Dünyası spor olan fabrikatör

Örnek insanlarımızı kaybettikten sonra değil, yaşarken, güzelliklerle anabilmek için geçtiğimiz hafta başlattığımız yazı dizimizde bugün de genç ama yaşam öyküsü başarılarla dolu bir insanı sizlere tanıtmaya çalışacağız.

Konya’ya damgalarını vuran sessiz ve ışık veren yıldızlar -2-


 


Röp: Uğur Özteke


 


Şehrimizde hangi sektörde, alanda olursa çalışmaları ile alanlarında parmakla gösterilen örnek insanlarımızı kaybettikten sonra değil, yaşarken, güzelliklerle anabilmek için geçtiğimiz hafta başlattığımız yazı dizimizde bugün de genç ama yaşam öyküsü başarılarla dolu bir insanı sizlere tanıtmaya çalışacağız.


 


Bugün ürettikleri vanalarla Türkiye’de ilk beş firma arasına giren; ARKOÇ vanalarını Mısır’dan Portekiz’e ihraç ederken, dünya sanayisinin korkuyla baktığı Çin Pazarı’nda bile vanalarını cesurca sergileyen bu firmanın başındaki iki kardeşten biri, 32 yaşındaki fabrikatör Alper Arıkoğlu. İş hayatının dışındaki bütün dünyası ise spor…


Hayatının en güzel yıllarını eğitim ve spora ayıran, bugün fabrikası ile spor salonu arasında adeta mekik dokuyan Alper Arıkoğlu, çocukluk ve gençlik yıllarını anlatırken artık sararmaya yüz tutmuş gazete sayfalarını özenle yerleştirip sakladığı dosyalar arasında adeta kaybolup gidiyordu. Dile kolay, okula başlarken ve bir elinde çantası bir elinde basketbol topuyla zorlu yaşamın merdivenlerinde birer birer yükselirken, biricik anne ve babasının üzerlerinde titrediği iki erkek kardeşten birisi idi.


O yıllarda minik Alper’in iki büyük ideali vardı. Birincisi o minicik elleri ile tutmakta dahi zorlandığı basketbol sporunda en tepeye, zirveye tırmanmak, gazetelerin spor sayfalarında gördüğü ağabeyleri gibi Ay-Yıldızlı milli formayı giyebilmek, diğeri ise başarılı bir inşaat mühendisi olarak Türkiye’nin en büyük gökdelenini inşa etmek ve bu binanın bakıldığı zaman her yerden görülmesini sağlamak.


İnkılap İlköğretim Okulu’nu başarı ile tamamladıktan sonra anne ve babası onu, o yılların en başarılı ortaokulu olarak gösterilen Meram Ortaokulu’na kayıt ettirmişlerdi. Burada da derslerindeki başarısının yanı sıra rüyalarını süsleyen basketbol sporundan asla vazgeçmiyor, dahası ev ödevlerini tamamladıktan sonra sessizce sokağa çıkıp arkadaşları ile Atatürk Stadyumu’nun açık basketbol sahasındaki tahta potaların altında unutulmaz saatler geçiriyordu. Daha sonra Gazi Lisesi, ardından Üniversite. Eğitimini kesinlikle aksatmıyor, sınıfının en başarılı isimleri arasında yer alıyordu.


Ama bu arada çocukluğunun rüyalarını süsleyen basketbol sporunda ise akranları arasında inanılmaz bir performans yakalıyordu. Öyle ki üniversiteye başladığı yıllarda boyu 2 metre olmuştu. Türkiye’de çok az rastlanan uzun boylu basketbolcular listesine giren Alper Arıkoğlu’nun spor yaşamı için kısa bir geçmişe dönüş yapmak gerekirse yine ter, mücadele ve kupalarla dolu bir öykü karşımıza çıkıveriyordu.


