Gazze yazı dizimizin ilk iki gününde Mescid-i Aksa ve İsrail hakkında kısa bilgiler vererek, FKÖ ve Hamas’tan birazcık bahsetmiştik. Bugün sıra Gazze’de. Gazze’ye yaptığımız beş günlük seyahati paylaşmaya başlıyoruz…
8 kişilik Gazze heyetinin yolculuğu Konya havaalanındaki buluşmayla başlıyor. İlk uçuşumuz İstanbul’a ve birkaç saat sonra da Mısır’ın başkenti Kahire’ye varıyoruz. Kahire Üniversitesi’nde okuyan Türk öğrenci arkadaşlarımız Muhammed ve Faruk bizi karşılıyorlar, hiç vakit kaybetmeden önceden kiraladıkları minibüse eşyalarımızı yerleştiriyoruz. Faruk Kahire’de kalıyor, Muhammed bu zorlu yolculukta dönünceye kadar bize refakat ediyor…
Gazze’nin dünyaya açılan tek kapısına; Mısır’ın Sina yarımadasındaki Refah sınır kapısına doğru yolculuğumuz başlıyor. Akşam geçişe izin verilmediği için sınıra 30 km uzaklıktaki Ariş şehrinde bir otelde konaklıyoruz ki ertesi gün gecikmeden kapıdan geçebilelim.
Sabah kahvaltısından sonra, iki ayrı taksi ile sınıra gidiyoruz. Kapıda bir yoğunluk var. İki taraftan da girişler çıkışlar oluyor, zaman zaman bağrışmalar, itiş-kakışlar oluyor ki bu tip görüntüler ortadoğuda sıklıkla görülür. Nihayet sıra bize gelince görevliye Türkiye’den geldiğimizi ve Gazze’ye insani yardım için gittiğimizi söylüyoruz. Tamam diyorlar, ama bir müddet bekletiliyoruz. İçimizden Arapça bilen birini içeriye davet ediyorlar ayrıntılı bilgi almak için, ben giriyorum içeriye. Klasik “kimsiniz, ne için gidiyorsunuz” sorularına “Türküz, Gazeli kardeşlerimizi ziyarete gidiyoruz” diyorum. Tabi Dışişleri Bakanlığı’ndan aldığımız evrakı okuyup biraz ciddileşiyorlar…
Ara bölgeden sonra pasaport kontrol bölümüne geçiyoruz. Bir hayli bekleyen olduğu için ve Türkiye’nin yüksek itibarından da güç alarak bekletilmeden geçmek istiyoruz, ama maalesef olmuyor. Uzun beklemeden sonra sıra bize geliyor ve Gazze’ye giriyoruz.
Bizi kapıda Gazzeli yetkililer karşılıyorlar. 80’li yıllarda ODTÜ’de inşaat mühendisliği okumuş Mahir Amşa Bey sınır kapısında oluşturulan son 8 günlük savaşın fotoğraflarının ve video görüntüsünün yayımlandığı sergiye davet ediyor ilkin. Yolculuk esnasındaki yorgunluğumuzdan eser kalmıyor görüntüler ve fotoğraflar karşısında. Bu savaşın çıkış sebebi İzzettin Gassam Tugayları’nın Genel Komutanı Ahmet Caberi’nin İsrail tarafından füzeyle vurulmasıydı. Caberi’nin vurulan aracını sınırdan geçen herkes görsün diye en başa koymuşlar.
İsrail’in vurmak için yıllarca peşinden koştuğu Caberi kimdir?
Gazze İslam Üniversitesi tarih bölümü mezunu Ahmed El Caberi (Ebu Muhammed), 1960 doğumlu, iki evli ve 11 çocuk babasıydı. Filistin İslami Direniş Hareketi HAMAS’ın askeri kanadı durumundaki İzzeddin El Kassam Tugayları’nın komutanıydı. 2006’da kaçırılan İsrail askeri Gilad Şalit operasyonunun planlayıcısı olarak kabul edilen Caberi, İsrail tarafından ‘Hamas Hareketi Genelkurmay Başkanı’ olarak isimlendiriliyor ve İsrail’in en çok arananlar listesinde yer alıyordu.
İsrail tarafından 1982’de tutuklanan Caberi, 13 yıl Abdulaziz Rantisi, İsmail Ebu Şenab, Nizar Reyyan, İbrahim Makadime ve Salah Şehade gibi Filistin direnişinin öncü isimleriyle beraber cezaevi arkadaşlığı yaptı. 1995’te cezaevinden çıkan Caberi’ye korsan İsrail birçok suikast girişiminde bulundu. 18 Ağustos 2004 yılında apaçi helikopteriyle evine düzenlenen saldırıda, büyük oğlu Muhammed ve 3 yakın akrabası hayatını kaybetmişti. Ancak Caberi, yaralı kurtulmuştu. İsrail Ordusu Caberi’ye suikast girişimlerinde başarısız olmalarından dolayı ‘hayalet adam’ olarak isimlendiriyordu.
