Diyanet İşleri Başkanı Görmez, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Diyanet İşleri Başkanlığı olarak ilk günden itibaren, daha önce takibe aldığımız terör örgütünün 40 yıllık dini söylemini incelemeye aldık. Din Şuramızda Sayın Cumhurbaşkanımız, Din İşleri Yüksek Kurulundan doğrudan bir talepte bulundu. Bilhassa bu hareketin başındaki insanın 40 yıldır kullandığı dini söylemin, yazdığı kitapların incelenmesini istedi." dedi.
Din İşleri Yüksek Kurulu'nun üç ayrı komisyon marifetiyle önemli bir çalışma yaptığını bildiren Görmez, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in sadece kitaplarını değil, 40 yıllık geçmişinde yaptığı yaklaşık 660 saatlik bütün konuşmalarını, çıkardığı dergileri, dergilere yazdığı bütün başyazıları incelediğini açıkladı.
Bu çalışmada, terör örgütü elebaşı Gülen'in nasıl bir söylem kullandığı ve bu söylemin İslami açıdan ne tür sorunlar taşıdığının bütün yönleriyle ele alındığını kaydeden Görmez, çalışmanın bu hafta içinde tamamlandığını söyledi.
Görmez, yakın zaman içinde kamuoyuyla paylaşılacak çalışmanın yabancı dillere de çevrileceğini dile getirdi.
- "90'lı yıllardan itibaren bir karma teoloji kullanmaya başlıyor"
Bu çalışma sonucunda 3 önemli tespitte bulunduklarını belirten Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Birinci tespit; Bu 40 yıllık söylem içinde hareketin ilk çıkardığı derginin adı "Sızıntı". Sızıntının sadece bir dergi ismi değil aynı zamanda bir yöntem olduğu ortaya çıkıyor. Sadece devlete, millete, kurumlara, uluslararası kuruluşlara, ülkelere bir sızma hareketi değil, aynı zamanda dine, inanç değerlerine, genç kuşakların zihin dünyalarına da bir sızma hareketi olduğu ortaya çıkıyor. Bu 40 yıllık söylemi içerisinde kendisini beşer üstü bir ilahi kudretle ilişki içerisinde, sürekli Allah, Peygamber, melekler, tarihi büyük şahsiyetlerle ilişki içerisinde göstererek kendi bağlılarını bağımlı hale getirmeye çalıştığını, onların gönüllerini ve zihinlerini teslim almaya, kendisine bağlamaya yönelik bir dil ve söylem kullandığı tespit edildi.
İkinci tespit; kendisine bağlı olan insanlardan oluşan cemaati ve topluluğu da bir seçkinler hatta kutsiler cemaati, Allah tarafından seçilmiş, kurtuluşa erecek bir topluluk olarak sürekli takdim ettiği ortaya çıkıyor. Doğrudan kendi cemaatine 'Allah'ın cemaati' adını verdiği yerler olmuş mesela.
Üçüncü tespit; 90'lı yıllardan itibaren bir karma teoloji kullanmaya başladığı, Yahudilik, Hristiyanlık, Yunan ve Hint mistisizmi karışımı başka bir dil ve teolojiye yöneldiği tespit edildi."
- "Tespitler, dünyadaki bütün dini kuruluşlara gönderilecek"
İlahiyat fakülteleri ve üniversitelerin sosyal psikoloji bölümlerinde bu konu üzerinde bütün yönleriyle durulması gerektiğini ifade eden Görmez, asıl önemli olan şeyin, tespit edilen bu yanlışlıkların nasıl düzeltileceği olduğunun altını çizdi.
Mehmet Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın vaaz ve irşat programları ile yaygın din eğitimi programlarına bu konuları katarak, bu tür yanlış söylemlerle toplumun kul ve köle yapılmasını engellemek, şahıs merkezli din anlayışlarının yanlışlığını topluma anlatmak için pek çok çalışma yapıldığını ve yapmaya devam edileceğini söyledi.
Bütün ilim adamlarıyla bu tespitleri paylaşacaklarını kaydeden Görmez, dünyadaki bütün dini kuruluşlara da göndereceklerini bildirdi.
Görmez, bu çalışmanın başka çalışmalara kaynaklık yapacak bir çalışma olduğuna da dikkati çekti.
- "En büyük vazife; milletin maneviyatını yüce tutmak"
15 Temmuz gecesi darbe girişimini ilk öğrendiğinde aracıyla hareket halinde olduğunu anlatan Görmez, bu gibi zor zamanlarda Diyanet İşleri Başkanlığına düşen en büyük vazifenin milletin maneviyatını yüce tutmak, milletin hukukuna sahip çıkmak ve milletin yanında durmak olduğunun altını çizdi.
O gece "Ne yapabiliriz" diye düşündüklerini aktaran Görmez, "120 bin din görevlimiz o gece milletin yanında yer alırsa, bunun karşısında durursa, milletin hukukuna sahip çıkarsa çok şeyin değişeceğine inandım. Kurduğumuz ilk kriz masasından sonra ilk düşündüğümüz şey, bütün arkadaşlarımıza bir mesaj göndererek, minarelerden sala okutarak milletimizin hukukuna sahip çıkmaya milletimizi davet etmek oldu. O gece belli bir saatten sonra Cumhurbaşkanımıza da ulaştım ve bunun iznini aldım." diye konuştu.
