Dünyevileşme, dinin, bireysel ve toplumsal plandaki karşılığı olarak kullanılır. Dünyevileşme; insan aklının ve sosyal hayatın dini bağlarından arındırılması, dine kayıtsızlık, dinin alanının olabildiğince daraltılması, Cenneti, ebediliği, burada, şimdide arama çabası olarak tanımlanır. Dünyevileşme âfetini, “ölümsüzlük ve yok olmayacak bir mülk” (Taha 120) arayışı, şeklinde anlamak da mümkündür.
Max Weber, sermaye, dindarları dünyevileştirir, diyor. Dolayısıyla ülkemizde dindar kesimler, hızlı bir dünyevîleşme yaşıyor. Diğer bir ifade ile yaşadığımız süreç, bireysel ve toplumsal hayatımızı ahlâkîleştiren, insanî ilişkilerimizi olgunlaştıran, rahmet olarak bütün davranışlarımıza yansıyan, hak, adalet ve güveni tesis eden bir dindarlaşma değil; şekillerde yoğunlaşan, görselliği/gösterişi öne çıkaran, dini duyarlılığı belli zaman dilimlerine ve davranışlara hasreden ve geri kalan alanı dinden bağımsızlaştıran bir süreçtir, bu.
Bugün, “mal toplayan ve onu durmadan sayan, malının kendisini ebedileştireceğini (huld) sanır” (Hümeze 104/2-3), âyetleri bağlamında, mü’minler eşya ile olan ilişkilerini yeniden gözden geçirmeleri gerekmektedir. Çünkü semboller ve görsellik üzerinde yoğunlaşmış bir din anlayışı bizi iyice kuşatmış durumdadır. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez hocamızın haklı serzenişiyle, devasa binalar altında Kâbe’miz bile esir edilmiş durumdadır. Otellerimiz lüksleşiyor. Lüks Hacı çoğalıyor. Ama Haccın ruhu azalıyor. Gittikçe dini hayatımızda şekiller üzerinde fazla yoğunlaşıp, muhtevayı, manayı kaybediyoruz.
Öte yandan din dilimiz metalaşıyor, ticarileşiyor. Rızık, bereket gibi İslami terimler terkediliyor; kar, moda gibi seküler kavramlar hayatımızı dolduruyor. Adeta, din dili, tüketim kültürü ve alışkanlıklarını meşrulaştırıcı bir araç haline dönüştürüldü. İnsanlar, Allah’a ibadet mekânları olan camilerden daha çok, her birisi kapitalizmin bir tüketim mabedi haline getirilen AVM’lere koşuyor. Vaktinin büyük bir bölümünü oralarda geçiriyor.
Zaman ve mekân tasavvurlarımız çok değişti. Artık işlerimizi namaza göre değil, namazı işlerimize göre düzenliyoruz. Yüce Allah’ın yaratıcılığıyla ilişkili olan mekân algılarımız çok değişti. Bu değişim hayata yansıdı. Örneğin, tüketim mekânları, meydanlar, stadyumlar, seküler eğitim kurumları, oyun salonları, korunaklı siteler, yeni yaşam alanları, evler, sokaklar, pazar yerleri Allah’ın yaratıcılığını değil, insanın yaratıcılığını öne çıkaran bir tasavvura dönüştü, zihinlerde..
Netice, dünyevileşmeyi zamanın ruhu olarak görmek ve zamanın ruhunu da Müslüman'ın imtihan alanı olarak görmek gerekiyor. Tıpkı Hz. Peygamberin kendi zamanı ile imtihan olduğu gibi biz Bağlantıde kendi zamanımızın ruhuyla imtihan olacağız. Burada temel mesele, dünyevileşmenin sunduğu imtihan alanlarını Müslümana yakışır bir biçimde dini pratiklerle daraltmaktır.