İsrail işgaline karşı gösterilen direnişteki ününe ve maharetine ek olarak, El Caberi HAMAS’ın üst düzey siyasi kanadında da oldukça anlamlı bir rol oynamaktaydı. İsrail saldırılarıyla şehid edilen Şeyh Ahmed Yasin, Abdulaziz Rantisi, İbrahim Makadme ve Yahya Ayyaş gibi siyasi ve askeri öncüleri takip eden yeni nesil Müslüman liderler arasında oldukça seçkin bir konumu vardı.
Ebu Muhammed’in siyasi ve askeri geçmişi Yasir Arafat’ın liderliğindeki Filistin Kurtuluş Örgütü’nün bir kolu olan El Fetih içerisinde başladı. 1982 yılında ilk tutuklanmış ve 13 yıl boyunca İsrail zindanlarında kaldı. Cezaevinde geçirdiği günler Caberi’yi dönüştürmüştü. Özgürlüğüne kavuştuktan sonra, seküler ve uzlaşmacı bulduğu El Fetih hareketinden ayrılarak HAMAS’a katıldı. 2009 yılı geldiğinde ise Ebu Muhammed şöyle söylüyordu: Filistin ancak gerçek Müslümanlar eliyle özgürleştirilebilir.
El Caberi, özellikle Gilad Şalit’in esir alınması ve serbest bırakılmasına giden yoldaki müzakelerde oynadığı kilit rolle hatırlanacak. Gilad Şalit, Filistinli direnişçiler tarafından Gazze - İsrail sınırındaki bir karakolun basılması sonucu esir alınmıştı. Şalit’in esir alındığı operasyonda, 2 İsrail askeri de öldürülmüştü.
Şalit’in esir alınması sonrası İsrail, Şalit’in yerini bulmak ve kurtarmak için inanılmaz bir efor sarfetmesine rağmen muvaffak olamadı. İsrail’in bunca çabaya karşın başarısız olmasının sebebi ise Caberi’nin Şalit’e çok az kişinin ulaşabilmesini sağlayan güvenlik uygulamasıdır. Yaygın bir düşünceye göre İsrail sırf bu başarısızlığından ötürü, 2008 yılında esir askerini kurtarmak için Gazze’ye yönelik ağır bir saldırı başlattı.
Caberi, Şalit meselesinden ötürü İsrail’in kendisini ve ailesini öldürmek istediğini görmüştü. 2008-2009 yılları arasındaki Furkan Savaşı’nda İsrail, Caberi’nin evini bir füzeyle vurdu.
2011 yılına geldiğimizde ise, Caberi esir takası anlaşması çerçevesinde İsrail tarafına iade edilecek olarak Şalit’i bizzat gözetimi altında Refah kapısına kadar götürdü. Caberi’nin halk önüne çıktığı nadir anlardan birisiydi. Hakkında söylenenlere göre, kendisi kişisel güvenliğini düşmana hiç bir şans bırakmayacak şekilde ciddiye alıyordu. Hatta kendisi, halk önüne kesinlikle çıkmaz ve cep telefonu dahi taşımazdı. Bununla birlikte Şin Bet, en sonunda, daha sonra yakalanarak infaz edilen bir muhbirin verdiği bilgileri kullanarak Caberi’nin içerisinde olduğu aracı tespit etmeyi başardı. 14 Kasım’da, Caberi, Gazze’nin en büyük caddelerinden birisi olan Ömer Muhtar Caddesi üzerinde hareket etmekte olan aracının içerisinde katledildi. O, pek çok kez çok arzuladığını ifade ettiği şehadete kavuşmuş ve Allah tarafından şehid olarak seçilmişti. Kur’an’a göre adaletsizliğe ve zulme karşı mücadele ederken katledilenler ölmezler ve Cennet’e giderek sonsuz yaşama kavuşurlar. Caberi’nin şehit edilmesi Gassam Tugayları’nı çok kızdırdı ve Gazze İsrail’e füze gönderdi. İsrail Gazze’nin elindeki silahların ne olduğunu ve menzilini bilmiyordu, yaşayarak öğrendi. Bu sefer önceki yıllardaki basit silahlara benzemiyordu. Gönderilen sayısız füzenin pek çoğu Telaviv’i vurmuştu. Resmi olarak açıklanmasa da çok sayıda Yahudi bu füzelerle vurulmuştu. Ardından İsrail’in hava saldırısı geldi ve önceden tespit ettiği pek çok ev ve işyerini vurdu. İsrail saldırılarında 13’ü kadın, 45’i çocuk 176 kişi şehit olmuş, 1399 kişi de yaralanmıştı. •devamı yarın