Dünyanın en akıllısı bu kez böyle yaptı

Erdal Demirkıran, yazdığı her kitapla kendi gündemini oluşturdu. "Sadece Başbakan Okusun" kitabına 107 ayrı proje sığdırdı. Kentini, ülkesini yönetmek isteyenlere sundu.

Ünal TANIK'ın röportajı

Naravenya’da yaşanan mucize gibi kalkınmayı merak ediyorsanız bu kitabı mutkala okumalısınız. Başbakan Barkudza, bir gün bir mektup alıyor. O mektuptan hareket ederek ülkesini dünya devi yapıyor.

“Dünyanın En Akıllı Adamı” diye bilinen Erdal Demirkıran, çarpıcı bir çıkış daha yaptı. Beldesini, şehrini, ülkesini mamur kılmak isteyenlere 107 ayrı proje hazırladı. Hepsinden önemlisi, bu projelerini “gelin alıp kullanın” diye hizmete sundu.

Erdal Demirkıran, şimdiye kadar bir çok kitaba imza attı. Hiçbir kitabına bu kadar emek vermedi, hiçbir kitabına bu kadar önem vermedi. Yazar Demirkıran, “Benim hayatımın eseri” dediği “Sadece Başbakan Okusun” kitabını piyasaya çıkaralı henüz iki hafta oldu. Kitap hiçbir tanıtım yapmadan 50 bin sattı. 50 bin adetlik yeni baskısı için hazırlıklar yapılıyor.



Erdal Demirkıran ile yeni kitabını konuştuk.

- Erdal Bey niçin roman? Mesajınızı niçin romanla verme yoluna gittiniz?

- Bu benim ikinci romanım. İlk romanım Aptallar Sekiz Saat Uyur idi. Orada uykuya bağlamak zorunda olduğum için serbest değildim. Rahat bir roman bu oldu benim için.

- Ben de onu diyecektim. Aptallar Sekiz Saat Uyur biraz hazırlık çalışması gibi idi.

- Birincisine, roman denemesi demek daha doğru sanırım. İlk romanım bu dersem yanlış olmaz.

- Siz roman olmadan da mesajlarınızı rahat verebilen bir yazarsınız. Projelerinizi romanlaştırıp verme gerekçeniz de idi?

- Bu kitapta 107 proje var. Bunları altalta sıralayıp vermenin ve bir hikaye olmadan sunmanın benim açımdan zorlayıcı bir tarafı yok. Okuyucuyu sıkabilir diye böyle bir yöntem seçtim. Burada 107 proje sunuyorsunuz, “Sadece Başbakan Okusun” diyorsunuz, “Oglum, evladım böyle yap” diyemeyiz biz. “Lütfen Sayın Başbakanım şöyle yapın” da deme imkanımız yok. Ama bir öykü kurgusu etrafında projelerinizi ortaya koyduğunuzda işiniz daha kolay oluyor, daha estetik oluyor. Bu aynı zamanda okuyana öğrenme kolaylığı da sağlıyor.

Burada tarz da önemli idi. İki tarz da olmuyor. Ama roman olduğunda ben aradan çekilmiş oluyorum.

GÜÇ ZEHİRLENMESİ YÖNETİCİLERİN EN BÜYÜK ÇIKMAZI

- Siz romanınız için Naravenya diye hayali bir ülke kurdunuz. Naravenya Başbakanı’na önce çevresindeki insanları nasıl tanıyabileceğini gösteriyorsunuz. Bayrağı moda ile birlikte değiştirmesini öneriyorsunuz. Niçin önce insan tanıma ile başladınız?

- Esasında benim amacım, insanları romanın içine çekmek idi. Tabii sadece bu değil. İnsan tanıma her şeyin başı. Kurduğu kadrosuna ne kadar güvenebileceğini de göstermek istiyorum.

