26 Hazirandan bu yana kitap fuarındayım. Elbette kitapların arasında olmak güzel bir şey ama benim gibi kapalı bir yerde uzun süre kalmayan biri için zor iş. Bu yüzden geçtiğimiz Pazar kendime izin verip yola düştüm.
Kavurucu yaz sıcakları geldi ya şehir daha bir çekilmez oluyor. Gökyüzünden inen sıcak asfaltla birlikte bir kat daha artırıyor yakıcılığını. Buna birde şehrin gürültüsünü, gaz kokusunu, trafik keşmekeşini ekleyin.
Bu şehir bir başka açıdan daha yaşanmaz hale geldi/getirildi. Adım başında karşınıza bir Iraklı, Somalili çıkıyor. Ya Suriyeliler… Bütün ipten kazıktan kurtulmuşları buralara geliyor. Sizin hiç Suriyeli komşunuz oldu mu? Benim var, hem de sayılarını bilmediğim kadar. Yanıbaşımızdaki beş katlı apartmanın tamamı Suriyeli ve adamların yavaş konuşma gibi bir dertleri yok. Ayrıca şunu düşünüyorum, bu genç insanların kendi vatanlarına hayırları yok, bize ne hayırları olacak?
Fotoğraf sanatçısı ve eski gazeteci Ali Tekin Çağlav ile sözleşmiştik Ilgın’da buluşup, oradan Beyşehir’e geçelim, diye. Aslında benim gönlümde yeşilgöl’de kamp yapmak vardı ama bunu ramazan sonuna ertelemek durumunda kaldık.
Pazar sabahı erkenden Ilgın’da buluştuk. Afyan’dan fotoğraf sanatçısı Ali Helvacı’da gelmişti. Çiğil, Derbent üzerinden Çavuş Sonsuz Şükran Köyüne geçtik. Çavuş camisinin önünde birkaç yaşlı namaz saatini bekliyorlardı. Sanatçılar tarafından yeni oluşturulan köy ise ıssızdı.
Oradan Sadıkhacı yakınlarındaki Eflatunpınar’a geçtik. Hititlerden kalma bu antik ören yerinde İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü alan temizliği ve düzenleme yaptı ama havuz uzun süredir temizlenmediği için çok pisti. Çevrede yaşayan kadınlar boş zamanlarda ürettikleri el işlerini havuzun kenarında, gelen konuklara satmaya çalışıyorlar. Hiç alışamamışlar bu işe sanki utanır, çekinir gibi gösteriyorlar ürünlerini.
Ali abi bölgeyi pek bilmediği için nerelere gitmek gerektiğini soruyor, ona anlatıyorum, bu bölgeyi bir günde gezmenin, görmenin mümkünü yok. Örneğin Kubadabad sarayını görmek için bile bir günü ayırmak gerekir. Onların fazla zamanları yok, akşam gün batımını çekip Afyon’a geri dönecekler. Bu yüzden en yakın antik ören yeri Fasıllara gidiyoruz.
Fasıllar yoksul bir köyümüz. Bu nedenle bu köyde gençleri görmek mümkün değil. Onlar ekmek parası için büyük şehirlere gidiyorlar. Öğle sıcağında kimsecikler yok sokaklarda.
70 Tonluk devasa Hitit tanrı heykelini ve Roma dönemi kabartmalarını çektikten sonra Beyşehir’e geri dönüyoruz. Aklım Anamas yaylalarında kalıyor. Beyşehir’e gelmişken o yaylalara çıkıp bir ulu çamın kuytusunda kamp kuramamak, benim çin öyle zor ki…