Diyanet İşleri Başkanlığı TV kanallarının birisinde yayımlanan bir diziye, imamları küçük düşürücü tipleme içerdiği gerekçesiyle tepki gösterdi hatta bu dizinin camilerdeki çekimlerine yasak getirdi.
Hırsızlık suçundan cezaevinde olan bir kişinin, getirildiği hastane odasından, bir imamın cübbe ve sarığını giyerek kaçmasını ve hayatını sahte imam tiplemesiyle devam ettirmesini konu edinen bu diziye karşı alınan yasak kararının yanlış olduğunu savunan İslami çevreler de mevcut.
Camilerde çekim yasağına ve Diyanet’in verdiği büyük tepkiye karşı çıkan bu çevreler, dizinin, aslında hırsız olan sahte imamının hidayete ermesini konu ettiğini savunuyorlar ve dizide verilen sözlü mesajların İslâm’a uygun olduğunu belirtiyorlar.
Her iki tarafında doğru olduğu yönleri var. Gerçekten bu dizi, bir hırsızın hidayete ermesini konu ediniyorsa, diziye yasak getirmek anlamsızdır. Diyanet’in bu kararı dikkatimi çektiği için dizinin bazı bölümlerini izledim. İzlediğim kısımlarda, sahte de olsa imam tiplemesindeki şahsın bazı sözlü mesajları, çetelere karşı verdiği mücadele, mahalledeki ihtiyaç sahiplerine dağıttığı büyük para miktarı ve zor durumda olanların yardımına koşması gibi olumlu yönleri mevcut… Ancak sahte imamın gerçekte hırsız olması, kimliğini gizleyerek imam rolünde sokaklarda cübbe ve sarıkla dolaşması ve bazı uygunsuz ortamlara girmesi rahatsız edici… Bu açıdan bakıldığında da, Diyanet’in aldığı karar normal görünmektedir.
Bu diziye karşı büyük tepki veren Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan; TV kanallarında yayımlanan bir sürü ahlaksızlık içeren, gençliğimizin ahlakını yerle bir eden ve aile yapımıza büyük darbe vuran diğer dizilere de tepki göstermesini bekliyoruz.
Diyanet’in karşı çıkması gereken o kadar çok dizi var ki… İnşallah bu başlangıç olur ve ahlak anlayışımızı dumura uğratan dizilere de aynı şiddette karşı çıkar. Şayet Diyanet’in tepkisi bu dizi ile sınırlı kalırsa, İslami duyarlılık sebebiyle değil, kendi personelini savunma gerekçesiyle karşı çıktığına hükmederiz.
*** *** ***
Gençlerbirliği kulübü başkanı İlhan Cavcav’ın yaptığı sakal açıklamaları gündemde büyük yer edindi.
Cavcav, kulübünde futbolcuların sakal bırakmalarını yasakladığını, bundan böyle sakallı olarak maça çıkan futbolcuya büyük para cezası verileceğini, ısrar etmesi halinde de kadro dışı bırakılacağını açıkladı. Haydi buraya kadar ki açıklamasının normal olduğunu düşünelim. Zira gerek futbolcuların gerekse sanatçıların bıraktıkları sakalın çoğunlukla sünnet olan sakalla zerre kadar ilgisi yok ve de bırakılan sakallar düzgün değil… Aksine birbirine karışmış, dağınık vaziyette ve çirkin bir görüntüde…
Cavcav’ın yaptığı açıklama arasında kullandığı bir cümle var ki; Cavcav’ın bu açıklamaları ve bu yasağı hangi niyetle yaptığını açığa vuruyor. O cümle şu: “Burası imam hatip okulu mu ya?”
Cavcav’ın yaptığı sakal düşmanlığının altında İmam Hatip düşmanlığı hatta İslam düşmanlığı yatıyor gibi bir düşünceye kapılıyoruz. Cavcav böyle bir açıklama yapacağına, futbolcularının sakal bırakacaksa düzgün sakal bırakmaları, saç ve sakalların bakımlı olması gerektiği, darmadağın ve karışık vaziyette olan saç ve sakalların olmaması gerektiği (yasaklama değil) şeklinde bir açıklama yapsa idi kendisini tebrik ederdik.
Ancak durum farklı… Yaptığı açıklamadan anlaşılıyor ki, Cavcav’ın sakal rahatsızlığı, sünnete olan rahatsızlığından ve imam hatiplere olan rahatsızlığından kaynaklanmaktadır. Cavcav bununla da yetinmeyip, federasyona ve diğer kulüplere de çağrı yaparak sakalın tamamen yasaklanması yönünde karar alınmasını talep ediyor.
Okullarda ve resmi dairelerde bile kılık kıyafetin serbest bırakıldığı ve özgürlüklerin giderek arttırıldığı bir dönemde, Cavcav’ın yaptığı bu talihsiz açıklama ile yeniden kişisel yasakların gündeme gelmesi kabul edilebilir değildir. Hıristiyan futbolcuların çıkardığı istavrozu normal karşılayan bazı yöneticilerin, Müslüman futbolcuların secdeye kapanmasına karşı çıkmasının ya da Ramazan’da oruç tutan futbolculara tepki göstermesinin yeni bir versiyonudur bu durum…
Bir kimsenin sakalına, bıyığına, başındaki örtüye, bazı kişisel davranış ve tercihlerine karışmak, başka hiç kimsenin haddi ve hakkı olmasa gerek. Bireysel özgürlük ön planda ise bırakın, temizliğe riayet etmek ve başkalarını rahatsız etmemek şartıyla herkes istediği gibi davransın. Zira yasaklarla verimliliğin düştüğü bir gerçektir. Yasaklı günlere yeniden dönme talebi ve kararı zulümden başka bir şey değildir. Diyanet, bu konuda bir açıklama yapar mı acaba? Sağlıklı ve mutlu kalınız efendim.