Bir başka tarafı da ben yazdığım her projeme inanıyorum. Ben “GÜÇ ZEHİRLENMESİ”ne kesinlikle inanan biriyim. İşte o zehirlenmenin hangi boyutta olduğunu aktarabilmek için o şekilde bir giriş yaptım. Bildiğiniz gibi, mektup alması, onu yırtması sonra onu merak edip okuma çabasına girmesi…

Açıkçası, bu bölüm okuyucuyu en baştan sarssın istedim. Tabiri caizse balyoz olsun dedim.

- “Güç zehirlenmesi” önemli bir tespit. Niçin belli bir yere gelen insanlar güç zehirlenmesine maruz kalıyor?

- Yöneticinin etrafında bulunan ara yöneticiler, yukarıdaki kadar güçlü olmadığından, aşağıdakinin orada durmasının yukarıdakine bağlı olduğundan, aşağıdaki yukarıdakine, “Sen olağanüstüsün, mükemmelsin” diye onda olmayan vasıflarla iltifata başlıyor. “Sen aslansın, sen kaplansın” gibi. Amacı kendi makamını sabitlemek. Adam aslında o vasıfların hiçbirini taşımasa bile hoşuna gidiyor.

Devlet yöneten birinin bu tür kelimelerle zehirlenmesi çok da normal bir şey. Onlara birilerinin hatırlatmalarda bulunması gerekiyor. Hükümdara, “mağrurlanma padişahım senden büyük Allah var” sözlerinin sürekli olarak hatırlatılması bu yüzden idi.

Bu kitabın o bölümünü, bu tür hatırlatıcılar bulunmadığı için dizayn ettim. Bu hatırlatma görevini ben üstlenmiş oldum bir anlamda.

KİTAPTA 107 AYRI PROJE VAR

- Kitapta 100’den fazla proje var. Muhakkak ki bunların hepsi aynı güçte ve önemde değil. “Bunların en önemli üçü ne idi?” desem hangilerini sayarsınız?

- Emekliliğin kaldırılması benim en favori projem. Emeklilik kaldırılıyor, yerine “Üstün Vatandaşlık Primi” getiriliyor. 55 yaşına kadar kişi hiçbir şey yapamamışsa, ona da “Acizlik Sertifikası” verilerek, bir geçim modeli oluşturuluyor. Bir taraftan bir tür aşağılanma olan söz konusu sertifika veriliyor.

Acizlik Sertifikası, aslında bu projenin en önemli ayağı. Bir adam, “Ben aciz olmayayım” diye ilk günden itibaren bir şey üretmeye girişecek. Üstün Vatandaşlık Primi elde etmek için mutlaka bir şeyler elde etmek zorunda kalacak.

Kaldı ki bunu destekleyen ikinci bir unsur var. Okullarda öğrencilerin ilkokul birinci sınıfa başladıkları andan itibaren bir proje kitabı ile proje kitabı üretmesinden söz ediyorum. Bu da Acizlik Sertifikası’na giden yolların tıkanması anlamına geliyor.

İlkinde emekliliği kaldırdık. Eğer emekli olmazsan ne olacaksın? Bir şey üretirsen sana Üstün Vatandaşlık Primi vereceğiz. Yapamazsan öbürünü.

Bir başka projemiz de çocukları ilkokuldan itibaren üretmeye yönlendiriyoruz. Her insanın kafasında ciddi projeler ve değerler var. Bunları ortaya çıkarırsak zaten Acizlik Sertifikası’na hiç kimse gitmemiş olacak.


ASLAN YAVRUSUNA CEYLAN SÜRÜSÜ BIRAKMIYOR

İkinci projemiz, mirasın kaldırılması. Naravenya’da rant mirası bırakmayı yasaklıyor. Gayrimenkul miras yoluyla tevarüs edilmiyor. Miras yok değil var. Ama üreten bir tesis miras bırakılabiliyor. İşleyen, üreten bir sistem miras bırakılabiliyor.

Üçüncü proje ise kimliklere hedef yazdırılması. Bunun esası, hedefsiz bir insanın kalmaması. Bu projenin detayında ne oluyor biliyor musunuz?

