Duygular ve Davranışlar

yazar-64

 

Şöyle boşta kalıp da bir fırsat elime geçiverince lise yıllarımda okuduğumu tahmin ettiğim Tolstoy’un “Çocukluğum” isimli başyapıt derecede güzel eserini bir kere daha okumak istedim. İnsan bazen lise yıllarında okuduğu bir eseri bir daha okuma ihtiyacı duyuyor. Bunda her insan için farklı sebepler vardır. Ama benim için en önemli sebeplerden biri yaklaşık üç dört yıl Batı klasiklerinden dolaysıyla Batı edebiyatından uzak kalmak olmakla birlikte bazen ismini duyduğum bir eseri okuduğumu hatırlayıp sonra da o eserle ilgili hiçbir şey hatırlayamamanın verdiği vicdan azabı da hatırı sayılır nedenlerdendir. Tabi okuduğunuz bir eseri tekrar okumanın en önemli faydası insanın o eserde yakalayamadığı bir güzel cümleyi ya da ayrıntıyı yakalamak için kendisine yeni bir fırsat daha vermesidir.

     Eseri ikinci okuyuşumda dikkatimi çeken hatta hazretin sanki benim dikkatimi çekmesi için ısrarla gözüme sokarcasına “Tekrar ediyorum…” diyerek kitabın sonlarına doğru tekrar ettiği cümle şuydu: “Duygular ve davranışlar arasındaki tutarsızlık, duyguların içtenliğini gösterir.”  Başlangıçta bir sehl-i mümteni niteliği taşıyan bu cümleyi sizin gibi ben de yadırgamadım değil. Ama üzerinde düşününce ne kadar güzel bir nükte olduğunu anlamamak mümkün değil.

      Evet türlü davranışlarda bulunuruz, hele toplum içine bir çıkmaya görelim. Bambaşka bir insan oluveririz. Erkeklerimiz güçlü karakter sahibi Yunan heykellerinden kızlarımız on parmağında on marifet gün yüzü görmemiş, şato prenseslerinden farksızdır. Tabi benim bu sözlerim insan olmanın ve edebin iktizası olan süzülmüş bir takım davranışları kast ettiğimi düşündürmesin. Benim burada kast ettiğim olduğundan farklı görünme ve muhataplarına kendini satma cinsinden davranışlardır.

         Kimi insanlar maraz derecesinde kendilerini beğendirme hastalığına sahiptirler. Kahramanımız erkekse bayanların çoğunlukta olduğu bir toplulukta –önce tesadüfen sonra da alışkanlık gereği- çok bulunuyorsa başvuracağı çeşitli yöntemler vardır.  Çok güngörmüş acıların çocuğu rolünü oynama bizde emrah (Burada büyük harfin kullanılmamasından kaynaklanan bir yazım hatası yok.) filmlerinden kalma bir usuldür. Bunun dışında ağzını yaya yaya konuşup çoğu yanlış söylenen terimsel ifadeler de kendini muhataplara satmada önemli bir yöntemdir. Öyle ya alem alim görsün…

        Bu yöntemler yukarıda bahsini ettiğimiz tipin özelliğini taşıyan hanımlarda daha fazladır. Bu tip bayanların bulunduğu ortamda muhatap alınan kişiler -ki bunlar çoğunlukla erkektir- dindar ve muhafazakar bir kimliğe sahiplerse her laflarının arasında bir önceki akşam yatmadan önce bir Yasin okuduğunu bir önceki lafla bağlantılı olarak mükerreren söylemek eski de olsa hala başvurulan bir yöntemdir. -Ben size magazin dünyasından bu yöntemi kullananlarla ilgili bir örnek verirdim ama; kalplerde olanları Allah bildiğinden kimsenin samimiyetini yargılamak haddim değildir.- Bunlar çoğaltıla bilir ama; bu örnekleri sıralamay ne benim zamanım ne de yerim müsait…

      İşte bu tip insanların davranışlarına yansımayan samimiyet dolu iç dünyalarını hep merak etmişimdir, mesleğim gereğince… Çünkü Tolstoy’un dediği gibi bu insanların samimi duygularına ancak iç dünyalarına nüfuz etmekle ulaşılabilir.

      “Her şey zıddıyla bilinir”  darb-ı meselince biz de Tolstoy’un bu sözünü tersinden okuyarak yazımızı hitama erdirelim. Ama Tolstoy’un sözünü bi kere daha hatırlayalım “Duygular ve davranışlar arasındaki tutarsızlık, duyguların içtenliğini gösterir.” Evet bu ifadeyi şöyle anlamak da mümkün: Duygular ve davranışlar arasındaki tutarsızlık davranışların samimiyetsizliğini gösterir.

                                            BİR SÖZ

   “Çok insanlar gördüm üstünde elbise yoktu; çok elbiseler gördüm içinde insan yoktu.”

Hz. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî   

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.