştırmalar toplumda kendisini dindar olarak tanımlayanların oranının % 80-90’larda olduğunu söylüyor. Ancak toplum ahlakî değerler konusunda yozlaşmış vaziyette.
Aynı araştırmalara göre toplumun %90-95 lik oranı güven sorunu yaşıyor. Birbirini aldatan, birbirine güvenmeyen insanlar.
Bu nasıl dindarlık!? Ağzından yalan, gıybet, dedikodu, sövgü cümleleri dökülen insanların sayısı da tavan yapıyor. Sözünde durmayanların oranı dersen öyle. İçki, kumar, fuhşa bulaşmış insanların oranı dersen öyle. Beş vakit namazı düzenli kılanların oranı hayli düşük. Piyasa zekattan kaçıran zengin Müslümanlarla dolu. Hac ibadetini ömrünün ilerleyen yıllarına tehir eden şu kadar hacca gücü yeten insan var! Pek çok insan lüks ve konforun ağlarına kaptırmış kendisini, dünyevileşme belası neredeyse herkesi kuşatmış. İnsanların temel hedefi, Allah’ın rızasını kazanmak yahut ahret saadetini elde etmekten çıkmış, günü kurtarma hedeflerin başına kurulmuş. Ve saire vesaire.
Demek ki dini bilmek yetmiyor, dini çokça gündeme getirmek de. Önemli olan dinin gönül ve beyinlerden hayata yansımasıdır. Dinin bütün şubeleriyle ve bütün mensuplarıyla birlikte yaşanmasıdır gerekli olan.
Dini okuyan, anlayan ve anlatan insanlarda ihlas sorunu var, kavramlarda kayma ve hatta sapmalar var. Şöyle ki, dini anlatan kimselerin sayısı artmış ancak düne göre etkinlikleri azalmış. Çünkü amaçları Allah rızasını kazanmaktan çıkmış, dünyevî amaçlar olmuş. Dindarlık ve insanlarımızın din/İslam anlayışında çok ciddî kayma/sapmalar olmuş. Yüce Allah’ın dinini Allah’a göre değil de kendince tanımlayanların yeni anlayışına göre dinin temeli namaz olmadan da dindarlık olabiliyor! Güven olmadan da dindarlık olabiliyor! Vefasızlık, dindarlıkla çatışmıyor! Günahlarla hemdem iken de dindarlık olabiliyor! Burada Kur’ân’ın, nasıl da savruluyorsunuz uyarısı tam da oturuyor.
Öte yandan dünle bugününü mukayesesini yaparken dinî hayat alanındaki olumlu gelişmeleri görürken, olumsuz gelişmeleri de görmemiz gerekir. Karşı cephede şer odaklarının çalışmaları zirvelere tırmanıyor. Her yer iman ve İslam düşmanı/hırsızları ile dopdolu. Çok çeşitli yöntemleriyle gece gündüz durmadan çalışan odaklar, sürekli iman avında, İslam avında, erdem avında, hayır avında… Bunlar ellerindeki pek çok imkânı şer ve kötülüğü pazarlamakla meşguller!
Tekrarlayalım, dini bilmek, dini konuşmak yetmiyor. Önemli olan dinin hayata geçirilmesidir. Bunun için de din adına çalışanların, din aleyhine çalışanlardan daha fazla, daha sistemli, daha gayretli, daha bir içtenlikle/ihlasla koşturmalarıdır. Hem de koşturmalarının karşılığını dinin sahibi Yüce Allah’tan bekleyerek, ihlâs ve samimiyetle.