Alper, formasını giydiği Yeşil-Beyazlı renklere sahip Konyaspor aşığı idi. Tabii bugüne kadar Anadolu insanının gönlünde genelde hep iki spor kulübü yatmıştır. Alper ise aileden Fenerbahçeli idi. Konyaspor alt yapısında basketbola başlayan minik Arıkoğlu, 1991-92 yıllarında o dönem İstanbul kulüplerine potada kafa tutan Bursa Tofaş Kulübü’ne transfer olmuş ve 1993 yılında ise Basketbol l. Ligine yükselme başarısını gösteren Kombassan Konyaspor’a yeniden dönmüştü. Uzun basketbol yaşamında Konyaspor, Demirspor, Karagücü kulüplerinin de formasını giyen Alper Arıkoğlu, Yıldız Milli Takım’a kadar yükselmiş, çocukluk rüyalarının nasıl gerçekleştiğini yaşamıştı. Ama başarıların hikayesi bu kadarla noktalanmıyordu. Vatani görevini yapmak için çağrıldığı zaman, o yeşil üniforma ile birlikte Karagücü formasını da giyiveriyordu. Ve aslan gibi bir Mehmetçik olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ni takım arkadaşları ve komutanlarıyla birlikte Belçika’da yapılan Dünya Ordu Milli Takımlar Basketbol Şampiyonası’nda başarı ile temsil ediyordu.


Kendisi ile yaptığımız uzun sohbette bir ara, “Peki Alper, bu kadar uzun yıllar içerisinde, madalyalar, kupalar, arşiv fotoğrafları, dosyalara sığmayan başarı dolu gazeteler arasında senin hiç unutamadığın, aklına ilk gelen maç neydi?” diye der demez, bugünün başarılı ve genç iş adamı heyecanla oturduğu koltuğundan fırlıyor ve “Bursa Oyak maçı idi” deyiveriyordu. Sonra sanki o maçtaki heyecanı yeniden yaşarcasına o maçı anlatıyordu:


‘O zaman 1990-91 sezonu idi. 2. ligde mücadele ediyorduk. Konyaspor ısrarla l. ligi kovalıyordu. O sezonun en güçlü takımı ise şampiyonluğun en büyük favorisi olarak gösterilen Oyak Reno idi. Oyak her zaman olduğu gibi bu sezonda da basketbola çok büyük paralarla yatırım yapmıştı. Maç başlamıştı. Dişe diş geçiyordu. Ve kesinlikle maç her iki taraf için de kopmuyordu. Arkadaşlarımız ile öyle inanmıştık ki sanki maç yapmıyor, bir onur mücadelesi veriyorduk. Rakiplerimizin hepsi, sporun dev isimleri idi. Maçı izleyenler bile haftalarca yüreklerinin dayanmadığını söylüyorlardı. Maçın son dakikasına bile berabere girmiştik. Onlar kaptıkları topu sayı yapmışlar ve 90-89 öne geçmişlerdi. Saate baktığım zaman elimdeki topun son olduğunu gördüm. Artık topu çevirmek, paslaşmak gibi bir şansımız yoktu. Ve tarif edemeyeceğim, anlatamayacağım duygularla rakip oyuncuların arasına sızdım. 2 metrelik dev cüssem sanki bir rüzgar olmuş, onların arasından sızıyordu ve potayı görüp en yüksek noktaya çıktığım an bütün gücümle topu potaya adeta çakmıştım. Ve ben ne olduğunu anlamadan maçın bittiğini gösteren zil çaldı. Evet bu maçı son saniye basketi ile 91-90 kazanmış ve şampiyonluğun en büyük favorisi olarak gösterilen Oyak’ı yenmiştik. Takım arkadaşlarım, koçumuz, yöneticiler, taraftarlar sanki tek yumaktık. Kimse gülüp eğlenemiyor, hepimiz ağlıyorduk. Bu tablo saatlerce sürdü. Çok heyecanlı  maçlar oynadık. Çok iyi oynayıp takımımın kazanması için yıldızlaştığım maçlar oldu. Ama bu maçı asla unutamam.”


