Dini görünümlü akımlarda patlama
İnsanın hayatını anlamlı hale getirebilmesi için aşkın bir varlığa bağlanması gerekir. Her ne kadar birey ve toplumlar aşkınla bağlarını kesmeye zorlanmış olsa da fıtrat buna uzun müddet izin vermeyecektir. Çünkü insanda bağlanma duygusu fıtridir. Önemli olan bu bağlanma duygusunun sağlam temellere oturtulmasıdır. Dini alanın daraltılması, onun yok edilmesi ya da yok sayılması anlamına gelmez. Çünkü insan, biyolojik ihtiyaçlarını karşılamada ekmek ve suya olan ihtiyacı kadar, manevi ihtiyaçlarını karşılamada da aşkın olana inanma ihtiyacı vardır. İşte bu bağlamda XX. yüzyıl, yeniden, yeniçağ dini akımlar, tarikatlar ve kültlerin doğuşuna sahne olmuştur. Özellikle Batı toplumlarında yeniçağ dini akımların başında; satanizm, scientoloji, moonculuk; Uzakdoğu toplumlarında ise, hare krishna, divine light mission, brahma kumaris, osho gibi akımlar gelmektedir. Elbette bu akımların ortaya çıkmasında sekülerleşme, dine karşı kayıtsızlık, bireycilik, hazcılık ve küreselleşme gibi olgular büyük rol oynamıştır. Böyle bir değişimin neticesinde özellikle batı toplumlarında ufoculuk, okültizm ve spritual gibi konulara gittikçe ilgi ve merak artmıştır. Bu aynı zamanda insanların ruhani arayışının bir neticesidir.
Yeniçağ dini akımların kahır ekseriyeti, tamamen ilahi menşeli olan dinlerin öğretilerine karşı kendilerini konumlandırmışlardır. Büyük oranda bunda Hıristiyanlığın paganlaşma sürecine girmesiyle birlikte temel ilkelerinden sapmış olmasının büyük payı vardır. Çünkü aşağılanmış bir dünya tasavvuru, vahdaniyeti zedelenmiş ve insanbiçimci bir karaktere bürünmüş tanrı anlayışı, yayıldığı toplumların somut tarihine bağlanan vahiy algısı, hidayetin kilisenin tekelinde tutulması, peygamber tasavvurunun ortadan kaldırılması, aforoz ve vaftiz gibi uygulamalar, modern insanın dine (Hıristiyanlığa) karşı yeni bir bakış açısı geliştirmesine yol açmıştır. Bunların başında da satanizm gelmektedir. Bütün ritüellerinde ilahi dinlerin emir ve yasaklarına aykırı tutumlar sergilemek önerilir.
Gerek Batı ve gerekse Asya doğumlu bütün bu akımların ortak yanı; yoga ve meditasyon uygulamakta, reenkarnasyona inanmaktadır. Bir başka ortak yanları da gizemli ve içe dönük bir karakter taşımalarıdır. Mensuplarına karşı korkunç bir sübjektivizme vurgu yapan bu akımlar, mensuplarının benlik duygularını korkunç bir şekilde tanrılaştırmaktadırlar. Bu şekilde bir eğitimin sonucunda, bu insanlar, kendi aidiyet köklerinden, aile ve aile değerlerinden tamamen kopmaktadırlar.
Bilhassa Osho hareketi gibi sınır tanımayan hedonizmi öne çıkaran dini akımlar, gençleri ahlaki kuralları hiçe sayan komünal yaşam tarzlarının kucağına atmakta ve onların her türlü uyuşturucu ile tanışmalarını sağlamaktadırlar. Özellikle Raelyenler olarak isimlendirilen hazcı gruplar, beyin yıkama neticesinde bu gençleri toplu intiharlara bile sürüklemektedirler. Bu hareketlerin dini liderlerine son peygamber anlamında rael denmektedir.
Yeniçağ dini hareketlerinin başında sınırsız bir otorite ile donatılmış karizmatik liderler bulunmaktadır. Bu kişiler, topluluk içinde “kutsal üstad” , “kutsal kişi”, “evrensel sözcü” gibi unvanlarla anılmaktadır. Bunlar kendilerini çevrelerine yerine göre“mesîh” , “mehdi” ve “peygamber” olarak lanse ederler. Yollarının tek doğru olduğunu dile getiren bu dini önderler, çok yakında altın çağı kuracakları vaadinde bulunurlar. Bağlılarına sürekli, “seçilmiş”ler şeklinde hitap eden bu kişiler, beyin yıkama konusunda çok mahirdirler. Paranoid kişiliklere sahip olan bu dini liderlerin temel özellikleri; şüphecilik ve büyüklenmeciliktir. Sürekli başkaları tarafından onaylanmayı bekleyen bu kişilikler, çevrelerindeki insanları ailelerinden koparmak suretiyle kendilerinin kulu ve kölesi yaparlar.
Bilindiği gibi, küreselleşme politikalarının hızlandırıcısı durumunda olan iletişim devrimi, zaman-mekân mesafelerini ortadan kaldırarak dünyayı küçük bir köy haline getirmiştir. Bu değişimin bir sonucu olarak bütün kültür ve inançların mahremiyet alanları deşifre edilmekle kalmadı, farklı inanç topluluklarının yaşam tarzları, iletişim araçları sayesinde kısa zamanda dünyanın her tarafına ulaştırıldı. Böylece ufocu okültist akımlar da mesajlarını yaymada bu teknolojiden istifade etmiş oldular.
Yeniçağ dini akımların karizmatik liderlerinin çoğu modern medyumculuğa soyunmuşlardır. Bağlılarına gelecekten haber vermekle yetinmeyen bu liderler, ayrıca dünyada meydana gelen olaylar üzerinde tasarrufta bulunduklarını da iddia etmek suretiyle peygamberlere alternatif olduklarını ortaya koymuşlardır. Bütün bu hareketlere karşı yeni ilm-i kelamın yapması gereken birçok şey vardır. Bunların başında da, yeni bir din dili geliştirerek İslam’ın tevhid inancını ve ahlaki değerleri doğru bir şekilde sunmaktır. İşte o zaman asıl nübüvvet kurumu, kendisinden beklenen görevi yerine getirmiş olacaktır.