Eğitimde özel sektörün başarılı ismi Ali ATAMAN

Konya Belediyesi’nde başarılı belediyeciliği ile adını duyuran Ataman, bugün eğitimcilikte bir marka ismi...

Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri

Ali Ataman

 

Hazırlayan: UĞUR ÖZTEKE 

Bugün Ali Ataman ismi geçtiği zaman hemen iki büyük özellik çağrışım uyandırır.  Bunlardan birincisi düne kadar Konya Belediyesi’ndeki başarılı ve temiz belediyeciliği,  diğeri ise günümüzde kurmuş olduğu ve halen de başında bulunduğu eğitim kuruluşunun Türkiye çapındaki büyük başarısıdır. Bugün geldiği noktada elde ettiği başarıda Ali Ataman olarak dik, saygın, onurlu duruşu, akıl, mantık ve vakarındaki asilliği, ailesinden aldığı terbiye ile örf ve ananede taşıyor. Bu nedenle Ali Ataman’ı meçhul yönleri ile sizlere aktarırken Türk basın tarihinin duayen isimlerinden olan babası merhum Mustafa Ataman’dan da söz etmeden geçemeyeceğiz.

 

Baba Mustafa Ataman gazeteci, yazar, şair olarak Konya’nın yanı sıra bir dönem İstanbul basını da dâhil olmak üzere, Türk basınına en uzun süre hizmet eden örnek bir basın abidesi olmuştur. Basınımızın bu efsanevi ismi, basın sektörüne mürettiplikle başlamış daha sonra muhabirlik yapmış, daha sonraki yıllarda da yaşamını yazar olarak sürdürmüştür. İsterseniz bundan sonrasını Ali Ataman’dan dinleyelim:

 

Babam Mustafa Ataman, Mustaklar sülalesinden Ali Efendi ile Şerife hanımın çocuğu olarak 1907 yılında Armutlu’da dünyaya gelmiş ve 17 Kasım 2001’de Konya’da vefat etmiştir. 94 yıllık ömrünün 78 yılını Konya basınına hizmet ederek geçirmiştir. Babamın babası yani dedem, külah ve fes yaparmış; çok iyi bir usta imiş. Babam aynı zamanda Hacı Veyiszade Efendi’nin de öğrencisi. Kuran-ı Kerim’in 20 sayfasını 16 dakikada okurdu. Babam İstanbul’a gidiyor, bir süre orada kalıyor. Dönüşünde rahmetli amcam Mehmet Ataman’a ve eve bakmakla yükümlü olduğu için mürettipliğe başlıyor. Mürettiplikten başmürettipliğe kadar yükseliyor. Milliyet Gazetesi’nde yazıyor. Muharrirlerle teması oluyor. Babam 26 yaşında evleniyor ve gazete işine giriyor. Bu arada Özel İdare’de tahsildarlık yapıyor ama hiçbir icrası yok. Babam aynı zamanda çok iyi de bir avcı. Tarık Kendi, Ziya Bilgin ile birlikte çok ava gidiyorlar. Babamın meşhur Kozanoğlu ve Armutlu şiirleri var. Yine şiirlerinden Kısmet ise şöyle:

 

KISMET
İlme sarıl-sanat öğren, boş durma
Tacir ol, çiftçi ol, azmini kırma
Kadere razı ol, ümitsiz olma
Kısmet ise gelir Hint’ten, Yemen’den
Kısmet değil ise ne gelir elden?

Görürsün birisi daha kârlıdır.
Hem senden rahattır, hem az çalışır
Hüdâ’nın takdiri, kim ne karışır
Kısmet ise gelir Hint’ten Yemen’den
Kısmet değil ise ne gelir elden?

Yeter ki işimiz meşru olmalı
İçine pislikler karışmamalı
Ma’rifet, darlıkta huzur bulmalı
Kısmet ise gelir Hint’ten Yemen’den
Kısmet değil ise ne gelir elden?

İnsana yakışmaz yan gelip yatmak
Azmedip, durmadan lazım çalışmak
Mümkün mü “Kadere” küsmek darılmak
Kısmet ise gelir Hint’ten Yemen’den
Kısmet değilse ne gelir elden?

Bilmeyiz her şeyde vardır bir hikmet
İnsana yakışan devamlı hizmet
(SAVTİ) der ki: Kul’a eyleme minnet
Kısmet ise gelir Hint’ten Yemen’den
Kısmet değil ise ne gelir elden?

 

O yıllarda Kovanağzı’nda kiralık bir evde oturuyoruz, daha sonra Hacı Fettah’a geldik. Konya o zaman bir avuç yerdi… Anıt’ın orada Devlet Su İşleri’nin olduğu yer o zamanlar Konya için en dış en uzak bölgeydi. Hacı Fettah’ın oralarda yollar hep topraktı, elektrik yoktu.

 

Ali Ataman 15 Eylül 1944 günü Konya’ de dünyaya gelir. Minik Ali ailenin altı çocuğundan birisidir. Ali gelecek yıllarda kardeşleri Orhan Sevim, Türkan Naciye Kemal ve Türkan ile uzun yıllar zor şartlarda da olsa sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir yaşam sürecektir.  

