Ailemizin asırlık çınarı, çok değerli babamız, üstadımız, hocamız, yüce dağımız, dayanağımız Veyis Ersöz’ü kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz.
Yaklaşık 6 aydır beyinciğe pıhtı atma ve şekerden dolayı ayağında meydana gelen kangren rahatsızlıkları ile karşı karşıya idi. Önce ayak parmakları sonra da bacağı diz altından kesildi. Bu nedenle sık sık hastanelere gidip geliyorduk. Daha sonra da kalp, akciğer ve oksijen değerlerinin düşmesi problemleri ile son 3 haftaya yakın bir süreyi yoğun bakımda geçirdi.
Doktorlara ve bana çok büyük ısrarı sonucu yoğun bakımdan geçici olarak çıktı. Bir gece iki gündüz kaldığı özel odada bütün yakınları, çocukları, torunları ve çok sevdiği Abdullah Büyük hocam ile görüşüp hellalleştikten sonra ikinci gecenin başlangıcında tekrar bozuldu.
Bu arada son vasiyetlerini de yapmayı ihmal etmedi. Abdullah Büyük hocama, “hocam namazımı sen kıldır” diye vasiyet etti. Bana da “oğlum benim 3 yıl önce bastırdığım Hepimiz Ölüm Yolunun Yolcularıyız kitabımın dağıtımını yaptırmamış ayırmıştım. Evde paketleri açılmadan duruyor. O kitapları beni defnettikten sonra kabristanda dağıtın” vasiyetinde bulundu. Arkasından daha önce sık sık söylediği “beni üçler mezarlığına defnedin” sözünü bir kere daha tekrarladı.
Özel odada kaldığı süre içinde sürekli beni yıkayın der, başını yüzünü, kollarını ve ayağını yıkattıktan sonra öyle içten “Elhamdülillah, Elhamdülillah” derdi ki, o yürekten gelen hamd sözü bizi de etkisi altına alırdı.
Ağzından hiçbir zaman. “La havle vela kuvvete İlla Billahil Aliyyil Azim”, “La İlahe İllallah”, “Allah, Allah, Allah” zikirleri eksik olmadı. Bir defa ben, “Allah de babam” der demez, “başka ne diyeceğim oğlum elbette Allah diyeceğim” diye cevap vererek zikrini, hamdını sürdürdü.
İşte bu halde tekbirler ve tehliller getirerek ve Allah Allah diye diye kendinden geçti, koma haline girdi ve yeniden yoğun bakıma kaldırıldı. Bu defa kaldırıldığı yoğun bakım acil kritik yoğun bakımdı. Dünya ile ilişiği kesilmiş vaziyette solunum cihazına bağlandı. Orada kaldığı 30 saat içinde 2 defa gösterdiler. Makinalara bağlı sadece nefes alıp veriyordu. Kulağına eğilerek kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şehadeti defalarca tekrarladım. Babam aç gözünü bak oğlun Salih geldi diye seslendim. Hiç tepki vermedi ama duymuştur İnşaallah… Görüştüğüm doktor, her an her şeye hazır olun dedi. Artık babacığım son anlarını yaşıyordu.
O gece sabaha kadar yoğun bakım önünde bekledik. Doktor, “burada beklemenize gerek yok, bir gelişme olursa haber veririz” deyince ayrılmak zorunda kaldık.
Cuma günü sabah namazının ardından çalan telefon bir anda yüreğimi yaktı. Karşıdaki ses, “ben hastaneden arıyorum, babanızın durumu ağırlaştı” der demez ben anladım ki, babam terki dünya eylemişti. Hemen biraderim Ömer’i de alarak hastaneye gittik ve beklediğimiz acı haberle karşılaştık. Evet babamız Hak’ka yürümüş, vuslata nail olmuştu.
