İşte Sevilay Yılman'ın "Doğru mu bu iddialar Sayın Ebru Gündeş?" başlıklı yazısı...
Doğru mu bu iddialar Sayın Ebru Gündeş?
Son yazımda ABD ile anlaşarak Türkiye aleyhtarlığına soyunduğu kesinleşen Reza Zarrab’ın eşi Ebru Gündeş’e kafamızı kurcalayan bazı sorular yönelttim. Cevap geldi mi? Tabii ki hayır! Gelmedi ve geleceğini de sanmıyorum, ama olsun ben sormaya devam edeceğim. Nihayetinde bunlar benim sorularım değil, kamuoyunun kafasını kurcalayan sorular.
Uzatmayayım... Şu Miami seyahatiyle alakalı yine dikkatimi çeken enteresan bir durum var. Zarrab da ilk günkü ifadesinde bu seyahatten bahsetti biliyorsunuz. Dedi ki: “Disneyland’i görmek için gelmiştik Miami’ye...”
Ailenin kızlarına Disneyland’de bir macera yaşatmak arzularını anlayabiliyorum, zira bir anne baba için çocuğunu mutlu etmekten daha keyif veren bir şey olamaz... Benim anlamadığım, niye Miami’deki Disneyland? Disneyland’in anası, babası, aslı zaten Fransa’da. Bildiğim kadarıyla ABD’dekinden hem daha büyük, hem de daha eğlenceli. Çocuk illa Disneyland diyorsa niye Fransa’ya gidilmez de onca riske rağmen ABD’ye gidilir ki?
Bu arada öğrendiğime göre Miami’ye ansızın gitmeye karar vermiş Zarrab ve iddiaya göre de avukatı Şeyda Yıldırım tarafından gitmemesi yönünde uyarılmış. Yıldırım, son günlerde yaşananlar sonucunda kendisine bu konuda soru yönelten bazılarına diyormuş ki:
“Valla ben de şoktayım. Ama daha Türkiye’deyken ABD’yle işbirliği yaptığı yönündeki iddiaları doğru bulmuyorum. Evet, kendisine bizzat gitmesi durumunda başının FBI ile derde gireceğini söylemiştim, ama dinlemedi beni ve ‘Kız çok istiyormuş. Ebru da çok ısrar ediyor. Söz verdim şimdi onlara. Kırmam mümkün değil!’ dedi. Keşke dinleseydi beni. Keşke gitmeseydi! O zaman ne kendisinin başı ağrıyacaktı ne de Türkiye’nin!”
Şeyda Hanım haklı. Yüzde yüz hem de ama işte ben onun kadar iyi niyetli düşünemiyorum. Fazla mı hinim nedir bilmiyorum ama soruyorum ister istemez: “Bir insan, avukatı tarafından çok büyük risk taşıdığı kendisine iletilmesine rağmen sırf kızının Disneyland hevesini gidermek uğruna niye ABD’dekine gitmeye kalkar? Niye alır böyle bir riski?”
*************
17/25 ARALIK SÜRECİNDE ASIL GÖZDEN KAÇAN NEYDİ BİLİYOR MUSUNUZ?
MUHALEFET ve tabanı henüz farkında değil belki ama gerçekten de Türkiye, ABD yargısı eliyle başlatılan korkunç bir kumpasla karşı karşıya... Tabii bu kumpasın oluşmasında en büyük kabahat bizde, bizim yargımızda yine! Hiç kusura bakmasın kimse, ABD’ye tepe tepe kullanması için Zarrab kozunu biz elimizle verdik. Daha o günlerde, yani 17/25 Aralık sürecini anbean takip eden bir gazeteci olarak söylüyorum bunu! O iki dosya birbirine karıştırılmamalıydı. O iki dosyanın oturduğu zemin de, içerikleri de biraz farklıydı çünkü.
Duyar gibiyim, “Hangi dosyalar?” deyişinizi...
“17 ve 25 Aralık dosyaları” değerli okurlarım...
HEDEF EKONOMİYDİ
FETÖ’cü yargı üyelerinin ve polisinin işbirliği içerisinde hazırladığı o iki dosyanın nihai amacı AK Parti hükümetini devirmekti, bu su götürmez bir gerçek! Ancak şöyle bir durum var efendim. Bu durumu ben daha o vakitlerde de dile getirmiştim yazarı olduğum Sabah Gazetesi’nde ve ekranında program yaptığım A Haber TV’de...
