Eğitimimizde eksiklik yok diyen var mı?
Uzun bir tatil döneminden sonra ilköğretim ve liseler 2007–2008 eğitim ve öğretim yılına “Merhaba” dedi. İzmir, İstanbul, Ankara, Kayseri gibi iller eğitime sorunsuz başlayacakları için çok mutlu olsalar gerek. En azından öğretmen açıkları yoktur diye düşünüyorum
İlçemiz Karapınar’da ise geçen yıllara nispeten öğretmen eksikliği azalmışa benziyor. Şu anda 80–90 civarında öğretmen ihtiyacımız olduğu tahmin ediliyor.
Geçtiğimiz hafta “Milli Eğitim” adlı bir köşe yazısı yazmıştım. Bu yazı üzerine çok sayıda okuyucumuz aradı ve destek verdi.
Yazımıza Karapınar’dan ve Konya’dan olumlu tepkiler geldi.
İl Milli Eğitim Müdürümüz Halil Şahin de beni arayanlar arasında idi. Yaklaşık 10 dakikalık telefon görüşmesinde ilginç ve bir o kadar da şaşırtıcı konuşmalara şahit olduk.
Müdürümüzle yaptığımız telefon sohbetinde, Karapınar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nden öğretmen talebinin gelmediğini söylemesi ve ilçeler arasında en fazla öğretmen açığı Karapınar’da demesi bana bir hayli ilginç geldi.
Yaşadığımız ilginçlikler arasında belediye hoparlöründen ücretli öğretmen alınacağı duyurusu vardı.
Eskiden öğretmeni devlet kendisi gönderirdi. Şimdi ise Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet de, çocukları yetiştirecek öğretmenler ilanla aranıyor.
PTT’DE TEK MEMUR DA GEÇİCİ GÖREVLE GİTTİ!
Bu Karapınar, insanı şaşırtıyor. Elindekini de veriyor, cebindekini de. Bizim bir PTT’miz var. Eleman yok müdür yok. Yok da yok anlayacağınız.
Elimiz de bir memur vardı onu da geçici görev ile Emirgazi ilçesine göndermişler. Duyunca hiç şaşırmadım. Karapınar, zaten geçicililerle idare ediliyor. PTT’den bir memur gitmiş kimin umurunda.
Konya PTT Personel Müdürü daha iyisini bilir! Elimizdeki öteki memurları da alsınlar kapatalım olsun bitsin. Yahu adama sormazlar mı eleman göndereceğiniz yerde elimizdekini niye alıyorsunuz?
Valla çok ama çok haksızlık ediyorsunuz bize.
EYLÜL AYI
Eylül ayına girdik. Bu ay hep sessizlik ay’ı olarak bilinir. Eylül ayını heyecanın, neşenin ve canlılığın yok olduğu aylar olarak hafızlarımızda canlandırırız. Ağaçlar yapraklarını döker, sararan ve dökülen yapraklar sanki ömrümüzden giden birer yıl gibi gelir bize.
Aslında bu ay telaş ayıdır da aynı zamanda. Eylül ayı yağmurun, karın habercisidir. Yaşanacak soğuklara bu aydan itibaren göğüs germeye başlarız.
Eskiden bu ayda telaşın daha fazla olduğunu söylerdi büyüklerimiz. Bulgurlar, salçalar ve reçeller hazırlanırmış. Odun kömürler alınıp, evdeki onarım işleri yapılırmış. Her ne kadar teknolojik gelişmeler ile birlikte bu tür uğraşlar azalsa da yaşanan tatlı telaşlarda yok değil.
Şimdiler de ise hem Ramazan hem de okul telaşı da yaşanıyor Eylül ayında. Ne olursa olsun, bizler için özel bir ay.
Eylül ayı Ramazan ayı ile sanki bir başka güzel. Ülke olarak orucun, sahurun, teravihin çekici ve gizemli atmosferini yaşıyoruz.
Eylül ayı yine bizim bildiğimiz hazırlık ve koşuşturma ay’ı olarak belleğimizdeki yerini koruyor.
FIKRALARLA GÜLELİM
Temelin ineği hastalanmış.. Hangi veterinere götürmüşse bir türlü iyileşmemiş.
Temel biçare bir şekilde düşünürken ellerini açıp Allah'a yalvarmış.
“Yarabbi sen ineğimi iyi et, iyi edersen 15 gün oruç tutarım... ".
Bu hayvan iki günden fazla yasamaz diyen veterinerlere rağmen inek iyileşmiş.
Bizim temel 15 gün oruç tutmuş. 16.gün inek ölmüş.
Temel ne yapacağını şaşırmış inek ölü, havadan 15 gün tutulan oruç...
Ellerini açmış: Yarabbi sen sanıyorsun ki Temel aptaldır, hiç itiraz kabul etmem, ineği kurbana sayar, tuttuğum oruçları da Ramazan'dan düşerim hiç kusura bakma.
***
Adama sormuşlar: Kaç gün oruç tuttun?
Hastalığım nedeniyle, ancak bir gün tutabildim! Ayni soruyu, orada bulunan Bektaşi’ye sorunca, hiç istifini bozmadan yanıt vermiş: Bu arkadaş benden bir gün fazla tutmuş!