Bir din alimimiz Gerçek dostluğu nasıl bulabiliriz sorusuna bakın nasıl bir cevap vermiş, “Dostluk, beraberlikten kaynaklanır. Gerçek dostluk, ayrı bedenlerin âdeta bir kalple yaşamasıdır". Dostluk; sevenin sevilende kendi özelliklerini görmesinden kaynaklanır. Gerçek dostlar arasındaki muhabbet, fizikteki birleşik kaplar misâli, his ve fikirlerde beraberliği sağlar. Zîrâ gerçek dostluk, iki gönül arasındaki cereyan hattı gibidir. Bu cereyanla, yâni muhabbet akışı ile, dostların her hâli birbirine geçer.
Bu sebeple gerçek dostluk; ayrı bedenlerin bir kalp ile, yâni aynı duyuşlar içinde yaşamasıdır diyenler ne güzel özetlemişler..Dostluğun yaşatılması da, dostların her hâdise karşısında aynı duygulara sahip olmasına olaylara iki taraftan bakabilmesine bağlıdır. Dolayısıyla duygu beraberliğine sahip olmayanların, akrabalık veya arkadaşlık veya müttefiklik yada ticari ortaklık gibi yakınlıklarının gerçek dostlukla hiç alâkası yoktur.
Dostluğun temel harcı muhabbettir. Hakîkî muhabbet; cefâları safâ, zahmetleri de rahmet hâline getirirmiş. Bu itibarla bir kimsenin muhabbetinin gerçek olup olmadığını anlamak için,
Sevdiğinin olumsuz davranışlarına, dostuna olan tavrına, ne kadar tahammül gösterebildiğine bakmak yeterlidir.
Hazret-i Mevlânâ bu konuda bakın ne güzel söylemiş: Dostlarla kalbî beraberlik durumunda, onların sundukları en acı yemişler ve zehirle pişmiş aşlar bile tatlılaşır.
“Bir dosta, dostun zulmü nasıl ağır gelir ki?..Zulüm ve ıztırap bir şeyin içi gibidir. Dostluk onun kabuğuna benzer. Dostluğun belirtisi belâlardan, âfetlerden, mihnetlerden hoşlanmak değil midir? Dostluk, (her ahvâlde karakteri değişmeyen bir) altın gibidir. Belâ ise ateşe benzer. Hâlis altın, ateş (yâni ıztıraplar) içinde saf bir hâle gelir.”
“Dostlarla oturan kişi, bulunduğu ortamda alevler içinde bile olsa, (o dostluğun lezzetiyle) gül bahçesinde oturuyor gibidir.”
İnsanı olgunlaştıran, çilelerdir. Bir sâhildeki taşlara baktığımız zaman, üzerinde hiçbir sivrilik ve pürüzün kalmamış olduğunu görürüz. Zîrâ dalgalar asırlarca onları döve deve bütün sivriliklerini âdeta torna etmiştir. Çileler de böyledir.
Bu bakımdan gerçek dostluk, hayatın sadece rahat zamanlarında, iyi günlerinde yaşanan dostluk değildir. Asıl dostluk, zor zamanlarda da gösterilebilen dostluktur ki insanın olgunluğunun da nişânesidir. Ensâr-Muhâcir dostluğu bunun en parlak örneğidir.
Muhabbet, dostluk ve bağlılıkta sebat, ahde riâyet ve verilen sözde durmak demek olan vefâ, İslâmî şiarlardan biri ve belki de en ehemmiyetlisidir. Çünkü her insan, imtihan edilmek üzere geldiği bu dünyâda, ruhlar âleminde vermiş olduğu söze sadâkatini ispât ettiği taktirde, hayatını mü’min olarak yaşar.
Bir odun parçasından hiç kimse vefâ beklemez. Vefâ, insana yakışan ve insana has bir haslettir.
Vefa; Hiç şüphesiz, öncelikle kendisini yoktan vâr ederek ona îmân nimetini lutuf ve ihsân eden Cenâb-ı Hakk’a . İkinci olarak, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz e vefa göstermeliyiz.
Daha sonra da kademe kademe din büyüklerine, ana-babaya, hısım-akrabâya ve bilhassa din kardeşlerimize vefâyı gönlümüze yerleştirmelidir.
Böyle bir yazı yazmama sebep olan arkadaşım ve gerçek kadim dostum a, sonsuz teşekkür ediyorum. Sonrada yazımı, etkilendiğim güzel bir şiirle bitirmek istiyorum..
Dost...
Dost demek öncelikle yürek ister
Farkındasın ve Dostumsun demiştik birbirimize
Dostluk Sevgiyle başlar saygıyla büyür
Vefayla kuvvetlenirdi...
Nerde Kaldı Vefa Dost...
Hani sözümüz vardı
Hani birimize dokunan kim olursa olsun affetmeyecektik...
Nerde Kaldı Vefa Dost...
Belki haberin yok senin
Kalbimi acıttılar Dost..
Hem de Dostum dediğim dostumun sözleriyle...
Haberin yok diye düşünüyorum..
Ama yok Senin haberin vardı
Ve o sözler senin dilinden çıkmıştı
Nerde Kaldı Vefa Dost...
Hani ahiretlikti bizim dostluğumuz
Aramızı kimse bozamaz diyorduk
Hak rızasıyla bakıyorduk gözlerimize
Nerde Kaldı Vefa Dost...
Bırakıyorsun Sen de beni.. Tüm bırakanlar Gibi...
İçim acıyor Dost
İşte Şuram Tam Şuram...
Nerde Kaldı Vefa Dost...