Dirilişten Yükselişe Evet…

Şakir Tuncay Uyaroğlu

Oldum olası hayır demeyi sevmemişimdir. Bu elbette her şeyi olduğu gibi kabullenmek anlamına gelmemeli. Derse geç kalan öğrencim kapıyı tıklatıp “Hocam özür dilerim, girebilir miyim?” dediği anda cevabım hep müspet olmuştur. Bir gün, öğrencilerimin isteği üzerine bir öğrencime “Hayır, derse giremezsiniz, kusura bakmayın.” dediğimde, o evladımızın yüzündeki hüznü unutamam. Garibim, boynunu büktü ve gitti. Ben de peşinden gittim ve koridorda geri çevirdim. Ve niçin içeri almadığımı kendisine anlattım, gönlünü aldım.

Tabii ki, referandumda evet demek çok farklı bir meseleydi. Geleceğimize ipotek koyan ya da koymak isteyenlere karşı, inadına evet diyecektik ve dedik de. Meral Akşener’in hayır diyenlerle ilgili tespitine bakınca, duygulanmamak (!) elde değil. Atv ve A haberde sıkça yer alan ve hanımefendinin söylediklerinden sonra ekrana gelen görüntülerde; vatan hainlerinin ve bütün şer odaklarının ne kadar ahlaklı (!), dürüst (!), mükemmel (!) ve iyi (!)  insanlar olduklarını öğrenince mutlu (!) oluyoruz.

Ehl-i salibin, Türkiye’nin geleceği söz konusu olunca tek vücut olmaları; ne kadar düşündürücü değil mi? Yeter ki, biz düzlüğe çıkmayalım, zirveye oynamayalım, onlar için gerisi önemli değil. Üçüncü hava limanına karşı çıkanlar da yine onlardı, ne de çabuk unuttuk.

Sayın Cumhurbaşkanım, sizi çok seviyorum ve size hayranım. Cenab-ı Allah, hepimizin yâr ve yardımcısı olsun.

Dirliğimizin, birliğimizin, huzurumuzun devamı için evet…

 

Nusret Güler / Bengisu - Özlenen Düşler…

 

Saygı değer okuyucularım, referandumdan sonraki ilk güzel günde sizi şair ve yazar; şiir, deneme ve hikâye üstadı Kütahya Akşemsettin İmam Hatip Lisesi Meslek Dersleri Öğretmeni, arkadaşımız ve gönül dostumuz Nusret Güler ve onun ilk şiir-deneme çalışması olan Bengisu / Özlenen Düşler’le buluşturacağım.

Tashihinde âcizane benim de emeğim olan söz konusu nadide ve güzide eser, Kitap Dünyası yayınları arasında okuyucularıyla buluştu. İşte bu şaheserden bazı satırlar; önce mukaddime, sonra da bir şiir ve bir deneme… Buyurun Üstadım, söz sizin…

MUKADDİME

Yazanlar, okuyanlar ve kitapları çoğaltanlar aynı hissi paylaşırlar.

Demlenmiş bir güzellik durur sayfaların satır aralarında. Serüveni hakkında detaylı bir bilgi bilinemeyebilir. Çokça duygu katılmış içine. Biraz akıl, biraz anı, biraz da acı…

‘Yazdım’ demek büyük bir iddia. Belki ‘yazıldı’ demek daha makul bir söylem.

Çocuksu gülümsemenin yanı başında lavanta kokulu ömür sayfaları durur. Dokunursunuz ellerinizle ve hayranlık uyandırır sizde. Siz ona dokunurken, o da sizin yüreğinize dokunur.

Aynı his bulut olur yükselir ve yağar yüreklerden yüreklere.

Yudumlanır nefesler kelime kelime.

Bakışlar görüşlere vasıl olur. Dünya döner, okurlar döner.

Renkler rengini bulur. Sevgiler, gerçek sevgilerde konuklar gibi ağırlanır.

Çiçeklerden yeni kökler alınır. Zihinler toprak olur ve ekilir uygun iklimlerde.

Yazının bereketi, yazanlardan öte renk verir. Ve beyaz güvercinler uçuşur semalarda.

Yazmak, yazılmak; okumak ve okunmak sıra dışı farklılıklar gibi görünse de, önemli olanın hissiyatın paylaşılması olduğunu görebilmeliyiz.

                                                  Sevgilerimle…

VUSLAT

 

Biliyorum,

Ölüm bir tövbedir,

Arındırır beni benliğimden.

Bir var oluştur,

Damla damla toprağıma dökülen.

Sararır sararır bal rengi çehrem,

Altın rengini alır bürünür beyaza.