Faal sporculuk hayatını 1997’de yılında noktalayan Alper Arıkoğlu’nun bu spor sevdasını noktalaması ise mümkün değildi. Hemen o yoğun tempo içerisinde hakemlik yapmaya karar verdi. Girdiği sınavları başarıyla verdi ve artık yeniden o salonların ter kokusunun, heyecanının içinde buldu kendisini. Ve o gün bugündür, hala haftada bir-iki, bazen günde iki-üç maç yöneterek o havayı teneffüs etmenin mutluluğunu yaşıyor. Öyle ki, şimdi çıktığı maçlar, ister ilkokullar arası maç olsun, ister lise, ister minikler, ister yıldızlar, kulüpler; Alper Arıkoğlu için yaşın ve kulübün hiç mi hiç önemi yok. O genç hakem, arkadaşlarına örnek olurcasına, profesyonelce maçlarına çıkıyor, bir o potadan bir diğer potaya koşarken çaldığı düdükler ve verdiği kararlarla ‘Adeta ben hakemlikte de en iyisini yaparım’ diyor. Basketbol İl Temsilcisi, yine bu spor dalında Konya’nın duayenleri arasında gösterilen Yaşar Berber, Alper Arıkoğlu için “Sporculuğu gibi hakemliği de profesyonelce yapan önder ve örnek kişilerden birisi” diyordu.


Biz Alper Arıkoğlu’nun yeniden iş dünyasına dönecek olursak.


2004 yılının 30 Aralık günü kaybettikleri biricik babalarının, ardından abisi ile bütün yükü üzerlerine aldıkları vana sektöründe Arıkoğlu kardeşlerin yine çok büyük hedefleri var. Ürettikleri ARKOÇ vanaları başta Türkiye olmak üzere dünyada pek çok ülkede resmi kurum ve kuruluşlar, belediyeler tarafından alt yapı çalışmalarında, tarımsal alanlarda, barajlarda kullanılıyor. Ama Alper Arıkoğlu bugünü de yeterli bulmuyor: “Bu sektörde Türkiye’nin ilk üçü arasında olmamız lazım. Yapmış olduğumuz tesis atılımı ile en kısa sürede bunu da ispatlayacağız” derken yine heyecanlanıyor. Yerinden fırlıyor ve nefes almaksızın anlatıyor… anlatıyordu…


Mesela Türkiye’de LPG’li araç patlaması yaşandığı dönemlerde, LPG’li otomobillerde Türk markasını ve TSE’yi taşıyan ilk kiti üreten, Arıkoğlu kardeşler idi. Sektörde durmadan “Biz bu işi en iyi yaparız” diyerek yola çıktıklarını ifade eden Alper Arıkoğlu “Türkiye’nin sayılı firmaları arasında yer alıyoruz. Ama çalışma tempomuzu hiç bir zaman düşürmedik. Bu heyecan bizi daha da ileriye doğru adeta itiyor. Dünya’da kaliteyi kovalıyoruz. Dünya değişiyor, Türkiye değişiyor., Bu hızlı değişimde kesinlikle biz de ilkler arasında yer almalıyız” diyor.


Ticari hayatlarında eğitime, sağlığa verdikleri destekle dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından Çankaya Köşkü’nde ‘plaketle‘ ödüllendirilen Arıkoğlu kardeşler babalarının örnek davranışlarını kendilerine bir yaşam biçimi olarak kabul etmişler. Mesela babalarının, “İşiniz olmasa bile, ticaretiniz kötü gitse bile çalıştırdığınız insanın parasını gününü geciktirmeden, fazlasıyla verin” sözünü asla aksatmıyorlar. Yardım isteyen insanı geri çevirmezlerken, iş ahlakından kesinlikle taviz vermiyorlar.


Sporda zirveyi gören, ticarette dünya devlerine kendi markalarını satmayı başaran genç iş adamına “Peki bundan sonraki hedefiniz ne?” diye sorduğumuz zaman Alper Arıkoğlu yine heyecanlanıyor ve “İş dünyasında durmak yok. Ama ilk fırsatta örnek bir okul yaptırmak istiyoruz’ deyiveriyordu.


Sıcacık yuvasında mutlu bir aile reisi olarak sporculuktaki hırsı, iş dünyasındaki çalışkanlığının yanı sıra, son derece sessiz ve mütevazı bir görüntü çiziyor. …


…….


Biz Memleket Gazetesi olarak Alper Arıkoğlu ile yaptığımız bu sıcak, samimi ve insanı adeta yeniden yıllar öncesine götürürken o heyecanı yaşatan sohbetten duyduğumuz zevk için kendilerine bir kez daha teşekkür ederiz…