17 Aralık’taki dosya ile 25 Aralık’taki dosyalar içerik açısından birbirinden bir ölçüde farklıydı ve Türkiye ekonomisini çökertme ve sonucunda hükümeti açıkça devirme amacı taşıyan asıl dosya 25 Aralık’taki dosyaydı. Memlekette iş yapan, memleketin altyapısı ve üstyapısının inşasında söz sahibi olan hemen hemen bütün işadamlarını toplayıp cezaevine tıkma girişiminde bulunan FETÖ’nün asıl hedefi, işte o dosyaydı.
Hiçbir gerçekliği olmayan, tamamen yalan dolan iddialarla yapılmaya çalışılan şey, bariz bir biçimde Türkiye ekonomisini çökertmekti. Hatırlayın soruşturma dosyasına dahil edilenleri lütfen... 3. havalimanı, 3. köprü projesinin sahipleri olan tüm işadamları ile ülkenin finans piyasaları dahil ekonomisine yön veren, söz sahibi olan çok büyük holding patronları vardı.
Yineliyorum... FETÖ hedefine asıl o soruşturma dosyasını tamamlayarak ulaşma gayretindeydi. Ve herkes şunu kafasına sokmalı: Eğer o alçaklar hedeflerine ulaşmış olsalardı Türkiye büyük bir zillet içerisine sokulmuş olacaktı ve adım gibi eminim, biz de bugün zaten bunları konuşuyor olamayacaktık.
Şimdi gelelim asıl dikkatinizi çekmek istediğim mevzuya... 17 Aralık dosyasına... Evet, daha ilk günden bu iki dosyaya karşı birlikte mücadele edilmiş olması çok doğru bir hamleydi. Yani o günlerde iki dosyanın da aynı hedefi taşıdığını düşünüp ona göre tavır almak çok ama çok doğru bir duruştu. Ben de o vakitler o duruşu dibine kadar desteklemiştim. Ve gerek yazılarımda, gerekse TV’de yaptığım konuşmalarda bunu sürekli dile getirmiş, ancak şöyle bir dipnot düşmüştüm:
“25 Aralık tamamen safsata, tamamen yalan dolan o kesin, ancak 17 Aralık dosyasındaki iddiaları da çekmeceme koydum. Bu süreç bitince, yani FETÖ’nün bu darbe girişimi tamamen bertaraf edilince de çekmecemden çıkaracağım o iddiaları!”
İSYAN ETMİŞTİM
30 Mart yerel seçimlerinin sonuna değin hep buydu söylediğim. 30 Mart, FETÖ’nün ülkenin dibini oymaya yönelik girişimlerine karşı alınmış ilk büyük zaferdi. Hiç mütevazı davranmayacağım. Herkes biliyor ki benim o zaferde katkım çok büyüktür. Çok mücadele verdim FETÖ’nün alçak girişiminin bertaraf edilmesi için, ancak ben o mücadeleyi Reza Zarrab denilen rüşvetçi, alçak bir adamın arkasını toplamak, onun yediği nanelerin üzerini örtmek için vermemiştim.
Haliyle büyük bir hayal kırıklığı olmuştu benim için Zarrab dosyasına takipsizlik kararı verilmesi ve bu yüzden de isyan etmiştim. İsyanım da ispatlıdır. (https://www. sabah.com.tr/yazarlar/yukselir/2014/10/19/ riza-zarrab-ve-17-aralik-dosyasi)
Aynen şöyle demiştim yazdığım yazının sonunda: “İsterdim ki bu dosya kapatılmasın ve yargılansın. Gerçekten ne olmuş, olmamış herkes görsün! Savcı Ekrem Aydıner hangi hukuki gerekçelerle verdi bu kararı bilmiyorum, ama yanlış bir karar ve bu karar Paralel Çete’yle mücadelemize zarar vermiştir. Kimse kusura bakmasın ama biz, hiçbirimiz Reza Zarrab ve avenesinin arkasını toplamak için çıkmadık bu yola!”
AYNI KEFEYE KOYDUK
Özetle sevgili okurlarım... O gün biliyorum ki sırf FETÖ eliyle oluşturulduğu için 17 Aralık dosyasında bir şeyler gözümüzden kaçmış olmalı. Zira plaketlerle ödüllendirdiğimiz paragöz, rüşvetçi ve yalancı bir adamı 25 Aralık dosyasına adı karıştırılan işadamlarımızla aynı kefeye koymanın vebalini çekiyoruz. Eğer Zarrab ile ilgili soruşturma devam ettirilip tamamlanmış olsa bugün ABD bize elinde tuttuğu kozla bu aşağılık şantajı yapamayacaktı! Haksız mıyım?