Dr. Nuri Ahmet Sezer

Karapınar’dan 1940’larda çıkan bir doktorun ardından ilçede ikinci doktor olma ünvanını kazanan, çocukluğunda ise pek çok işte çalışan Ege Tıp’ın en başarılı öğrencisi olarak kariyer yapan günümüzün örnek nükleer tıp uzmanı..

Söyleşi: UĞUR ÖZTEKE


Karapınar’dan 1940’larda çıkan bir doktorun ardından ilçede ikinci doktor olma ünvanını kazanan, çocukluğunda ise ayakkabı boyacılığından ameleliğe kadar pek çok işte çalışan Meteoroloji Lisesi’ni bitirmesine rağmen Ege Tıp’ın en başarılı öğrencisi olarak kariyer yapan günümüzün örnek nükleer tıp uzmanı


DR. NURİ AHMET SEZER


 


Bu haftaki söyleşimiz bizim için diğerlerinden son derece farklı oldu. Çünkü söyleşimizde konuğumuzun yaşamı boyunca çektiği sıkıntılar, yaşadıkları ile duygu yüklü idi.. Belki bugün için alanında pek çok başarılı insanımızın geçmişi yokluklar içerisinde geçmişti ama konuğumuz aynı zamanda son derece duygusal bir insandı. Söyleşimizin bir çok yerinde gözyaşlarına hakim olamayan, cümleleri boğazında düğümlenen hekimimiz bu durumundan kurtulmak için de kendisini zorladı ama gözyaşlarını engelleyemedi.


 


Karapınar ilçemizin gururu, Konyamızın Nükleer Tıp alanında parmakla gösterilen başarılı hekimi Doktor Nuri Ahmet Sezer’le sohbetimize başlarken klasik olarak “Hocam kaç yılında nerede doğdunuz?” diye sorduğumuz zaman yine hiç de alışık olmadığımız espri yüklü bir cevap aldık: “Vallahi dediklerine göre arpalara girmeye az kalmış galiba bayrama da beş gün varmış” deyiverdi. Doktor Sezer 10 Mayıs 1951’de ilçenin Başkuyu Yaylası’nda dünyaya gelmiş. Baba Veli Sezer ile anne Şaziye Sezer’in dört çocuğundan üçüncüsü olarak dünyaya gelen Nuri Ahmet Sezer’in babası da yöresinin sevilen sayılan bir eşrafı imiş. Kardeşleri de sırası ile Ali Rıza, Kemal ve Rabia imiş.


HACI HAFIZ’IN YA DA KÖR VELİ’NİN İSMİNİ TAŞIDIM


- Bizim sülaleye Hacı Hafızın Veli, yada Kör Veli derlerdi Hacı ağa da derlerdi. Dedemin gözü şehla olduğu için kör diyorlardı. Babamın dedesi büyük hafız idi. Sülalemizi biraz araştıralım dedik. Beş nesil geri gidebildik. Dedem durmadan okurdu, sigarayı yatarak içermiş sonra bıraktı, alkolü de bir kere ağzına almış. Güve katmada biliyorsunuz sağdıçlar ne yaparsa ne derlerse o olur. İçkiyi de damada zorla o zaman öyle içirmişler. Babam çiftçilik, manifatura bakkallık ve de sulu ziraat yaptı.


BEN BEBEK İKEN ÖLDÜ DİYE İKİ KERE SUYUMU ISITMIŞLAR


- Ben bebekten iki kez öldü diye suyumu kaynatmışlar tam suyu dökeceklerken bir nefes almışım o zaman ölmemiş diye suyu geri dökmüşler. Ve kader kısmette doktor olmak varmış.