- Ne oluyor peki?

Ülkeden dedikoduyu kaldırıyorsunuz. Yani, “Hedefim var, bir şey üretmek istiyorum” bir adam miras da bırakamıyor. Bu durumda yapabileceği tek şey var. Üretime yönelmek.

Bakın 107 projeden bahsetmiyorum. Sadece bu 3’ü bizim ülkemizin kurtulması demek. Bakın miras ile ilgili şunu söylemek istiyorum. Hiçbir aslan çocuğuna ceylan sürüsü bırakmıyor. Ama peşinden gelen de mutlaka aslan oluyor. Hiç çakal olan bir aslan yavrusu var mı? Rant mirası toplumları tembelleştiriyor. Miras, terminatör, yok edici bir şey.

Naravenya’da sizin 5 daireniz varsa, 3 çocuğunuz varsa, o dairelerden birinde oturabiliyorsunuz, ama çocuklarınıza bırakamıyorsunuz. Başbakan dairelerinizi satın işinizi büyütün diyor.

- Bu gayrimenkul fiyatlarının uçup gitmesi de engellenmiş oluyor Naravenya’da galiba?

Tabii. Sıradan bir sokakta bir dairenin fiyatı 100 bin liranın üzerinde. Dairenin maliyeti 75 bin lira, 400 bin liraya satılıyor. Bu servetin toprağa gömülmesini engelliyor ve üretime yönlendiriyor.

- Sadece Başbakan Okusun kitabına konu olan olayların geçtiği Naravenya’da isimleri neye göre belirlediniz? Bazı isimlerin çağrıştırdığı kavramlar var. Bunların taşıdığı sembolik karşılıkları var mı?

Naravenya hayali bir ülke olduğu için doğal olarak Narevence diye bir lisan da yok. Ben isimleri alt alta bir yere yazdım ve çevremdeki insanlara “Hangisi kadın, hangisi erkek”? diye sordum. Enteresan bir şey, insanlar kadın ve erkekleri ayırt ettiler.

Ben isimler üzerinde epeyce çalıştım. Verlant var mesela. Bu İtalya gibi. Milanya var mesela, Zahora var. Öteki devletler, bazı devletleri çağrıştırıyor. Ama ana devlet olan Naravenya hiçbirini çağrıştırmıyor.

YAZARKEN 9 AY EVİME BİLE GİTMEDİM

- Kitabı yazma fikrinin oluşmasından sonra yazmak için karar verip harekete geçtikten ne kadar sonra eser ortaya çıktı?

- Bu kitaba tam 9 ay çalıştım. Ben öteki kitaplarımın, her birini 40 günde iki ayda yazdım. Arkadaşlarım “Dur” dedikleri için durdum. Yoksa daha gidiyordum. Proje bitmiyor ki. Bu kitaba almadığımız en az 50 proje daha var. Yazdıkça yeni bir şey ortaya çıkıyor.

Burada yazdığımız 107 proje var. Ben bir yere kapansam 307 proje daha üretebilirim.Bunun romana dönüşmesi zaman alıyor. Hatta, kitap çıktıktan sonra bir kenara en az 20-30 proje daha attım. 18-20 saat çalışıyorum. 9 ay içinde neredeyse evime bile gitmedim.

- Bu arada evliliğiniz sürüyor mu?

- Bazen eşim kızımı alıp ofisime geliyordu. “Bak kızım bu senin baban” diyordu. Biz bu kitabı şimdi İngilizce’ye çeviriyoruz. Bütün devlet başkanlarına birer tane göndereceğiz. “Ben Dünyanın En Akıllı İnsanıyım” kitabım Farsça’ya çevrildi. İran’da Irak’ta satılıyor.

Şimdi Meclis’teki milletvekillerine birer tane göndereceğim. Valiler ve il emniyet müdürlerine göndereceğiz. Çıkalı henüz 10 gün oldu. İlk 50 bini sattık.

