Gazetecinin görevi, insanlara öğrenmek istediklerini vermektir. Gazetenin görevi ise bunu en doğru, en yansız bir şekilde kamuoyuna ulaştırmaktır. Mahallelerde dedikodu yapan kadınlar nasıl çevreden haberler verirlerse biz gazeteciler de aslında en büyük dedikoducularız. Mahallelerdeki dedikoduculardan tek farkımız, sektörün içinde bu işten ekmek parası kazanıyor olmamızdır. İyi yazılmamış bir haberin, borç anlaşmasında rakamın yazılmaması kadar anlamsız olduğunu iyi biliriz. Bu yüzden yazdığımız haberleri tekrar tekrar okumalıyız. Aksi halde komik duruma düşebiliyoruz. Yazdığımız mektup da olsa okumalıyız yeniden. Çünkü üstesinden kalkamayacağımız yüzümüzü kızartacak durumlarla karşılaşabiliriz.
Gazeteci “önce insan” olması itibariyle bilmeden bir konuda yaptığı haber üzerine ertesi gün özür dilemek zorunda kalabilir. Bizden önceki altı gazetenin de başına, ertesi gün hukuken özür dilemek zorunda bırakılacağı durumlar mutlaka gelmiştir. Konya’da “gazeteciyim” diyen her babayiğit, basın meslek ilkelerine uymayı taahhüt ettiğinden ve kamu hakkı adına özür dilemenin bir erdem olduğunu bilir. Gazetecilik etiğini bir kenara bırakın bizim için kutsalın koyduğu “Ahlaki kurallar” ahlaki davranmamızı gerektirir.
Genel yayından sorumlu idarecilerin çok önemli olmadıkça tuttukları köşe başından incir çekirdeğini doldurmayan mevzularda okurun kafasını şişirmelerine bir anlam veremem. Burada da niyetim sizin kafanızı şişirmek değil.
Bütün bu laflara neden gerek duyduğuma gelince… Memleketi Kurtaran Adam’ın dünkü yazısında satır aralarında gördüğüm birkaç mahrem husus, kamuoyuyla “gereksiz” yere paylaşıldığı için beni rahatsız etmiştir.
“Memleketi kurtarma” adına günlük hadiselere biraz sahici biraz ironik yaklaşımlarıyla bizi tebessüme zorlayan yazarın böyle editoryal bir yazıyla karşımıza çıkmış olması şık olmamıştır. “Köşemi patrona açarım” mazeretine sığınmak ve bütün gazetelerde zaman zaman karşılaşılan durumları, habere nasıl yaklaşıldığıyla alakalı teknik konuları “bizimkiler böyle yapıyor” üslubuyla kamuoyuna şikayet ederek “özeleştiri”de bulunmak gazeteciliğin mahrem alanlarını zorlamaktır.
Memleketi Kurtaran Adam da bilir ki özeleştiri yapmanın yeri “Hyde Park” değildir. Aile içi sorunları hangi özeleştiri meraklısı Hükümet Meydanı’nda hemşerileriyle paylaşır?! Yazarın köşesinde gazete çalışanlarını küçümseyecek bir “özeleştiri”de bulunmasıyla çarşının orta yerinde mahrem mevzuları konuşmak arasında bir fark yoktur.
İlçeden gazetenin muhabiri gönderince bir kenara küçükçe giren haberin, bir iki gün sonra Anadolu Ajansı’ndan gelince manşet olabilmesine eleştiri getirmek kamuoyunu ilgilendiren bir durum değil, gazetenin yayın politikasıyla ilgili bir durumdur. Genel Yayın Müdürü olarak dünyanın saygın gazetelerinin de çoğu zaman önemine binaen ajans haberlerini manşete taşıdıklarını ‘gazete muhabirinin haberine rağmen’ biliyorum. Ayrıca dünyanın en çok satan gazetesi 4.5 milyon tirajlı Bild’in patronunun ya da Türkiye’de Aydın Doğan’ın bu işlerle kafasını patlattığını hiç düşünemiyorum. Memleketi Kurtaran Adam’ın gazete patronuyla dertleştiği konuları gazetedeki köşesine taşımaktan vazgeçmesini istemek yayıncı olarak hakkım olmalıdır.
Memleketi Kurtaran Adam’ın dediği gibi idealist patronlar “gazeteci”lerin çoğalmasını bekliyorlar. İdealist yayın müdürleri de idealist gazetecilerin çoğalmasına 'hayır' demiyor. Umarım Memleketi Kurtaran Adam da demiyordur.