ANKARA (AA) - YEŞİM SERT KARAASLAN - Tedavi edilmediğinde karaciğer kanserine dönüşebilen siroz ile sonuçlanabilen Hepatit C virüsünün, özellikle diyaliz tedavisi görenlerde bulaşma riskinin fazla olmasından dolayı görülme sıklığının yüksek olduğu belirtildi.
Türk Gastroenteroloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Birol Özer, özel bir merkezde tedavi gören diyaliz hastalarından bazılarına Hepatit C (HCV) mikrobu bulaştığının basına yansımasının ardından, hastalığın riskleri ve bulaşma yollarına ilişkin AA muhabirine açıklamada bulundu.
Hastalık hakkında bilgi veren Özer, Hepatit C'ye "Hepatitis C" diye isimlendirilen virüsün neden olduğunu ve karaciğere zarar verdiğini ifade etti. Özer, virüsün iğne ve şırıngaların ortaklaşa kullanılması, virüs bulaşmış kan ile yapılan nakiller, enfekte kişilerden alınan organların nakli, anneden çocuğa aktarım, cinsel temas ve enfekte kişinin kanının bulaşmış olabileceği tıraş bıçağı ya da diş fırçası gibi kişisel bakım eşyalarının ortak kullanılması yoluyla bulaşabildiğini söyledi.
Özer, genellikle herhangi bulgu ve belirti vermediği için hastalığın sinsi geliştiğini vurgulayarak, bazı hastalarda halsizlik, yorgunluk, bulantı, kas eklem ağrısı ve kilo kaybına neden olabildiğini belirtti.
Hepatit C tedavi edilmediğinde, uzun yıllar sonra karaciğerde sertleşme, büzüşme ile kendini gösteren siroza neden olabildiğine dikkati çeken Özer, "Tüm dünyada 170 milyondan fazla insan hepatit C ile yaşamaktadır. Ülkemizde hepatit C sıklığı yaklaşık yüzde 1'dir. Kişilerin yaklaşık yüzde 15-20'si 6 aylık sürenin sonunda tamamen iyileşir, yüzde 80-85'i ise kronik hepatit C ile enfekte haline gelir. Bu kişilerin yüzde 20'sinde ise sonunda karaciğer kanserine dönüşme riski olan siroz gelişir." diye konuştu.
- Hastalık sıklığı az gelişmiş ülkelerde yüksek
Kanı geçirgen bir zardan süzerek temizleme yöntemi olan hemodiyaliz tedavisi gören hastalarda Hepatit C'nin sık görüldüğünü aktaran Özer, şu bilgileri verdi:
"ABD'de genel toplumda HCV yüzde 1,6 oranında görülürken, hemodiyalize giren hastalarda bu oran yüzde 5,5-10 arasındadır. Türkiye'de de hastalık sıklığı yüzde 1'in altında olup, hemodiyaliz hastalarında yüzde 6,6' dır. Türkiye'de 1990'larda iki diyaliz hastasından birinde Hepatit C tespit ediliyordu. Bilinçli davranış, personel eğitimi, yeni geliştirilen ilaçlarla hastaların kan alma ihtiyacının azalması, enfeksiyon kontrol önlemlerine uyumun artırılması ile bu oran düştü."
Hemodiyalize giren hastalarda hastalık sıklığının, sağlık koşulları yetersiz olan az gelişmiş ülkelerde yüzde 60'a kadar ulaştığına işaret eden Özer, "Bu oran İtalya'da yüzde 13,5-31, Fransa'da yüzde 10-42, Moldova'da yüzde 75, Suriye'de yüzde 49, Almanya'da yüzde 3,8, İspanya'da yüzde 22,9, İngiltere'de 2,6"dır." bilgisini verdi.
Özer, Hepatit C sıklığında, böbrek hastalığının süresi, kan transfüzyonu sayısı, diyaliz tipi, diyaliz ünitesindeki hepatit C'li hasta sayısı ve geçmişte nakil uygulanmış olması, düşük personel/hasta oranı, standart enfeksiyon kontrol kurallarına uyulmamasının önemli faktörler olduğunu vurguladı. Özer, belirli merkezlerde hemodiyaliz olanlara göre evde hemodiyaliz ya da karın diyalizi olan hastalarda Hepatit C sıklığının da daha az olduğuna dikkati çekti.
- "Yetersiz personel sayısı, bulaşmada önemli bir etken"
"Diyaliz makinelerinden hastalara Hepatit C bulaşı olamamakla birlikte, ülkemizde HCV taşıyan hastalar ayrı salon ve makinelerde diyalize girmektedir." diyen Özer, tedavi sürecinde kullanılan malzemenin uygulama yapıldıktan sonra tıbbi atık olarak atıldığı için genellikle bundan ötürü bir bulaşmanın söz konusu olmadığını vurguladı.
Özer, şöyle devam etti:
"Hemodiyaliz merkezlerinde hizmet standartları Sağlık Bakanlığı tarafından uluslararası standartlarda belirlenmiştir. Ancak HCV bulaşı için sayılan risk faktörlerinden biri de düşük personel/hasta oranıdır. Personel yetersiz olduğunda, hasta başına düşen hemşire sayısı azalıyor ve bir hemşire gün içinde çok sayıda kişiye hizmet etmek zorunda kalıyor. Bu sırada mutlaka yapılması gereken hijyen standartları yeterince yerine getirilemeyebiliyor.
Hastaya damar yolu açarken ya da çıkarırken hastadan virüs bulaşabiliyor. Bu nedenle mutlaka her hasta için ayrı eldiven takılarak işlem yapılması gerekiyor. Enfeksiyonla mücadele için hemodiyaliz ünitelerinde çalışan personel 6 ayda bir HCV açısından zorunlu testten geçiriliyor.
Hastalara ilerleyen yıllarda dışarıdan kan nakli ihtiyacı gerekebiliyor. En büyük risk ise tüm dünyada kan nakli ile bulaş olması. Buradaki önemli nokta ise bulaş olduğunda bunun testlerde çıkması için üç hafta gerekiyor. Bir kişiye ya da bir sağlık personelinde bulaş varsa o belirleninceye kadar başka kişilere virüs geçebiliyor. Bunun olmaması için maalesef hijyen dışında herhangi bir koruyucu yol yok. Aşı da bulunmuyor.
Bir başka sıkıntı ise diyaliz hastalarının çoğunun, başka sağlık sorunlarının da bulunması. Bu kişiler, farklı hastalıkları için diyaliz tedavisinin dışında hastaneye başvurarak çeşitli testler yaptırmak zorunda kalıyor. Bu nedenle hastane kaynaklı bulaş olma riskleri de bu hasta grubunda artıyor."
Özellikle diyaliz tedavisi verilen merkezlerde virüsten korunmak için çok daha duyarlı davranılması gerektiğinin altını çizen Özer, "Daha duyarlı testler ile tarama yapılması, Hepatit C'li hastaların izolasyonu, enfeksiyon kontrolü, hijyen ve sterilizasyonun iyileştirilmesi, personel eğitiminin artırılması diyaliz ünitelerindeki hepatit C sıklığını azaltmaktadır." dedi.
Prof. Dr. Özer, tedavide başarı oranının geçmişte yüzde 50 düzeyinde olduğunu ancak son yıllarda geliştirilen ve Türkiye'de de Haziran 2016'dan itibaren kullanılmaya başlanan tablet şeklindeki ilaçlarla yüzde 99 oranında tam iyileşme elde edilebildiğini bildirdi.
AA