1964’DE  KARAPINAR’DA YAŞANAN BÜYÜK KURAKLIK BİZİ YIKTI


- Karapınar’da 1964’te büyük bir kuraklık yaşandı. O zaman için 28 parsel yani 5 bin 600 dekar yer ekmiştik. Traktör almıştık. O yıl da büyük kuraklık oldu. Babam bunun üzerine derin kuyu işine girdi babam pancar filan ekerdi. Bakanlıklara dairelere mektuplar yazardı. Bunun üzerine kuyu kazma işine girdi. Tulumba kuyuları açtı.


ANNEMİN BABASI DA TAHSİLDAR İMİŞ


- Annemin babası da tahsildar imiş. Tahsildar Ahmet derlermiş. Cihanbeyli’de mal müdürü olmuş. Okuma yazması varmış. Annemler 4 kız kardeş idi. Babası bir kış günü zatürreden 3 gün içinde rahmetli olmuş. Çok şakacı birisi imiş. Ölmeden bir hafta önce hasta yatağında yatarken çenesini kendisi bağlamış. Annemi yanına çağırmış anneni çağır babam öldü de demiş annem de annesini çağırmış annesi babasını öyle görünce başlamış ağlamaya..


BANA DÜVEN SÜRDÜRMEZLERDİ


- Yaylacılık yapardık, harman yerine giderdik, düğen sürmeyi çok severdim. Ama ‘atları yoruyorsun hızlı kullanıyorsun’ diye bana sürdürmezlerdi. Bir gün sapın içinde yatıyordum birden gürültü kaptı. Ahali koşturarak geliyordu önlerinde ise bir köpek kaçıyordu. Hemen köpeği yakalayayım diye köpeğin önüne geçmek istedim. Bu kez bana bağrıştılar ‘kaç köpek kuduz’ diye o köpeği hiç unutamıyorum.


İLKOKUL VE ORTAOKULDA BAŞARILI BİR ÖĞRENCİ İDİM


- Yavuz Selim İlkokulu’na gittim. Başarılı bir öğrenci idim bütün faaliyetlere katılırdım. Mürüvet Büyükkara hocamız idi. Çok iyi bir öğretmendi. Karapınar Orta Okulu’na gittim. Müdür Ahmet Lütfi Elmalı çok disiplinli birisi idi. Sık sık bizleri kontrol ederdi. Sınıflara girer kontrol yapardı. Okullar o zaman cumartesi günleri öğleden sonra tatil olurdu. Biz öğrencilere cumartesi günü sokağa çıkmak  top oynamak serbestti ama pazar günü öğleden sonra öğrencilere sokağa çıkmayı yasak etmişti. Çünkü ertesi gün okula gidecektik oturup evde ders çalışmamızı ister, sokaklarda bizleri kontrol ederdi.


KURAKLIK İLE BİZİM İÇİN DE BALAYI BİTMİŞ AYAKKABI BOYACILIĞINA BAŞLAMIŞTIM


- 64’deki o kuraklık nedeni ile babam iflas edince bizim için de balayı dönemi bitmiş oldu. Babam ben ilkokulda iken dükkanın önüne bana bir ayakkabı sandığı aldı. Konya’dan kilo ile ayakkabı boyası alıyordu ben de okuldan çıktıktan sonra tatil zamanlarında ayakkabı boyuyordum. Amelilik işlerinde çalıştık. Cumartesi pazarlar iş buldukça çalıştık.


METEOROLOJİ MESLEK OKULUNU KAZANDIM


- Ortaokuldan sonra Meteoroloji Meslek Okulu sınavlarına girdim. Türkiye genelinden yaklaşık binin üzerinde öğrenci bu sınava giriyordu, sınav Ankara’da yapıldı ve 30 kişi sınavı kazandı. Bu sınavı kazanan 30 kişiden biri de ben idim.


BİR DEFA KONYA’YA GİTMİŞTİM ŞİMDİ ANKARA’YA GİDİYORDUM


- Abim Ankara’da çalışıyordu. Gülümlünün Tahir Ağa ile Ankara’ya gitmiştik. Etlik Garajı’nda indik. Elimde kocaman bir valizim vardı. Annem abim için de bir şeyler gönderiyordu. Kan ter içinde onu taşıyordum.Ulus’ta indik canım çıkıyordu. Konya sokaktaki yeni iş hanına geldik.


