Doğrucu Davut mu, Kralın Soytarısı mı?
Geçen sayıdaki “Gubuzluk ve Tevazu” konulu yazımdan sonra, okuyuculardan gelen çok sayıdaki e-mail’den çıkardığım sonuç şöyle. İnsanlar hem yazdıklarıma hak verip yürekten inanıyorlar, hemde yaşanılan çevre şartları icabı, ister istemez toplumla birlikte hareket etme mecburiyeti ile inandıklarına ters düşmelerine katlanmak zorunda kalıyorlar. ‘İnandığı gibi yaşayamayanlar, yaşadığına inanmaya başlarlar’ sözünün hüküm sürmeye başladığı bu devirde, deniliyor ki –Yahu gardaşım bu işin bir ortası yokmu? Günümüz toplumu içerisinde, ortalama bir aile ve eğitim terbiyesi almış bir insanın, illa ki “Ya Kraldan fazla Kralcılık yapan, (işbilen akıllı) ya da Doğrucu Davut misali Krala çıplak diyebilen (işbilmez deli)” sınıfından mı olması gerekiyor? Yani krala çıplak demeden ve krala soytarılıkta yapmadan, krallarının ülkesinde hayat sürmenin hiç imkânı yok mu?
Evet, geldiğimiz noktada ülkemiz ve toplumumuz maalesef öyle bir hale geldi ki, insanlarımız sanki iki şıktan birini seçmek zorunda bırakıldığı bir ortam oluşmak üzere. Üçüncü bir ihtimal daha var gibi ama bunu başarmak çok güç. Ayrıca bunu başarana ikiyüzlü damgası vurulma ihtimalide çok yüksek. Yani Kral’ın yanındayken, ahaliye çaktırmadan krala soytarılığını yapacak, Kralla aranı iyi tutacaksın, asla çıplaklığını yüzüne vurmayacaksın, fakat kraldan uzak ahalinin içindeyken yerine göre açıkça kralın çıplak olduğunu delikanlı gibi söyleyeceksin! İşte günümüzün makbul insanları genelden bu tiplerin içinden çıkıyor.
Neyse lafı uzatmak istemiyorum, kısacası demek istediğim şu ki; Eğer bu toplumdaki bu kötü gidişatın düzelmesini gerçekten istiyorsak, işe tepeden başlamak zorundayız. Balık baştan kokar misali çünkü bu yozlaşmanın başı ve sebebi bence tepeden alta doğru gelmektedir. Onun içindir ki düzeltilmesi de aynı yoldan mümkündür. Yanlışı örnek almak ve başka bir yanlışa mazeret göstermek yerine, doğru ve güzel şeyleri, takdir ve tebrik ederek özendirici olmasını sağlamakta, gene bu musluk başlarındaki kralların asli görevlerindendir. Toplumdaki her türlü kurum ve kuruluşların başında bulunan “kralların” yapması gereken yasal görevlerinin haricinde birde bu tür kanaat önderi olma gibi işin sosyal ve kültürel sorumlulukları olduğunu asla unutmamalılar. Unutanlara da birileri mutlaka ama mutlaka hatırlatmalı. Yoksa bu şekilde her şeyimizi, zamanın akışına bırakmışken, sihirli bir elin bir gün bir anda toplumu düzelteceğini beklemek bizi ancak felakete götürmekten başka işe yaramaz.
Evet, ben de biliyorum ki her doğru her yerde söylenmez. Fakat bu sözü çok sık kullananların kimler olduğunu araştırdığım zaman önüme çıkan tablodaki sonuç “Doğrulardan rahatsız olanlar.” Yarasalar aydınlıktan nasıl rahatsız olursa, yanlış adamlarda işte öyle doğrulardan rahatsız olur” Yalan, talan, yanlış ve şaibeli tezgah peşinde koşanlar ve bulundukları makamın ağırlığınca adam yerine konulan adamcıklar tarafından “Her doğru her yerde söylenmez” diye diye topluma sürekli pompalanarak, suskun bir toplum yaratılmak isteniyor. Yani nihai maksat, toplumu susturmak. Oysa şöyle bir hadisi şerif olduğunu da hatırlıyorum. “Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır.” Haydi, buyurun şimdi size iki gibi tezat görünen şık. Herkes kendine yakışanı seçsin. Bence her doğru icap eden her yerde söylenir söylenmesine de asıl olan söyleniş biçimi ve ifade ediliş şeklidir.
ADAM GİBİ
Çözüme katkısı olmayanların,
Soruna katkısı var demektir.
HİKMETLİ SÖZLER