Yaşamda kullanmaktan korktuğum kelimelerin başında “keşke” ve “iyiki” gelir. Büyük pişmanlıklar, nedamet ateşleri, geri dönülmez hatalar hep “keşke” kelimesinde gizlidir. İnsan bir yakınını kaybetmeye görsün, ölümcül bir hastalığın pençesine düşmeye görsün, milyonlarca “keşke” gelir aklına. Sevdiklerimiz yaşarken hiç düşünemeyiz, gün gelip te kaybedebileceğimizi. Günün akışına bırakmışızdır kendimizi, yaşar gideriz. Çok fazla da düşünmeden. Kötü sürprizleri aklımıza getirmek istemeyiz, bize yakın olmasınlar diye. Ama biz düşünsek te, düşünmesek te gün gelir yazılan olur.
Yıllar önce o günün alfabesindeki “Uyu, uyu. Yat, uyu.” kelimelerini sökerek alfabeyle okumayı öğrendiğim Çat Köyü ilkokulunun ikinci sınıfındayken “Şehr-i Konya”ya gelerek gazetecilik mesleğine girip omzumda 20-25 kiloluk fotoğraf makinesi ve objektif çantasını taşırken milyonlarca “keşke” geçerdi aklımdan. Zaman zaman, “Keşke bu mesleğe bulaşmasaydım” diye söylenirdim. Çünkü, çalıştığımız ortam ve zemin, işinizi “doğruya hısım, yanlışa hasım” olma ilkesiyle yaptığınız zaman mayın tarlasından beter olurdu. Ama, ürettiğimiz haber, kamuoyunda hısımlarınızı gülümsetip, hasımlarınızı kudurtunca tüm yorgunluğum giderdi. İşte o zaman “İyi ki gazeteciyim” diye mırıldanırdım.
Çeyrek asrı aşan meslek hayatımda kutsallarımdan olan “Şehr-i Konya”ya ihanet etmediğimi inanıyorum. Sizlerin hoşgörünüze sığınarak yazımı bugün biraz içselleştireceğim. Aslında, bu köşeden “Şehr-i Konya”yı sever gibi görünüp te ihanet eden isimleri bazen açık, bazen de üstü örtülü olarak birkaç kez yazdık. Mevzuat hazretleri bazen isimlendirme yapmamıza engel oluyor. Ama, akılla yapılan tarifler çoğu kez “cuk” oturuyor. Bu köşenin kalemi, öğrencilik hayatında o gün savunduğu ideoloji uğruna “Medrese-i Yusufiyye”de yemek yemiştir. Onun dışında yüce yargıdan, kamuoyundan veya meslek çevrelerinden aldığı yüz kızartıcı, utanc verici bir “yafta” ya da “ilam” sahibi değildir. İşimizi yaparken belki bugünün genç iletişimcileri kadar eğitilemediğimiz için “huysuz” veya “hırçın” ilan edilmişizdir. Bu iki sıfatı bu günde seve seve taşıyoruz.
Bizim kuşağın mertleri arasında dimdik ayakta duran KTV Genel Müdürü sevgili dostum Zafer Varol’un teşvikiyle geçen çarşambadan başlamak üzere bu kanalda “Ayna” isimli bir proğram yapmaya başladık. İlk proğramızda Türkiye Sakatlar Konfederasyonu eski Genel Başkan Yardımcısı Hasan Basri Sayı, Konya Sakatlar Derneği Başkanı Ahmet Mıhçı ve Konya Sakatlar İdmanyurdu Spor Kulübü Başkanı Erol Celep ile engellilerin sorunlarını aynamızdan kamuoyuna yansıttık. Yarın (14 Mart Çarşamba) akşam saat 20.30’dan itibaren 1.5 saat süreyle Selçuklu Belediye Başkanı Adem Esen’in çalışmalarına ayna tutacağız. Bize sağlanan ortamda, doğruya “hısım”, yanlışa “hasım” olmaya devam edeceğiz. Bizim meslekteki bazı “yaftalı” ve “ilamlı”lara hakkımızda yeni dilekçe yazdırtacağız.
“Şehr-i Konya”ya yük olan yerel matbuat dünyamızdaki birkaç “yaftalı” ve “ilamlı” yüze sesleniyorum. Çaresizlik insanın en aciz olduğu durumdur. Düşün yakamdan artık. Fakire metrelerce uzunluktaki yaftalarınızı açıklattırmayın. Mevlana’nın “Gel, ne olursan gel” çağrısının kıymetini iyi bilin. Yoksa, geçmişinizdeki yüce yargının bile affetmediği kirlerinizin vesikalarının onaylı kopyalarına bir kiprit çakarsam dumanı, sizi de, neslinizi de boğar…
Yaşamınızda doğruya “hısımlık”, yanlışa “hasımlık” bol olsun.
“Keşke”leriniz az, “İyiki”leriniz çok olsun.