BENİM BÜTÜN OKUYUCULARIM FANATİK

- Bir baskıyı 50 bin yapmak çok iddialı ve cesaret işi. Hele de bunu ilk baskı için yapmak çok daha cesaret gerektiriyor. Para boyutunu, yatırım boyutunu sormuyorum.

- Benim kemikleşmiş bir okuyucu kitlem var. Bunlar gerçekten benimle sanal bir iletişimleri var okuyucularımın. Bunlar yaklaşık 100 bin civarında. Bana güveniyorlar. Ben de onları utandıracak, hayal kırıklığına uğratmadım. Benim okuyucum fanatik. Bir dergi çıkarsam, sanıyorum aylık 20 bin satarım.

- Bu fanatizmi nasıl sağladınız? Siyasi bir ideoloji yok. Bu kitapla ilgili bir şey daha soracağım. Romanlar aşk ve cinsellik yok. Gerçi aşk yok değil.

- Aşk kısmen var. Çok düzeyli bir aşk söz konusu. Fanatizm, benim Kashna felsefesi ile oluştu bütün bunlar. 1993’te ortaya çıktık. “Sen sınırlarının farkında değilsin” diye yola çıktık.

Ben hep söylüyorum. Parayı Lidyalılar bulmadı. Zavallı bir Lidyalı buldu. Yazıyı da Sümerler bulmadı, bir tane sümüklü Sümerli buldu. Yani sana bana benziyordu. Bakalım o zaman diyorum, senin neyin eksik. İşte bunları ortaya koyduğunda insanlar, “Tabii ya, ben de yapabilir miyim, yapabilirim?” demeye başlıyor.

En güzel tarafı ise insanlar, “Nasıl yapabilirim?” sorusunu da aynı kitapların içinde buluyor. Başbakan bu kitabı okuduğunda fanatiğim olmak zorunda. Ben tamamen orijinal şeyler yazıyorum. Hiçbir yerden almıyorum.

Mesela, şehirdeki korna gürültüsünden kurtulmanın yöntemi çok kolay. Kornalara kontür koyulacak. Çözümler çok kolay. Karmaşık falan değil. Korna ile selamlaşma alışkanlığını bir günde çökertebiliyorsunuz. Adam gecenin bilmem hangi vaktinde korna ile selamlamayacak.

Adamın evinin altı düğün salonu. Adam daireyi almış oturuyor. Bir gün bir de bakıyor ki altı düğün salonu olmuş. Evinin değeri düştüğünü bir kenara bırak, uykuyu unutuyor. Naravenya bunun çözümünü buldu. Eğlence merkezleri şehrin dışına taşınıyor.

OKSİJEN GİBİ PROJELER

Alkol kullanabilirsin. Ama alkollü araç kullanırsan müebbet kuyusuna atılıyorsun.

- Başkanlar, başbakanlar proje üretsin diye çevrelerinde onlarca danışman istihdam ediyor. Siz bunca önemli projeyi niçin “isteyen alsın kullansın” diye ortaya attınız?

- Paranın üzerindeki gülen Atatürk resmi, benim “İflas Etmenin Yolları” kitabımda yazdığım bir şey idi. Onu hükümet uyguladı. Bunu kullandılar. Dünyada ilk kez bir ülkenin parasının üzerinde liderinin yüzü gülüyor.

Yine taksilerden gece tarifesinin kaldırılması fikri de bana ait. Adam lokantada çorbayı gündüz de 2 liraya satıyor gece de. Peki o zaman taksi niçin gündüz 2 lira gece 4 lira. Dahası bu uygulama yaygınlaşmaya başladıktan sonra geceye hayat daha çok kayacağı için gündüz trafik rahatlaması gibi bir sonuç da verebilir. Okulara “iyilik kutusu” konulması da benim projem.

Ben projelerimin alınıp kullanılmasından gurur duyuyorum. Şimdi kaynağı bilinmiş olacak. Bu 107 proje oksijen gibi projeler. Kimse karşı koyamaz.

Bu projeler sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada uygulanabilir.


(Haber 7)