METEOROLOJİ LİSESİ’Nİ BİTİREN 7 ÖĞRENCİDEN BİRİ OLDUM


- Meteoroloji Lisesi’ni de Haziran döneminde bitiren 7 kişiden biri idim çünkü diğer bütün son sınıf öğrencileri matematikten kalmışlardı. Yatılı okulda kaldık. Yatılı okul insana çok şeyler veriyor. Özellikle bizim gibi taşradan gelen insanlara bir kere toplum içinde yaşamayı, kendine öz güveni veriyor her işi kendin yapıyorsun, kapalı toplumdan dışarıya çıkıyorsun.


MEMUR OLMUŞTUM AMA ÇAY İÇECEK PARAM YOKTU


Sohbetimiz sırasında konuğumuzun gözyaşlarına boğulduğu bir bölümdeyiz. Çünkü hayatını yaşadıklarını yokluk günlerini anlatırken artık dayanma gücü kalmamıştı.


- Memur olmuştum. Daha doğrusu bana ‘artık memursun’ deyiverdiler. Atamam yapıldı. O zamanlar bir asli memur vardı bir de  yevmiyeli atama vardı. Yevmiyeli atamanın parası daha çok idi. Biz yevmiyeli atama idik. O zaman 750 lira maaş almıştım. Ama maaşı ay sonunda alacaktık ve benim cebimde bir kuruş para yoktu. İlk gün 4-11 mesaisine gittik. Millet durmadan çay içiyor çaycı da durmadan çay getiriyordu. Ben akşama kadar bir tek çay içmedim. Çünkü cebimde çay param yoktu (Doktor Nuri Ahmet Sezer bey artık gözyaşlarını tutamıyor odadan çıkıyor bir süre sonra odaya girip kolonya şişesi ile kendine gelmeye çalışıyordu). Ertesi gün bir arkadaşımdan 10 lira borç para aldım. Yine mesaiye gittik o gün çaycının getirdiği bütün çayları içtim. Her geleni içtim (yine ağlıyordu). Çaycı hayret içinde kalmış ‘Bu Konyalıya ne oldu ya dün çay içmiyordu bugün de her geleni içiyor’ diyordu.


ANKARA’DAN KONYA HAVA ÜSSÜ’NE TAYİNİM ÇIKTI


- 4.5 ay burada çalıştım. Dana sonra Konya Hava Üssü’ne tayinim çıktı. 2 yıl 3 ay da burada çalıştım. İki abim askerde idi çalışıyor onlara para gönderiyordum. 24 saat çalışıp 48 saat istirahat ediyorduk. Eve para yardımı yapıyordum. Böyle olunca biz üç arkadaş üniversite sınavlarına girelim dedik. Birimiz matematik birimiz fizik birimiz de sosyal  branşlarda çalışıyor sonra birbirimize anlatıyorduk ben de matematiğe çalışıp arkadaşlarıma anlatıyordum. O zaman Tezcan Dershanesi vardı. Sahiplerinden Yıldız hanıma gittim bir gün derse girdim Yıldız hanım ‘oğlum senin dershaneye ihtiyacın yok. Bak çözemediğin bir soru filan olursa gel sor ama gelmene gerek yok’ dedi. Biz Meslek Lisesi mezunu olduğumuz için lise mezunu kabul edilmiyorduk. Konya Lisesi’nde altı dersten fark derslerine girdik ve bunları verdik.


EGE TIP’I KAZANMIŞTIM


- İlk yıl girdiğim üniversite sınavlarında Adana İktisat’ı kazandım beğenmedim ve gitmedim. İkinci yıl yine sınava girdim bu kez Ege Tıp’ı kazanmıştım. Aslında benim idealim makine veya elektronik idi.


