Şeker hastalığı diğer adıyla diyabetin; sık görülen, ciddî sonuçlara yol açan ve pankreasın ürettiği insülinin yetersizliği veya etkisizliğinden kaynaklanan bir rahatsızlık olduğunu ifade eden İstanbul Aydın Üniversitesi VM MedicalPark Hastanesi’nden Uzman Dr. Yavuz Öztürker, Avrupa ülkeleri içerisinde Rusya ve Almanya’dan sonra diyabetin en fazla görüldüğü üçüncü ülkenin Türkiye olduğunu kaydederek, “Son 10 yılda diyabete yakalanan hasta sayısında yüzde 100 oranında bir artış var ”dedi.
“Avrupa’da şekerin en hızlı yükseldiği ülke Türkiye”
Türkiye’de diyabetli hasta sayısındaki artışa dikkat çeken Uzman Doktor Yavuz Öztürker, Türkiye’nin, Avrupa ülkeleri içinde diyabetin en hızlı artığı birinci ülke olduğunu söyleyerek “Avrupa ülkeleri içerisinde Rusya ve Almanya’dan sonra da diyabetin en fazla görüldüğü üçüncü ülkeyiz. Son 10 yılda diyabete yakalanan hasta sayısında yüzde yüz oranında bir artış var. 10 yıl önce nüfusa oranla diyabet hastası yüzde7 oranındayken şimdilerde bu oran yüzde14’lerde” dedi.
“Türkiye’de her 11 kişiden 1’i şeker hastası”
“Türkiye’de ne yazık ki her 11 kişiden 1’i şeker hastası ve daha dramatik olan şeker hastası olarak gördüğümüz her iki kişiden biri hastalığının farkında değil” diyen Öztürker, diyabetin hafife alınmayacak ve görmezden gelinmeyecek kadar ciddi bir hastalık olduğuna dikkat çekerek, “Bilinmeyen bir şeyi tedavi etmemiz mümkün değil. Tedavi etmemiz için önce hastanın, hasta olduğunu bilmesi ve hastalığın ciddiyetinin farkında olması lazım. Şeker hastalığı çok hızlı yayılan, tüm vücut sistemini, damar yapılarını etkileyen önemli bir hastalık ”dedi.
“Diyabet en çok Gaziantep’te görülüyor”
Dünya bazında bir değerlendirme yapılması halinde diyabetin en çok görüldüğü bölge olarak Ortadoğu’nun gösterilebileceğini de söyleyen Öztürker, “Bizim ülkemizde ise şekerin en çok görüldüğü bölge, nüfusa göre bakıldığında, Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Gaziantep ve çevresindeki iller olduğunu görüyoruz. Şeker hastalarının nüfusa göre dağılımına baktığımızda bu bölgeler ön plana çıkıyor” dedi. Öztürker, bunun nedenini de şu sözlerle açıkladı, “Nedenine baktığımız zaman ise karşımıza beslenme tablosu çıkıyor. Hamur ve şekere dayalı beslenmenin yoğun olduğu ve yeterli sporun yapılmadığı yerler olmaları bunda belirleyici faktördür” şeklinde konuştu.
“Tıp, diyabeti sadece yüzde 25 oranında tedavi edebilir”
Diyabetin tüm vücudu etkileyen tehlikeli bir hastalık olduğuna da değinen Öztürker, “Hastaların çok bilinçli olması lazım bizim hastalığı tedavi etmemiz gibi bir şey asla söz konusu değil. Diyabeti tedavi eden hastanın kendisidir. Bizim tedaviye katkımız yüzde 25 civarındadır geriye kalan yüzde 75’lik tedavi kısmında etkili olan hastanın kendisidir. Diyabet tedavisinde etkinliği olan şey doğru beslenmek ve spor yapmaktır. İnsülin dâhil diyabet tedavisinde kullanılan bütün tedaviler diyabet için yüzde 25-30 civarında etkindir” ifadelerini kullandı.
