“İnsanları tanıyan yalnızlaşır.” (Hz.Ali)
“Yalnızlık cahil kişilerle oturmaktan daha hayırlıdır.” (Hz.Ömer)
“Yalnızlık zor değil mi Ebu Zer?
-İnsanlar daha zor.” (Ebu Zer El Gıfari)
İnsanın ruhen yakınlık kurabildiği, kalpten kalbe giden o görünmez ince yolda bir arada olabildiği, bir arada kalabildiği, takva yönünden kendisini aşağı çekmeyen hatta ileri götüren kişi veya kişilerle beraber olması en kaliteli birlikteliklerdendir. Eğer etrafımızdakiler dünyaya fazlaca meyilli, Allah’a yaklaştıracak söz, fiil ve davranışlardan bi haber kimselerse yalnızlığı seçmek içi boş bir kalabalığa kaliteli bir yalnızlığı tercih etmektir ki ashab-ı kiramdan, tabiinden, tebe-i tabiinden pek çok alim yaşamlarında yer vererek bizlere bunun örneklerini bi zatihi göstermişlerdir. Onlardan biri de asıl adı Cündüb bin Cünade olan Gıfar kabilesine mensup Ebu Zer El Gıfaridir.
Ebu Zer son peygamberin geldiğine dair haberleri işitmiş ve kardeşi Enis’i haberlerin doğruluğunu araştırması için Mekke’ye göndermiştir. Enis döndüğünde haberlerin doğru olduğunu ancak Mekkeli müşriklerin bu zata büyücü, kahin ve şair dediklerini söylemiştir. Bunun üzerine Ebu Zer (r.anh) Mekke’ye bizzat gitmeye karar verir.
On beş gün Mekke’de kalır, aradığı zatı bulamaz, kendisine zarar vermelerinden korktuğu için kimseye de sormak istemez, azığı tükenir, zemzemle idare etmek zorunda kalır. Derken Hz. Ali kendisini fark edip evine davet eder. Üç gün Hz.Ali’ye bir şey sormaz. Üçüncü gün Mekke’ye geliş sebebini Hz.Ali’ye anlatır. Hz.Ali Ebu Zer El Gıfari’yi doğruca Rasulullah (s.a.v) ‘e götürür. Ebu Zer Efendimiz (s.a.v)’e :
- Esselamü aleyke ya Rasulallah! diye selam verir. Efendimiz de (s.a.v) onun selamını:
- Ve aleyke selamün ve rahmetullahi ve berakatüh, diyerek alır. Rasulullah’a ilk defa bu şekilde selam veren yani islami selamlaşmayı ilk defa başlatan kişi Ebu Zer El Gıfari’dir. (r.anh)
Peygamber efendimizin hizmetine kendini adayan Ebu Zer saatlerce efendimizin yanında kalır ve sohbetlerine katılırdı.
Rasulullah vefat edeceğinde de onun yanında bulunan sahabeler arasındaydı. Peygamber efendimiz onun için “Ebu Zer yalnız yaşar, yalnız gezer, yalnız ölür.” buyurmuştur. Efendimiz ayrıca ona sık sık nasihatlerde bulunurdu. Bir defasında ona şöyle demişti:
“Ya Ebu Zer sana Allah korkusunu tavsiye ederim. Okuyabildiğin kadar Kur’an oku ve Allah’ı an. Çok gülmekten sakın, çünkü çok gülmek kalbi öldürür. Çok konuşmamaya alış, çünkü bu şeytanı uzaklaştırır. Fakirleri sev ve onlarla oturup kalk. Nimetler konusunda kendinden aşağıda olana bak. Ey Ebu Zer tedbirli olmak gibi akıl, yasaklardan kaçınmak gibi takva, güzel ahlak gibi şeref yoktur.”
Efendimiz (s.a.v) vefat edince Medine’de yaşayamayan Ebu Zer Şam’a yerleşti. Çok sade bir hayat yaşayan bu kıymetli sahabi halka da aynısını tavsiye ediyor, gösterişten uzak duruyor ve dünyaya meyledenlerden de hoşlanmıyordu. Şam valisi Muaviye onunla ilgili bu hakikatleri duyunca onun ne kadar samimi olduğunu ölçmek istedi. Yardımcısıyla ona bin altın gönderdi. Ebu Zer’in altınları almasıyla fakirlere dağıtması bir oldu. Muaviye onun samimi olduğunu anlamıştı.
İnsanlara dünyaya aldanmamakla ilgili çokça nasihat ettiğinden bu insanlar arasında rahatsızlığa yol açtı. Halife tarafından fetva vermekten menedildi. Buna rağmen kendisi “Başımı uçuracağınızı da bilsem Rasulullah’tan duyduğum her gerçeği söylerim.” derdi. Bir defasında evine bir şahıs gelmişti. Evinde hiçbir eşya göremeyince kendisine : Eşyalarınız nerede ya Ebu Zer, denildi. Ebu Zer şöyle cevap verdi:
-Bizim ötede (ahirette) bir evimiz var, eşyalarımızın iyisini oraya gönderiyoruz.
Hayatının son zamanlarında Rebze isimli bir köyde yaşayan Ebu Zer Rasulullah’ın da belirttiği gibi yalnız yaşayıp yalnız öldü. Cenazesinde çok az kişi vardı. Ancak tesadüfen o köyden geçmekte olan Abdullah bin Mesud’a Ebu Zer El Gıfari’nin cenazesine katılmak nasip oldu.
Allah kendisinden razı olsun, bizlere de onun gibi Müslümanca bir yaşam sürüp şafaatlerine nail olabilmeyi nasip eylesin.