DELİ BOZUKLUĞUMUZ YÜZÜNDEN MEMURLUĞU SEVEMEMİŞTİM


- Bu memur amir ilişkileri ile memurların durumunu geleceğini pek iyi görmemiştim. Mesela bir amirimiz vardı. Gece onunla içki içen memur ertesi gün iyi idi. Bu da bana ters gelmişti. Bizi idare edemedi ya da  biz deli bozukluk yaptık diyelim adama haksızlık yapmayalım. Kısaca memuriyeti sevememiştim.


ÜMRAN EMİN ÇÖLAŞAN İZMİR’E TAYİNİMİ YAPMADI


- Tıpı kazanınca Genel Müdüre gittim. Genel Müdür Ümran Emin Çölaşan idi. Gazeteci yazar Emin Çölaşan’ın babası. Durumumu anlattım. Hem okuyup hem de çalışmak zorunda olduğumu söyledim. Bana tıpta okuyacak memur bana yaramaz, ziraatçı filan olsan belki senden istifade edebilirdik ama tıpçı bize yaramaz sen tekrar okulu bitirdikten sonra bize dönmezin dedi ve benim İzmir’e tayinimi yapmadı. Ben de kızdım memurluktan istifa ettim.


BABAM ‘TIP NE DEMEK?’ DEDİKTEN SONRA ‘GÖMLEĞİMİ SATAR YİNE SENİ OKUTURUM’ DEYİVERDİ


- Artık durumumu babama anlatmalıydım. O gün Konya’da yatıp ertesi gün Karapınar’a gidecektim ama bir baktım o akşam babam Karapınar’dan çıkmış Konya’ya gelmişti. Babama durumu anlattım babam bana ‘tıp ne demek oğlum?’ dedi. Ben de doktorluk dedim. (Konuğumuz yine gözyaşlarına hakim olamayınca odayı terk ediyordu)… Babam o anda hiç düşünmeden bana ‘tamam oğlum sen git oku yeter ki oku sana gömleğimi satar yine para gönderir seni okuturum’ deyiverdi.


TIP OKUMAK ÇOK AĞIRDI


- Tıp okumak çok ağırdı. Normal günde sekiz saat çalışıyorduk imtihan dönemlerinde ise  imtihanlara üç ay kala günde ortalama 14 saat ders çalışıyorduk. Üçüncü sınıftan sonra 4. 5. ve 6. sınıfta gece dörtten sabah sekize kadar Nükleer Tıp hocamızın isteği ile çalışmaya başladım. Hocamız  sana sandıktan 300 lira veririz demişti ama biz o parayı hala alamadık (Gülüyor). Benim üretim çalışmamdan hocamız memnun kalmıştı. Üniversite son sınıfta 400 öğrenci arasında ilk mezun olan 40-50 kişi arasındaydım.


BALIKESİR KEPSUT’TA DOKTORLUK


- Mezun olduktan sonra bir iki gün Ankara’ya gittim. Balıkesir Kepsut’a tayinim çıktı. İzmir’den hocam aradı ‘Neredesin sana kadro çıkartıyoruz. Nükleer tıp kadron hazır’ dedi.


Ama ben Balıkesir’de sağlık ocağına gittim. Sağlık ocağında o zamana kadar hasta yatışı yokmuş. Biz hasta yatışı yaptık 25 hasta yatırdık. 5.5 ay çalıştık yaşlılar kapıyı açıyorlar ‘Yeni doktor geldi mi?’ diye bana soruyorlardı. Ünümüz vardı ama genç olduğum için kimse ilk bakışta beni o ünlü doktora yakıştıramıyordu.


