Problemim var; annemle, eşimle, patronumla, babamla, çalışanlımla, kardeşimle, dostumla, çocuğumla, komşumla, müşterimle, arkadaşımla hatta; kendimle… Problemim var ama; çözemiyorum. Neden? Çünkü cesaretim yok... Cesaretim yoksa ne yapıyorum? Bu sefer aynı sahada çok top çevirmeye başlıyorum. Okula gidip, dersi dinliyormuş gibi rol yapan öğrenci misali… ‘-Mış’ gibi yaşıyorum; iyiymiş gibi, mutluymuş gibi, zenginmiş gibi, entellektüelmiş gibi, her şey yolundaymış gibi… ‘-Mış’ gibi yaparak gibi gibi yaşıyorum işte…
Çocukken bir oyun vardı ‘Doğruluk mu, Cesaret mi’ diye sorardık. Doğruluk diyene soru sorar; dürüstçe cevap vermesini sağlamaya çalışırdık. Doğruyu söylemek için de cesaret gerektiğinin farkında bile değildik. Doğruluk cesaret gerektirir; doğruyu söylemek, doğru olanı yapmak için zaten cesarete ihtiyaç vardır. Korkar insan; rezil olmaktan, kaybetmekten, milletin ne diyeceğinden, alacağı tepkiden korkar. Kaygıları ve kaygılarına ilişkin varsayımları olur; kaygıları için kaygılanır. Sırf boşanmış olmamak için mutsuz ilişkimizde diretiyoruz. Çocuğumuz bize ‘kötüsün’ demesin diye elinden oyuncağını almıyoruz. Sözde ‘birileri’ için kendimizi feda ediyoruz. Hiçbir şeyi değiştirmeden ‘mutlu’ olmaya çabalıyoruz. Uzaklaşıyoruz kendimizden, kendi hayatımıza yabancılaşıyoruz. İşin garip tarafı; kimsenin bizi kahraman ilan ettiği filanda yok…
Cesareti sadece; aslanın ağzına kafamı sokmak, paraşütle atlamak, o dağın tepesine çıkmak sanıyorum. Ya da insanları dolandırmak veya çılgınca araba kullanmak cesaret gibi geliyor. Oysa ki; cesaret bunlarla sınırlı değil! Cesaret bazen yanlışa karşı durmakla, bazen de yanlıştan dönmeyi seçmekle olur. Doğru olmak için cesarete, cesaretli olmak için de doğruya ihtiyacımız var! Sahi; o kadar cesaret acaba kimde var?!
Sattığım ürünü şöyleymiş-böyleymiş gibi davranarak; inanmadığım ürüne övgüler yağdırarak satış yapmaya çalışıyorum. Ticarette kaybetmemek için, insanları kandırıyorum. Neden? Çünkü; korkuyorum kazanamamaktan. ‘Ne var ki, herkes böyle yapmıyor mu?’ diye yaptığım şeyi savunarak, yanlış yapmaya da devam ediyorum.
Mutsuzum evliliğimde... Ne eşime laf anlatabiliyor, ne de anlaşabiliyorum. Tüm yükü sırtıma almış; kimse mutsuz olduğumu anlamasın diyerek harika bir evliliğim varmış gibi davranıyorum. Hatta ‘bir sorun mu var?’ diye soranlara; ‘işiyle ilgili problemi var da ondan’ diyerek geçiştiriyorum. Onunla artık mutlu değilim, kalbimde kırılmadık yer kalmamış ama; öbür yandan vaz da geçemiyorum. El alem ne der, rezil olurum, konu komşu ne tepki verir?
‘Yanlışa; doğru’ demek kolay. Yanlışa yanlış diyecek kadarsa; cesaretimiz yok! Sorunu çözmek yerine; kendimi kandırmayı tercih ediyorum. Başkasını kandırmak ise; kendimi kandırmaktan daha da kolay geliyor. Aynı yollardan gidip; farklı sonuçlar elde etmeyi bekliyorum. Arpa ektiğim tarladan, buğday biçmeyi düşlüyorum. Bir oda dolusu çiçekle mutlu edemediğim eşimi, bir orkide daha alırsam mutlu edeceğimi sanıyorum. Tüm imkanlarımı önüne sererek tatmin edemediğim çocuğumu, imkanlarımı zorlayarak iyi edeceğimi sanıyorum. Tüm dosyaları hazır ederek memnun edemediğim patronumun, bir sonraki dosyayı daha da iyi hazırladım da beni taktir edeceğini sanıyorum. Bir kere değil; 100 kere denemişim olmamış; 101. de de aynı şekilde davranarak hallolacağını sanıyorum. Ne de olsa geçiştirmek; çözmeye çalışmaktan kolay.
‘Doğruluk mu, Cesaret mi?’ diye sorsalar; insanoğlu için, doğruyu söyleyecek, doğruyu yapacak, doğruyu savunacak cesaret isterdim.
Doğruyu ortaya koyacak, problemlerimizi çözecek kadar cesur davranışlar sergilediğimiz bir hafta olması dileğiyle…
Haftaya görüşmek üzere cesur okuyucularım…