Aşk yeterince sarsıcıdır aslında, ama bunu şiire döktüğü zaman bir şair, şiddeti daha da artar. Çoğu zaman iç dalgalar halinde bireysel geçiştirilmeye çalışılsa da bu zelzeleler, bir okuyucunun dilinde, yenilenir durur. Bazı artçılar ilk seferinden yeğin de olabilir. Üstat Feyzi Halıcı’nın Arzuhal şiiri bende bu tesiri yapar her okuduğumda. Daha başlarken bir hüzün yağmaya başlar yüreğime. Sevda karşısında varlığımı nereye koyacağımı bilemem, durduğum yer tedirgin olur, ben tedirgin olurum.
Bakışlarımla düğüm düğüm
Sana bir şeyler söyleyebilsem
Sabahlara kadar düşündüğüm
Sana bir şeyler söyleyebilsem
Bakışlarda düğüm düğüm olan melankoli sarar solunan havayı. Uykulardan eden düşünceler, geceleri kuşatan sevgiliye söylenecek sözler dile yapışır, hale geçer ve onun karşında lal olur kalınır çoğu vakit. Akmaya devam eder, zaman gibi, ömür gibi, geçip giden sevgili gibi. Arzuhal gecikir, kelimeler ertelenir, sözler gönül sokaklarımda sonbahar yaprakları gibi savrulur durur.
Hani ne bileyim masal gibi
Sularla haşir neşir dal gibi
Bir okunmamış arzuhal gibi
Sana bir şeyler söyleyebilsem
Oysa ilkbahardır her aşığın yüreği. Masal gibi bir zamandadır seven kalp ve gözlerdeki umutlar dallarla sevişen ilk yaz yağmurlarında yıkanır, yenilenir, o dallarda bir yaprak, bir tomurcuk, bir çiçek olur. Bir şey olur, bir rüzgâr eser, bir kuş öter söyleyemez içindekini muhatabına aşık, okunmaz olur arzuhali.
Bakışlarımız aynı duyguda
Bir besteyi sürüklerken suda
Yarı uyanık yarı uykuda
Sana bir şeyler söyleyebilsem
Sevgili bir sultandır, onun karşına geçip alelade cümleler kuramaz aşık. Ona meftundur, ona mecnundur, ona mahcuptur. Aynı duyguları onun da taşıdığını bildiği halde çekingenliğini bir türlü aşamaz. Tıpkı bir uyurgezer gibidir sultanının huzurunda, yarı uyanık yarı uykuda. Ondan gelen rüzgâr serhoş eder onu ve aşkın en güzel zamanı da o andır, zira aşk filiz evresindedir ve muhatabının da görmesine rağmen bir itiraf beklediği andadır zaman.
Desem ki boşluklar bizi sarın
Ardında kalalım hudutların
Diliyle toz pembe bulutların
Sana bir şeyler söyleyebilsem
Derin bir boşlukta sallanırken aşık, bütün hudutların ötesine geçer. Dünya ayaklarının altından kaymış, toz pembe bulutlar sarmıştır etrafı. Şimdi o toz pembe bulutlardan bir lisan öğrenip öyle hitap etmelidir sevgiliye. Dünyalık sözler, anadildeki kelimeler, günlük cümleler çok yavan kalacaktır çünkü o güzel diyarın dilberine. Bugüne kadar yazılmış bütün şiirleri, bütün güzel sözleri, bütün kelam-ı kibarı bir havanda eritmeli ve onlardan bir cümle kurup sevgiliye söylemelidir.
Sen yemyeşil baharın burcunda
Mevsim erguvanları avucunda
Gül biten dizlerinin ucunda
Sana bir şeyler söyleyebilsem
O yemyeşil bir baharın burcunda, sevgilinin remzi olan erguvanları avcunda tutmaktadır. Onun dizlerinin dibinde gül bitmektedir. Ona cümle kurmak, bir şey söyleyebilmek mümkün değildir, o halindeki arzuyu anlamalı, avcundaki erguvanları başından aşağıya bir konfeti gibi saçmalı, gül biten dizlerinin üstüne gelmeli ve aguşunu açıvermelidir. Ama çoğu kez bu olmaz. Çoğu kez bu muhteşem manzara kararır ekranda, jenerik bile akmaz, sonsuzluk gibi görünen bir karanlık sarar yüreği...
Vuslat ne kadar hayatsa, firkat o kadar ölümdür. Sevenin sevdiğine sevdiğini söyleyememesi ise zulümdür.
Bu 9 Ekim, Üstat Feyzi Halıcı’nın 2. vefat yılıydı. Bu vesileyle Konyalı gençlere Feyzi Halıcı hakkında birkaç şey söylemek isterim. Sevgili gençler bu şehirden büyük bir şair geçti. Şiirlerinde bu şehri sokakları, caddeleri, çeşmeleri, camileri ve pek çok şeyi mısra oldu literatürlerdeki yerini aldı. Sizler de bunları araştırın, bulun, okuyun. Güzelliği estetiği yaşayın, yaşatın.
Feyzi Halıcı Üstadımızı sevgi ve saygıyla anıyor kendisine Allah’tan rahmet diliyorum.
Sevgiyle kalın.