Dünyada vicdanını kaybetmiş, duygularına mil çektirmiş insanlık düşmanları, her dâim Müslümanları hedef alıyor.
İyice zıvanadan çıkıp olabildiğince canavarlaşarak, insanı insan olduğuna pişman ediyor.
Zulmü ve şiddeti terbiye yöntemi görüp, istedikleri kıvama gelesiye kadar cehennemi dünyada yaşatıyor.
İşte kin, öfke ve kötülüğün kitabı şimdilerde Doğu Türkistan'da bir daha yazılıyor.
Müslüman Uygur Türkleri tarihlerinin en karanlık dönemini ne yazık ki günümüzde yaşıyor.
Çin yönetiminin kontrolü altında, 1949 yılından beri her türlü işkence, soykırım ve asimilasyona maruz kalıyor.
Kendi kimlik ve varlıklarına karşı yürütülen operasyonlara direniyor, vurulmak istenen boyunduruğa meydan okuyor.
İsrail'in Filistin'de yaptığının aynısını Çin, Doğu Türkistan'da yapıyor. Demografik yapıyı bozuyor.
Çünkü Türklük ve İslamiyet'i topraklarından tasfiye etmek istiyor.
Oysa Doğu Türkistan; Göktürklerin, Uygurların, Karahanlıların ve Türkistan İslam Cumhuriyetleri'nin üzerinde kurulduğu ve Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacip gibi tarihe adını altın harflerle yazdırmış, birçok din ve devlet adamını yetiştirmiş, medeniyet ve ilim merkezi olmuş, aynı zamanda yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahip önemli bir coğrafyadır.
Şimdi ise Doğu Türkistan, 25 milyon Müslümanın yaşadığı bir açık hava hapishanesi durumunda.
Her sokakta bir kamera, her cadde de vur emri almış, elleri tetikte Çin askerleri ile dolu.
Kendisinden şüphe duyulan tutuklanıyor. Ardından baskı ve işkenceye maruz bırakılıyor, hatta yok yere öldürülüyor. Vurulanların ise organları bile çalınıyor.
Müslüman Uygurlu Türkler dini inançlarını da rahatça yaşayamıyor...
Yolda gördüğü bir tanıdığına "Selamün Aleyküm" dahi diyemiyor. Çünkü suç ve yasak. Camilere giremiyor yasak. Girenler hemen fişleniyor. İbadet etmek, teravih namazı kılmak, uzun dua etmek, oruç tutmak bile yasak.
Tesettürlü kadınların resmi dairelere girmesi yahut taksiye binmesi de yasak. Erkeklerin sakal ve bıyık bırakması, çocuklarına Müslüman ve Türk ismi koyması da yasak. Yasaklara uymayanlar da en ağır şekilde cezalandırılıyor.
Çin zulmü sadece bunlarla da bitmiyor...
1 milyonun üzerindeki Müslüman kız, işçi olarak Çin'in muhtelif şehirlerine göç ettiriliyor. Yalnız başına göç ettirilen kızlar, ya mafyanın elinde fuhuşa zorlanıyor, ya da hayat şartlarından intihara...
Yine Birleşmiş Milletlere göre, 1 milyon Doğu Türkistanlı Müslüman erkek de cezaevlerinde ve toplama kamplarında tutuluyor. Evlerine de Çin yönetimi tarafından, kardeş proje adı altında Çinli bir erkek yerleştirilerek, namus ve iffetleriyle de oynanıyor. Anlayacağınız zorla birlikte olmaya yönlendiriliyor. Bu uygulamaya karşı çıkan kadın ve kızlar ise anında tutuklanıp, hapse atılıyor.
Bütün dünya bu gelişmelere karşı sessiz kaldığı için de toplama kampları ve yapılan zulümler katlanarak daha da artıyor.
Çünkü Doğu Türkistan'da yaşanan Çin zulmü dünyada çok az insanı ilgilendiriyor.
Gelişmiş Batı, tek bir vatandaşı için bile bütün dünyayı ayağa kaldırırken, söz konusu Müslüman olduğunda, sayıca milyon dahi olsa yaşanan vahşete pandomim yaparak, sükût ederek tepki gösteriyor.
Batı merkezli hiçbir insan hakları örgütü, ya da özgürlük ve eşitlikçi kuruluştan ne yazık ki çıt ses çıkmıyor.
İslam dünyası da Müslüman Uygur Türkleri'nin feryadına yeterince kulak vermiyor...
57 İslam ülkesi ve 1.8 milyar nüfusu ile İslam dünyası ne ağırlığını koyabiliyor, ne de varlığını hissettirebiliyor.
Uygur Türklerine nefes bile aldırmayan Komünist Çin'e, İslam ülkeleri yüksek sesle dur bile diyemiyor!
Müslümanların canıyla, kanıyla ve malıyla beslenen vampirlere göz göre göre tepkisiz kalınıyor.
Bedduanın ötesine bir türlü geçilemiyor.
Müslüman dünyası, karmaşık ve çeşitli sorunları ile mücadele ederken, zulme karşı dik durmada, Doğu Türkistan'da da yine sınıfta kalıyor.
Öte yandan egemen güçler İslam'ı karalamak, terörle ilişkilendirmek ve ortadan kaldırmak için çağımızda özel bir çaba sarfederken, Allah dostu olduğu söylenen, manevi güç ve değerlerle dolu olduğu düşünülen mutasavvıflar, şeyhler, kanaat önderleri, âlim, fakih ve müfessirlerin de sükut ettiği görülüyor...
Bugün ortaya çıkıp zulme karşı dik duramayan din adamlarının yarın, Hilal'in görünürlüğüne gölge düştüğünde, sorumluluk altında olacakları da âşikardır.
Doğu Türkistan'da, Çin işgalinden bu yana 60 milyon Müslüman soydaşımız hayatını kaybetmiştir. Çin'in, Doğu Türkistan'da uyguladığı katliamlarda ölenlerin sayısı Filistin, Afganistan, Bosna-Hersek, Çeçenistan, Irak ve Suriye'de öldürülenlerin toplamından çok daha fazladır. Çin yönetimi, kontrolü altında tuttuğu Müslümanlara Ortaçağ karanlığını yaşatmaktadır.
Orada yaşanan işkence, hapis, soykırım ve asimilasyona hangi vicdan dayanabilir?
Hangi vicdan, parçalanmış ailelere, dünyanın muhtelif ülkelerine göç ve sürgün edilenlere karşı tepkisiz kalabilir?
Vurdumduymazlık ve nemelazımcılık, ne yazık ki İslam dünyasını tümden sarıp sarmalamış.
Müslümanlar, ümmet bilincini yitirmiş. Allah'ın rahmetinden ümitler kesilmiş.
Elbirliği yapılsa, tek hamlede ezilip geçilecek düşmanlar, bizleri ezip geçer olmuş.
Doğu Türkistan'da yaşanan bu karanlığa ışık tutmak, sadece İslam'ın son kalesi olan Türkiye'nin yapabileceği bir iştir.
Müslümanların sesi olmak ve meseleyi uluslararası arenalara taşımak ise İslam dünyasında ki liderler arasında, sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yapabileceği bir iştir.