Koyun ve keçi sürülerinde koç/teke katımı zamanı ekim ayı sonlarıdır. Bundan doksan gün sonra döl zamanı gelir. Kuzular, oğlaklar doğmaya başlar. Yani şubat ayının ilk haftasından itibaren sürü sahiplerinin harmanıdır. Çobanların, sürü sahiplerinin en telaşeli aylarıdır.
Konya dağ köylerinde koç/teke katımına yakın damızlık mallar sürüden ayrılarak, kimi koyun ve keçilerin erken alınması önlenir. Göçer yörüklerde bu pek uygulanmaz çünkü ayrılan damızlık malların bakımı için ayrı biri gerekir. Göçer yörüklerin bu imkanı olmadığı için damızlık hayvanlar da asıl sürüden ayrılmazlar bu nedenle döl erken başlar uzun süre devam eder.
Hayvancılığın kendine has bir kültürü vardı, günümüzde pek kalmadı. Örneğin döl zamanı genç çobanların saya gezme adetleri vardı. Göçer yörükler dağınık yaşadıkları için bu tür bir geleneğe raslamadım.
Şubat ayının son haftası Silifke Yeşilovacık ve Aydıncık taraflarındaydım. Çoğu yörük dostlarım kış aylarını oralarda geçirir, oğlaklar biraz büyüyüp, havalar iyice ısınınca yayla yoluna düşerler. Bu onların bin yıllık gelenekleridir.
İlk durağım Aydıncık kapız mevkiinde kışlayan Salim Gök’ün obasıydı. Salim’in babası Mehmet Gök’ü geçtiğimiz yaz yaylada sonsuzluğa uğurlamıştık.
Yol üzerinde iki çadır dikkatimizi çekti, çadırların çevresinde çocuklar oynaşıyorlardı. Yanlarına vardık, iki genç gelin çıktı karşımıza. Yörük değil, çevrede ağaç kesen ormancıların eşleriymiş. İlk karşılaştığımız halde birşeyler ikram etmeden salmak istemediler. Birer kahvelerini içip Salim’in obasına geçmek için izin istedik.
Müthiş bir telaşenin içinde bulduk obayı. Oğlakları emiştiriyorlardı.Yeni bir oğlak doğmuş, Meryem ana oğlağın arka ayaklarından tutmuş obaya getiriyordu. Sultan çevreye dağılan keçileri, oğlakları ağılın içine toplamaya çalışıyordu. Salim bir yandan keçilerle uğraşırken bir yandan bize yemek hazırlamaya çalışıyordu. Karşı koymamıza rağmen yemek işine diretiyordu, buralara gelmişsiniz, aç mı döneceksiniz, diye. Musa’nın eşi Nurcan’da Salim’e yardım ediyordu. Musa ile Nurcan yeni evlenmişler, cici aylarını yaşıyorlar, tabi böyle bir ortamda ne kadar cici ay olabilirse. Yaylada buluşmak dileğiyle ayrıldık onlardan.
Hasancık yaylasında Veli Gök’ün obasına gittik. Aydıncık’ın pazarı olduğu için pazara inmiş Veli Gök. Eşi çay ikram etmeden salmadı. Develerinden vazgeçmeyen yörüklerden biri de Veli Gök.
Cemal Candan Aydıncık’ın kuzeyinde Soğuksu mevkiindeymiş. Çaylarımızı yudumlarken Cemal ağanın şiirlerini, anılarını dinledik.
Ertesi gün Halil İbrahim Yağal’ın Ovacık İlice mevkiindeki obasına geçtik. H.İbrahim oğlakları emiştiriyor, oğlu hasta keçilere iğne vuruyordu. Göçerlerin yaylada nasıl sıkıntıları varsa kışlakta da sıkıntıları vardı. Örneğin her yıl aynı yerde kışlamak davara hastalık getiriyor ama arazi yokluğu nedeniyle oba aynı yerde kışlamak durumunda kalıyordu. Çıkan hastalıkları da ilaç ve iğnelerle önlemeye çalışıyorlar. Yılın ilk ağızını da H. İbrahim’in obasında yedikten sonra Silifke üzerinden dönüş yoluna düştük.