Tek parti döneminin o zulüm günlerinde çocukluğunda Kur’an-ı Kerim öğrenemediği için 1945 yılında öğretmenliğe başladıktan sonra okulun hademesinden gizli gizli Kur'an-ı Kerim öğrenen, şayet benim Kur'an-ı Kerim öğrendiğimi bilselerdi öğretmenlikten atarlardı diyen değerli babacığım 31 yıl eğitim hizmeti ve 30 yıl çeşitli sivil toplum kuruluşlarında idarecilik yapmış, İslâm ahlak ve fazileti yolunda bir gençlik yetişmesi için çırpınıp durmuştu.
70 yıl boyunca yaptığı yazarlık hayatında 25 bin makaleye ve 20 kitaba imza atan, Islâmi yazılarından dolayı sürekli takibata uğrayan, hapishanelere atılan, çileler çeken, buna rağmen İslâm davasından zerre kadar taviz vermeyen, İslâm’a bağlı, vatanına, bayrağına aşık bir gençlik yetişmesi için ömrü boyunca gayret eden ve 93 yıllık hayatının çocukluk devresi hariç tamamını mücadele ile geçiren değerli babacığım inanıyorum ki ve şehadet ederiz ki dünya imtihanını başarıyla tamamladı.
Gözleri görmediği halde el alışkanlığı ile yazılarını bir yıl boyunca sürdürdü. Yazdığını okuyamıyor, “ben artık okur yazar değilim sadece yazarım” diyordu. Daha sonra yazarlık hayatına da son vermek mecburiyetinde kaldı.
En küçük ilgiden memnun olan ve hiç bir zaman dualarını eksik etmeyen değerli merhum babam son gününde bile birkaç defa şöyle demişti; “Evlatlarım Allah sizden razı olsun, size nasıl dua edeceğimi artık bilemiyorum.”
Babacığımı sima olarak Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’a benzetirlerdi. Babamın sadece siması değil, huyu ve ahlâkı da Mehmet Akif’e benzerdi. Onun gibi sözüne ve davasına sadık. Onun gibi hassas ve titiz bir kişiydi.
Güle güle canım babam. Yüce Allah’ımız sana rahmetiyle muamele etsin. Kabrin cennet bahçelerinden bir bahçe olsun, Peygamber efendimize komşu olasın.
Sen gittin ama arkanda amel defterini kapattırmayacak olan eserler ve evlatlar bıraktın. Binlerce kişi arkandan dualarını gönderdi ve senin iyi bir mü'min olduğuna şehadet etti. Senin elinden ve dilinden herkes emindi. Yaşayışınla örnek olmuştun. Güzel yaşadın, güzel gittin ve aynı güzellikle Rabbine kavuştun.
Son 5 aydır çektiğin sıkıntılar günah kırıntılarına keffaret olmuş ve Efendimizin buyurduğu gibi Rabbimin huzuruna tertemiz gitmene vesile olmuştur İnşaallah… İnanıyorum ki ebedi âlemdeki ilk sınavını Allah'ın izniyle başarıyla verdin. Onun için içim rahat.
Beni üzen, senin gibi bir babadan ayrı kalmam ve senin dualarından mahrum kalmamdır. Yüce Rabbim cennetinde kavuştursun İnşaallah... Dua ağacım kurudu, dua kapım kapandı dostlar… Hepinizden dua bekliyorum.
Cenab-ı Hak, babamın ve tüm müminlerin her iki dünyasını mamur eylesin. Yüce Allah, Efendimiz başta olmak üzere, değerli babacığım ve sevdiklerimizle cennetinde buluştursun ve hepimize hayırlı bir hayat sürme ve hayırlı bir ölüm nasip etsin İnşaallah…
Cenazemize katılarak acımızı paylaşan ve her türlü yolla taziyelerini bildiren tüm dostlara şükranlarımı sunuyorum. Allah hepsinden razı olsun. Daha önce yazdığım “Bu Adam Benim Babam” şiirimle sizleri başbaşa bırakıyorum. (Şiir yarın İnşallah)