Eş zamanlı olarak televizyonlardan ve telefonla müftülüklere ulaşan vatandaşlardan sala okunması yönünde benzer bir çağrının olduğunu öğrendiğini kaydeden Görmez, "Aklın yolu birdir. Hamdolsun, gerçekten o gece salalar 15 Temmuz'un simgesi haline dönüştü." dedi.
- "Görev tanımlarımızı yeniden gözden geçirdik"
FETÖ benzeri yapıların İslam'dan neşret eden yapılar olmadığının altını çizen Görmez, bu yapıların, İslam'ı dejenere etmek, İslam anlayışını bozmak, insanların İslama olan bağlılığını zedelemek için kurulmuş yapılar olduğuna dikkati çekti.
Bu terör örgütlerinin iki büyük zararı olduğunu kaydeden Görmez, "İnsanların dine güvenini sarstılar, modern zamanlarda yeni bir nihilizmin yolunu açtılar. Genç kuşakların dini değerlere olan inancı, bağlılığı yara aldı. Bunu tamir etmek çok kolay değil." dedi.
Bu noktada, sadece yayınlar ya da sosyal medya marifetiyle değil daha özel çalışmalara ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Görmez, şunları ifade etti:
"Gençlerle din arasına bariyerler konuldu. Bu bariyerlerin bir kısmı bizatihi dinin yanlış anlatılmasından, anlaşılmasından kaynaklı bariyerler. Bu bariyerlerin bir kısmı da gençlerin doğrudan gönül, zihin dünyalarını işgal eden bariyerler. Bütün bunları ortadan kaldırmak için görev tanımlarımızı yeniden gözden geçirdik. Cami görevlisinden müftülüğe, kuran kurslarındaki eğitim programlarından ihtisas merkezlerine kadar, özellikle genç kuşağa nasıl bir söylem ile yeniden yaklaşabiliriz, karartma diyebileceğimiz bu bilgi kirliliğini nasıl ortadan kaldırabiliriz, dinin rahmetiyle rahmetin eseri olarak gördüğümüz gençler arasındaki bariyerleri nasıl ortadan kaldırmak gerekir, önümüzdeki yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığının en büyük vazifesi olacaktır."
- "Darbe başarılı olsaydı, cuma namazını Gazze'de kılamayacaktık"
Dünyadaki mazlumların ve o gece Türk milleti için yaptığı duaların unutulmaması gerektiği üzerinde duran Görmez, "O gece dünyadaki, gönül coğrafyamızdaki bütün Diyanet İşleri Başkanları muhtelif yollarla bana ulaştılar. Bizim Türkiye'de yaptığımız çağrıyı kendilerinin de duyduğunu ve kendi minarelerinden de sala okuttuklarını ifade ettiler. Bu çok önemliydi bizim için. Bunun ötesinde her yerde o gece sabaha kadar dua meclisleri oluştu." ifadelerini kullandı.
15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra ilk cuma gününde İslam dünyasında irad edilen hutbelerde Türkiye ile alakalı neler söylenmiş diye bir inceleme yaptıklarını söyleyen Görmez, şunları kaydetti:
"Neredeyse bütün İslam dünyasında o gün cuma hutbesi Türkiye ile ilgili olmuş. Bu Gazze'den Afrikay'a kadar, Sudan'dan Kerkük'e kadar. Neredeyse her yerde cuma hutbelerinde küresel güçlerin büyük oyunu olarak okunmuş, değerlendirilmiş. Beni hepsinde etkileyen en önemli söylem, hemen hemen bütün hutbelerin ortak söylemi 'Eğer başarılı olsaydı darbe, bu darbe bize de yönelecekti, en büyük zararı biz görecektik' diyorlar. Ben sadece Gazze'de okunan hutbeden bir cümleyi nakledeyim. Hatip diyor ki 'Eğer geçen cuma darbe başarılı olsaydı, bugün biz bu cuma namazını Gazze'de kılamayacaktık' diyor. Benzer söylemi Sudan'daki hatip de söylüyor. Benzer söylemi başka dünyalardaki hatipler de seslendiriyorlar. Bunu da aynı şekilde bir kitaba dönüştürerek milletimizle paylaşmayı bir vazife bildik. Arkadaşlarımız birkaç gün içerisinde bunu da yayınlayacaklar inşallah."
- "15 Temmuz'u bir bilince dönüştürmek için bir çaba içindeyiz"
Türkiye'de 15 Temmuz programlarının en yaygın şekilde en ücra mecrada dahi birimi olduğu için Diyanet İşleri Başkanlığının yürüttüğünü kaydeden Görmez, "Biz daha çok, yani sadece bir anma programı değil, anlama programına dönüştürerek istikbalimizi nasıl daha iyi inşa edebiliriz, bunun üzerinde durmaya çalışıyoruz. Hatimler, dualar okunuyor. Sadece hatimler, dualar değil aynı zamanda dediğim gibi 15 Temmuz'u bir bilince dönüştürmek için bizi istikbale taşıyan bir ortak bilince dönüştürmek için yoğun bir çaba içerisindeyiz." açıklamasında bulundu.