Âlimlerin sultanı lakabıyla ünlenen İzzeddin b. Abdüsselam 12. Asrın başlarıyla 13. Yüzyılın sonlarında yaşamıştır. Onun yaşadığı dönem günümüz İslam Dünyasına çok benzemektedir. Tarihin tekerrür etmemesi için dünü iyi öğrenmek gerekmektedir.
İslam’ın yalın kılıcı Salahaddin-i Eyyûbî Kudüs Müslümanlar tarafından fethedilinceye kadar gülmeyi kendisine yasaklayan bir komutandır. Doğunun muhteşem sultanı, İslam’ın kılıcı Salahaddin-i Eyyûbî Selçuklulara karşı haçlılarla ittifak kuran Şiî Fatımî devletini yıkmış, Hıttîn’de haçlıları büyük yenilgiye uğratmıştı. Kudüs’ü haçlılardan temizleyerek İslam topraklarına katmıştı. Ardında güçlü bir devlet bırakan Selahaddin, ömrünü tamamladığında, devletinin sınırları Tunus’tan İran’ın Hemedan şehrine, Yemen’den Malatya ve Malazgirt’e kadar uzanıyordu.
Salahaddin-i Eyyûbî’den sonra çocukları ve kardeşleri dünyayı tercih ederler, kendi aralarında iktidar kavgasına tutuşurlar. Salahaddin’in güzel kazanımlarını iktidar kavgasına kurban ederler. O kadar acıdır ki, iktidar uğruna yakınları, Salahaddin’in cihat ettiği Haçlılarla sarmaş-dolaş olurlar. İslam topraklarının bir kısmını gözden çıkarırlar. Allah’ın dinine yardım etmeyi ve cihadı terk edip dünyalık derdine düşerler. Allah da onlardan yardım ve desteğini çekip alır.
Batı’dan gelen haçlılar, İslam topraklarına üşüşürler. Müslümanlarsa, kendi içlerinde tutkularının kölesi olarak kardeş kavgasına tutuşurlar ve güçlerini kaybederler. Bir kısım Müslümanlar, Müslüman kardeşlerine karşı haçlılarla gizli ittifak yaparlar. Kendi coğrafyalarını haçlılara peşkeş çekerler. Artık iç karışıklıklar, sonu gelmez siyasi ve sosyal çalkantılar sebebiyle ümmet göçlere başlar. Mezhep ve fırka fanatizmi, kardeşliğin önüne geçer. İslam kardeşliği yerine grup, klik, meslek, meşrep ve cemaat kardeşliği tercih edilir.
İşte İzzeddin b. Abdüsselam, İslam âleminin karışık bir döneminde yaşar. Bu dönem İslam Dünyasının yakılıp yıkıldığı, talan edildiği bir dönemdir. Öyle ki, ümitsizliğin, kötümserliğin, hatta İslam’ın –bir inanç sistemi, bir kültür ve medeniyet olarak- geleceğine şüphe ve endişe ile bakmanın oldukça yaygın olduğu tarihsel bir kesittir, bu dönem. İzzeddin b. Abdüsselam bu menfi gelişme karşısında boş durmaz, his ve fikir plânında büyük bir mücadele verir. “Müslümanların kalelerini ve İslam topraklarını haçlılara vermek haramdır” fetvası verdiği için zindanlara atılır. Zindanlarda da boş durmaz, Müslümanlara ümit vermek ve içine düştükleri kötümser havayı dağıtmak için “el-“Fitenü ve’l-Belâyâ ve’l-Mihanü ve’r-Rezâyâ” adlı kitabını yazar. Genç araştırmacı kardeşimiz Mehmet Zahid Tığlıoğlu “Çilenin Hikmeti” (İstanbul: Kahraman Yayınları, 2017) adını vererek bu eseri çevirir. Yukarıdaki satırlar da bu eserden istifade edilerek yazılmıştır.
Âlimlerin sultanı İzzeddin b. Abdüsselam bu eserinde dünyadaki acı ve ıstırapların insanların hayatında büyük iyiliklere ulaşmaları açısından gerekli olan kılık değiştirmiş iyilikler olabileceğine değinir. İnsanın başına gelen musibet, hastalık, fakirlik, kıtlık gibi çilelerin birey ve toplumları birbirine yaklaştıracağını, bundan da güçlü bir sinerjinin doğacağını söyler. Müellife göre, insan hayatında nasıl ki, maddi anlamda lezzetlerin hepsi iyi olmadığı gibi, meydana gelen acı ve ıstırapların hepsi de kötü değildir. Nimetlerin ve felâketlerin tümü, insanları ibret almaya ve tefekküre davet etmesi yönüyle maslahat türündendir. Dolayısıyla musibetler, dinî ve manevî eğitimin önemli bir aracıdırlar; iman yönünden insanın olgunlaşmasına, karakter ve ahlakını düzeltmesine vesile olurlar. Bütün bunları öğrenmek için “Çilenin hikmeti” adlı bu risale okunmalıdır.
NOT: Merhum abim Muhittin Altıntaş’ın rahmet-i Rahmana kavuşması sebebiyle bizler bayramı hüzünlü geçirdik. Hüznümüz siz değerli dostların bayramın birinci günü bizzat cenazeye iştirak ederek, telefon ve mesajlarla bizlerin acısını paylaşmanızdan dolayı bir nebze de olsa hafifledi. Siz değerli dostlarımıza ailemiz adına çok müteşekkir olduğumu ifade etmek isterim..