"Hareketsiz yaşam ve hazır gıda diyabeti tetikliyor"
Daha çok 40-50 yaşların ardından görülen Tip II diyabetin Tip I’e göre daha fazla artış gösterdiğini söyleyen Öztürker, “Bunun ana nedeni beslenme bozuklukları, Spor yapmamak, masa başı çalışmak, teknoloji bağımlılığı yüzünden hareket alan ve süresini kısıtlamak. Şeker hastalığının genetik-ailesel geçişi biliniyor ama tüm hastaların aileden alacağı anlamına gelmez bu. Spor ve egzersiz çok önemli. Fastfood gıdalardan uzak durmamız lazım. Hazır yiyecek ve içeceklerden, içerisinde katkı maddesi bulunan bütün gıdalar ve içecekler özellikle pankreas bezindeki insülin üretimi ile ilgili gücü tüketmekte o yüzden de dengeli beslenmek ve ölçülere dikkat etmek gerekir” dedi.
Diyabetten korunmak için kilonuza dikkat edin!
Dengesiz ve kötü beslenmenin diyabete davetiye çıkardığını da söyleyen Öztürker, “Çünkü vücudumuzda üretilen insülinin bir kullanım şekli vardır. Beslenme bozukluğu nedeniyle vücudumuzda biriken yağ dokusu, vücudun ürettiği insülin hormonunun iyi çalışmamasına ve etkinliğinin azalmasına neden oluyor. Etkinliği azalmış olan İnsülin, kanda yükselen şekeri hücrelere taşıyamadığı için mecburen bunu da yağ olarak depoluyor. Yani bu bir kısır döngü, insülin iyi çalışmadıkça yağ dokumuz artıyor, yağ dokumuz arttıkça insülin daha kötü çalışmaya başlıyor. Bu nedenle düzgün çalışmak ve hayata egzersiz eklemek şart” ifadelerini kullandı.
“Diyabetin 5 farklı türü var”
İsveç ve Finlandiya’da uzmanlar tarafından yapılan bir araştırmada diyabetin 5 farklı türü olduğunun tespit edildiğini söyleyen Öztürker, “Diyabet- şeker hastalığının oluş mekanizması temel itibariyle insülin dediğimiz hormonun olmaması ya da etkisini kaybetmesiyle ilgili bir sistem. İnsülin hormonun olması vücuttaki dengeyi bozuyor ve şeker hastalığının ortaya çıkmasına neden oluyor. İsveç ve Finlandiya’da yapılan bu çalışmada da bize mekanizmanın biraz daha ayrıntısı anlatılmaya çalışılıyor. Bu önemli çünkü hastalığın ayrıntılarına girdikçe, tedavinin ayrıntılarını planlamak bizim için daha kolay. Yani klasik bir tedaviden ziyade hastanın mevcut durumunu tedavi etmek, sebebi bildiğimizde bizim için daha kolay oluyor. Tıbbın temel görüşlerinden biri “hastalık yok hasta var” olduğuna göre hastaya göre biz tedaviyi planlarsak tedavinin etkinliği çok daha fazla olacaktır. Ama henüz çok erken, diyabetin tedavisini hemen bu verilerle düzenlemek doğru değil. Ama bu çalışma zaman içinde bize çok katkı sağlayacaktır” dedi.
“Bana lanet bir hastalık seç derlerse diyabet derim”
“Bu dünyada vücudunda illa lanet bir hastalık olacak, bir tane lanet hastalık seç deseler ben diyabeti seçerim” diyen Öztürker, “Gerçekten çok lanet bir hastalıktır diyabet, vücudumuzda etkilemediği bir hiçbir sistem hiçbir organ yoktur. Damar sistemini etkilediği için (sonuçta kanı taşıyan damar sistemleri) dolayısıyla vücudumuzun her yerine ulaşmakta. Gözünüzden ayakucunuzdaki damara kadar, diyabet tüm vücudunuzu etkiliyor. Peki, bu durumda neden diyabeti seçiyorum, çünkü hekimler olarak diyabeti nasıl tedavi edeceğimizi çok iyi biliyoruz. En iyi bildiğimiz hastalıklardan bir tanesi diyabet. Çok lanet bir hastalık ama bir o kadar da tedavisi bilinen bir hastalık” diyerek sözlerini sonlandırdı.