Sözüm lâl olur,

Döner sükûta.

Çün vaktidir, vakta ki:

Vuslat konar, kaderimin üstüne.

 

Biliyorum,

Ölüm bir tövbedir,

Var eder VAR OLAN’ın aşkıyla,

Yok eder yoklukları.

Beden sarsılır can havliyle,

Can çırpınır,

Çırpınır, çırpınır… LA HAVLE!

Gök gürler,

Yer kanatlanır.

Kabultü: LA İLAHE İLLA HU!

 

Biliyorum,

Ölüm bir tövbedir,

Biter hasret içre hasret.

Durur zaman ve cennet mekân…

Gül gülümser,

Ölüm gülümser dudaklarında.

Doğar gökkuşağı bütün renkleriyle,

Yüreğimde…

 

Kim der ki, yürek ölür

Ölüm anında

Ölüm yürür, yürek durur.

Biliyorum,

Vuslat anında…

 

DİLRUBA

Bana kendinden bahset ki, senin ayrıntılarda nasıl boğulduğunu görebileyim.

“Ben” diye başladığınızda, heybenizin dibinin görülmeye başladığı andır.

Sade anlatımlar bizi anlaşılır kılmakla beraber, farkında olmadan kıyıya vurma riskiyle karşı karşıya kalırız.

Doğruyu söylemek bir sanattır.

Kap önemli değil, içindeki suyun değeri önemli diyorsanız; yalak ya da gümüş kâse fark etmez mi demek istiyorsunuz?

Kapanmış yarayı deşmek, yeni acıların yaşanmasına vesile olur. Acı acıyla buluşur ve büyür.

Gelin, yokluğumuzun varlığını tartışalım.

Varlığımızın enini boyunu ölçelim.

Varlık nedenimizi gündemimize alıp, var ol(a)mayışımızın sebepleri üzerinde derin analizler yapalım.

Geceyi gündüze katmak değil; doğrusunu, yani gündüzümüzü çoğaltalım, üretelim ve gündüzlerimizi aydınlatalım.

Bu çağrı önce kendimize, önce benliğimize, önce önceliklerimize…

Bedeni korumayı önemseyen biz, zihin ve bilinç söz konusu olunca teslimiyeti ve itaati tercih ederek kula kulluğu yeğleriz.

Bilinçaltı, istem dışı söze dönüştüğünde; filitresiz ve kontrolsüz davranışlar bilinç sahibini yaralar.

Çiçekler, yağmur damlalarıyla güneşin toprakta buluşmasından yaprak yaprak mutluluk sunarlar. Mevsim, onların gülümsemeleriyle neşv-ü nema bulur.

Seher dedimse, o bir saba makamıdır. Gülün bülbüle göz kırpmasıdır. Bir mahzun yetimin mahmur bakışlarında gökkuşağının renk renk taçlanışıdır.

Kapı açıldıkça sırlar güneş altında kalır. Sırrın sırı kalkar, soyulur ademin yüreği. Âdemin ademi sırıtır kalır çorak toprak gibi.

Tövbenin varlığı, istismarla pişmanlıkların çoğaltılarak insanın iradi kararlılığının içinin boşaltılması, Anadolu anlayışıyla çekingeyi belirten “tövbe tövbe” anlamına ve ucuzluğuna taşınmasıdır.

Kimi neyle ve nasıl öfkelendirdiğinizden daha önemli olanı, öfkenin geri dönüşümünün sarsıntısı ve neticesi önemsenerek öfkeye kırmızı davetiye çıkartılmamasıdır.

“Vardır bir hikmeti”…

Zihinleri bloke etmenin yollarından biri de, bu hikmetli sözü, olayın alnına plaka gibi yapıştırmaktır. Yeni kuşağın lafı “yapacak bir şey yok”… Eski ya da yeni, kendini işten soyutlamanın yolu, klişe sloganla yola kocaman bir taş koymaktır.

“Geliyorum” diyorsun. Hadi gel!

Nerede, nasıl, kiminle olursan ol…

Bekliyorum…

Yoruldu yüreğim.

Yoruldu sevgilerim.

Gün bitmek üzere…

Vakit tamam.

 

Ne zamana,

Ne mekâna,

Gölgesi düşen hayaller;

Senin özlemlerinin renklerini soldurabilir…

Senin varlığın yeter…

Ufuklarda kaybolan umutlarım

Seninle dirilir…

Selam olsun SANA!..

Kendine söyleyebildiğin yalanlarını başkalarına ilettiğinde, inanmaları için sesinin rengini tutturman bir hayli zor olacaktır.

 

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.