TEKRAR EGE TIP’A GEÇİP KARİYERİMİ YAPTIM


- 77’nin sonunda Ege Tıp’a geçtik. Kariyeri kazanmıştım 1 buçuk yıl baş asistan oldum. Orada da alt üst ilişkileri vardı bir gün tepem attı buradan da istifa ettim. Biz Anadolu’nun kurak topraklarında  topak topak tek başlarına duran  rast gele yetişmiş ağaçlar gibiydik. Bize o yıllarda akıl veren yön veren elimizden tutan yoktu ki. Devlet imtihanlarına girip kadın doğum uzmanlığını kazandım ama gitmedim.


OĞLAN ELE GELMEYE BAŞLADI DEYİP BENİ EVERDİLER


- Asistan olduktan sonra anamın kulakları çınlasın ‘oğlan ele gelmeye başladı everelim’ diye kız arıyormuş. Ben çıkışında babam arıyor ‘oğlum!’ diyordu. Tabii işe baba girince ağzımızı açamıyorduk. Karapınar’da doktorluk yapan Osman Sami Yaldız’ın bir yeğeni varmış. Osman bey Karapınar’da 26 sene doktorluk yapmıştı. Eşim ile  21 Temmuz 1979’da evlendik. Üç oğlum var. Bugün hukuk mezunu olan Serhat Tolga, makine mühendisi Çağrı Kağan ve lise 2’de okuyan Veli Alperen.


GATA’DA ASKERLİĞİMİ YAPTIM


- 6 ay sonra da askerliğimi yapmak için GATA’ya gittim. Bu arada 3 buçuk ay Bitlis Muş Askerlik Şubeleri’nde dağıtımlarda görev yaptım, bu bahane ile doğuyu da görmüş olduk.


ASKERLİK SONRASI HOCAM BENİ TEKRAR EGE TIP’A ÇAĞIRDI


- Askerlik sonrası hocam tekrar beni çağırdı ‘gel’ dedi, gitmedim. Oysa 3 buçuk yıl sonra doçent olacaktım. Yine kabul etmedim. Çocuklarıma hep söylerim ‘kendi bildiğinize gitmeyin akıllı olun sonra acısı büyük olur’ derim.


84’TE KONYA’YA DÖNDÜM VE BURAYI AÇTIM


- 84 Şubat’ında buraya Konya’ya geldim ve burayı açtım. Zafer meydanındaki bu yerimi açmak için İzmir’deki kooperatif evimi sattım ama bu defa aletler 11 ay geç geldi, borçlandık. Nükleer tıp o yıllarda pek bilinmiyordu. Selçuk Üniversitesi’nde 5 öğretim üyesi vardı ben altıncısı idim. Böyle bir yer ise Ankara, İstanbul, İzmir ve Adana’da vardı başka yerde yoktu. Ayrıca bu sistemden o yılda İzmir’de bile üç tane vardı. Ben de 11 yıl orada kalmıştım belli bir çevrem de vardı. Ama ben Konya’ya gelmek istedim.


TÜRK DİLİ TÜRK KÜLTÜRÜ VE  TÜRK MÛSİKİSİNE HAYRANI BİR HEKİM


Doktor Nuri Ahmet Sezer yeşile tabiata antika eşyaya hayran ama aynı zamanda da tek kelime ile Türk dili, doğal konuşma, tarih, kültür kurdu. Aynı zamanda Aydınlar Ocağı Üyesi olan hekimimiz tam anlamı ile yabancı kelime karşıtı bir insan. – “Saza merakım vardı oğluma ve kendime diye iki ud yaptırdım. Ama oğlum istemedi. Şimdi ‘baba ney üfleyeceğim’ dedi. Ney aldım. Beni üzen en büyük şey ise kendi milli kültürümüzden uzaklaşmak” deyiveriyor.


Sonra yine sigarasından bir nefes çekiyor koltuğunda geriye doğru yaslandıktan sonra efkarlanıyor ve: “Okumak için para lazım değil. O azim şart o azim. Okuma azmi lazım. Az yiyelim az giyinelim ama mutlaka okuyalım” diyor