Televizyon ana haber bültenlerinde görmeye alışık olduğumuz Uğur Dündar, Aydın Doğan'ın Star TV'yi Doğuş Grubu'na satmasının ardından işsiz kalmıştı. Tam 376 gün sonra Sözcü gazetesinde yazmaya başlayan Dündar, kendi kendisiyle röportaj yaparak ilk yazısını yazdı.
İşte Dündar'ın 'Toplumun sözcüsü olmaya geldim' başlıklı o yazısı:
Soru: Star Televizyonu'nda büyük başarıyla çalışırken bu televizyon el değiştirdi ve siz daha sonra ekranlarda görünmediniz. Eski patronunuz Aydın Doğan'ın deyimiyle "ölüyü diriltecek kadar başarılı olan bir haberci" nasıl olur da, bu kadar süre boşta kalır?
Cevap: Hayır boşta kalmadım. O kadar çok teklif geldi ki, bunların hangisini tercih edeceğime bir türlü karar veremedim!.. Aklınıza gelen tüm büyük medya patronları beni transfer edebilmek için adeta birbiriyle yarıştı. Milyonlarca dolarlık teklifler havada uçuştu. Yayıncı özgürlüğü konusunda istediğim her türlü garanti verildi. Doğrusunu isterseniz bu parlak teklifler karşısında şaşkına döndüm. Tam bir teklifi kabul edecekken, diğer patron daha parlak bir öneriyle karşıma çıktı. Onu mu, yoksa bunu mu kabul etsem diye düşünürken, bir de baktım ki aylar geçmiş!..
EVET BUNLARIN HEPSİ ŞAKA
Soru: Allah Allah... Yoksa şaka mı yapıyorsunuz?
Cevap: Evet, bunların hepsi şaka!.. Hatta kara mizah!.. Yukarıda söylediklerim ancak demokrasisi gelişmiş, çağdaş hukuk devletlerinde yaşanır. Mesleğinde başarılı olan bir televizyon habercisi, seyirci kendisini izlediği ve sağlığı elverdiği sürece işini yapar. Medya patronları da saygın rating alan, haberlerine güven duyulan, dolayısıyla çalıştığı kuruma para kazandıran bu habercileri transfer edebilmek için adeta yarışırlar. Kısacası başarılı haberciler, o ülkelerde el üstünde tutulurlar.
MEDYA PATRONLARI BAŞKA İŞLERDEN PARA KAZANIYOR
Soru: Peki bizde neden böyle olmuyor?
Cevap: Medya patronları bağımsız değiller de ondan!.. İdeolojileri gereği başından beri iktidara destek veren "yandaş" medyayı bir kenara bırakırsak, merkezdeki büyük patronların, medya dışında büyük kazanç sağladıkları başka işleri var. Bu işler de genellikle devletten alınan ihalelerle yapılıyor, paralar böyle kazanılıyor. İhaleyi alabilmek için iktidarla iyi geçinmek zorundalar. AKP iktidarı iyi geçinmeyle de yetinmiyor, yandaşlık, hatta yalakalık yapılmasını istiyor. Devletle iş yapmayanların da mali yapıları şeffaf değil. İki vergi müfettişinin gitmesi, iplerinin çekilmesi için yeterli oluyor. Oysamedya patronlarının her an hesap verebilir şeffaflıkta olmaları gerekiyor.
FERİT ŞAHENK BİZİMLE BİR ÇAY BİLE İÇMEDİ
Korku dağlan beklediği için gazetelerin birinci sayfaları, televizyonların ana haber bültenleri adeta tek merkezde hazırlanıp çoğaltılmış gibi birbirine benziyor. Birkaç köşe yazarını hariç tutarsak, gazete ve televizyonların isimleri, logoları ve sunucuları değişiyor, ama içerik hep aynı kalıyor! Böylesine köşeye sıkışmış medya patronlarının, "Yağdanlık olmayacağız, yalakalık yapmayacağız. Halkın gerçekleri öğrenme hakkının dışındaki hiçbir gücün önünde eğilip bükülmeyeceğiz. Evrensel meslek ilkeleri doğrultusunda objektif habercilik yapacağız" diyen bizim gibi habercilere iş vermeleri, onları taşımaları mümkün mü? Tabii ki değil. Bırakın iş vermeyi, Star TV'nin yeni patronu Ferit Şahenk, beni ve birlikte büyük başarılara imza attığımız sevgili kardeşim Yılmaz Özdil'i, çay içip vedalaşmaya bile çağıramadı. Açıkçası bizimle yan yana görülmekten bile çekindi.
Soru: Peki bu durum, arkasında yüzde 50'lik oy desteği bulunan bir iktidar için tehlikeli değil mi?
Cevap: Hem de çok tehlikeli. Basın özgürlüğünden alınan güçle yapılan eleştiri, çağdaş demokrasilerde iktidarları bekleyen tehlikelerin panzehiridir. Bu tehlikelerin en büyüğü de, yağdanlıkların yarattığı algı nedeniyle oluşan eleştiriye tahammülsüzlüktür. Çünkü iktidar, hata yaptığı anlarda bile kendisini alkışlamayanları hasım gibi görmeye başlar. Yağcılık, yalakalık yapmayan objektif gazetecilerin adeta düşman gibi görülmesinin nedeni işte bu algıdır. Türkiye'de demokrasinin ve basın özgürlüğünün geldiği yer maalesef budur.
ANKARA NE DER KORKUSU YOK
Soru: Peki niçin SÖZCÜ'yü tercih ettiniz? Neden SÖZCÜ'de yazmaya başladınız?
Cevap: Tercihimin nedeni, SÖZCÜ'nün bağımsız gazete olmasıdır. SÖZCÜ'nün genç sahibi, başka işlerden para kazanıp, araya medyayı sıkıştırmıyor. Sadece gazetecilik yapıyor. İşleri şeffaf, her an hesabını verebilir durumda. Bu nedenle de kimse karışamıyor. SÖZCÜ'de çalışanların beyinlerinde otosansür, yüreklerinde "Bu haberi yaparsak Ankara ne der?" korkusu yok. Gazetecilik ilke ve ahlakına sahip, yasalara ve kişilik haklarına saygılı gazeteciler için günümüz medyasında en özgür ortam "SÖZCÜ"de...
Soru: Peki SÖZCÜ'de neler yapacaksınız?
Cevap: Toplum güvendiği; insanların belirli konularda ne düşündüğünü, neler söyleyeceğini merak ediyor. Sokakta yürürken insanlar beni durdurup soru yöneltiyor, görüşümü almak istiyor. Ben de SÖZCÜ'de, gündemdeki konularla ilgili olarak halkın bu merakını giderecek değerlendirmeler, yorumlar yapacağım. Bana yöneltilen sorulara lafı eveleyip gevelemeden net ve kısa cevaplar vereceğim. Kısacası toplumun sözcüsü olacağım. Ayrıca Uğur Dündar imzasını taşıyan soruşturmacı gazetecilik haberleri ve özel röportajlar yapacağım.
Soru: O halde aramıza hoş geldiniz.
Cevap: Hoş bulduk.
Yarın yine bu köşedeyim.