Ataman ailesinin kökü aslen Bozkır Armutlu’ ya dayanır. Ama Ali Ataman doğma büyüme yerli Konyalıdır. Ve Ali Ataman altı yaşında iken annesini kaybeder. Kendi ifadesi ile de hayatının çocukluk da dâhil hiçbir bölümünde boşa geçen zamanı yoktur. Ali Ataman bunu şöyle ifade ediyor: 64 yıllık hayatımın hiçbir döneminde avarelik yapmadım. En uçuk dönemlerimizde bile devletimiz milletimiz için gayret gösterdik. Çevremize, insanlarımıza faydalı olmaya çalıştık. Hep nasıl insanlara faydalı oluruz diye çalıştık.

 

ALTI YAŞINDA İKEN ANNEM VEFAT EDİNCE BABAM BİR DAHA EVLENDİ

1950 yılında annem vefat etti, ben o zaman altı yaşında bir çocuktum. Babam aynı zamanda benim hocamdı. Hayatı bana babam öğretti. Babam 1952’de ikinci defa evlendi. İkinci annem ümmidir, yani okuma yazma bilmezdi. Ama çok iyi bir hanımdı. Bana çok dua etti. Onun hep duasını aldım. Ama kendisi bize öyle bir annelik yaptı öyle bir hizmet etti ki nerede ise birinci annemiz kadar belki de daha çok kendisini sevdik. Onu kardeşlerimle birlikte hep saydık, biz de ona hizmet ettik. Allah bu kadından razı olsun.

 

İLKOKUL BİRİNCİ SINIFTAİSTİKLAL MARŞININ ON KITASINI EZBERE OKUMUŞTUM

Okul yaşım geldiği zaman Necati Bey İlkokulu’na gittim. Daha birinci sınıf öğrencisi idim… Okul müdürümüz birinci sınıf öğrencilerini topladı ve bize sordu ‘İstiklal Marşı’nı kim okuyacak?’ diye. Ben parmak kaldırdım ve ortaya çıktım… İstiklal Marşı’nın 10 kıtasını ezbere okudum. Okul müdürümüz bütün okulu topladı ve tüm okul öğrencilerinin önünde beni kutladı bana teşekkür etti. Öğremenimiz Tarık Kendi de bu durumu daha sonra babama iletmiş. İlkokuldaki öğretmenim Tarık Kendi idi. Edebiyat ve matematik derslerini çok severdim. En sevmediğim ders ise resim dersiydi. Okulumuz ufak bir okuldu.

 

ALAADDİN’DE ELEKTRİK LAMBASININ ALTINDA DERS ÇALIŞTIM

O yıllarda maddi imkânsızlıklar vardı, yokluk vardı. Hiç unutmuyorum idare lambasında ders çalışırdık. Ders çalışma imkânlarımız zamanımız bile kısıtlıydı. O zamanlar dersimi yetiştiremediğim zaman belki babam kızar diye dersi yarım bırakıp lambayı kapattığım bile oldu. Yine hiç unutmuyorum, bir gün idare lambasını kapattım Alaadin Tepesi’nin oraya giderek bir elektrik lambasının altında ders çalıştım.

 

BEN HUKUKÇU OLMAK İSTİYORDUM

İlkokuldan sonra ticaret lisesine devam ettik. Aslında ben avukat olmak, hukukçu olmak istiyordum. İçimde bu konuda o kadar büyük öyle bir istek ve arzu vardı ki. Ama babamlar beni Ticaret Lisesi’ne yazdırdılar. Ama ben Ticaret Lisesi’ne gitmek istemiyordum. Babam bu durumu fark edince beni karşısına aldı ve ‘Bana bak oğlum, bizim durumumuz ortada. Hiç olmaz ise Ticaret Lisesi’ni bitirirsin. Hiçbir şey yapamaz isen bir defter tutarsın, muhasebeci olursun. Namerde muhtaç olmazsın. Bak bizim öyle malımız mülkümüz, belli bir gelirimiz yok’ dedi. Ama benim bu hukuk sevdam hiçbir zaman geçmedi. Kendi başıma çok çalıştım. Belediyede de çalışırken en iyi hukukçular ile hukuk üzerine tartışabilecek durumdaydım, hukuk bilgim çoktu. Mesela hala da hukuka çok meraklıyım. Sürekli olarak Yargıtay ve Danıştay kararlarını okurum.

 

1959’DA TİCARET LİSESİ’Nİ BİTİRDİM

1959’da Ticaret Lisesi’ni bitirdim. Bir ara Şeker Fabrikası’nda pancar muhasebesinde çalıştım. Tabii bu arada Ticaret Lisesi’nde iken haşarı bir çocuktum. Haşarı bir talebeydim. Hiç unutmuyorum, bir gün bir veli toplantısı vardı. Babam da veli toplantısına gelmişti. Maliye hocamız vardı; Mustafa Biroğlu. Babam bu hocaya benim durumumu sorunca ‘İllallah’ der. Daha sonra eski Yem Sanayi Müdürü Şükrü Ölçer’in babası oğlunun durumunu aynı hocaya sorar. Hoca bu kez ‘Amannn sizin çocuk çok pısırık’ deyince babam dayanamaz ‘Git git hoca efendi kimine yaramaz, kimine pırısırık diyorsun peki sen nasıl öğrenci istiyorsun?’ der.

 

Y.KONYA’ DA, Y.MERAM’DA, HAMLE’DE IŞIK’DA YAZILAR YAZIYORDUM

Yeni Konya’da, Yeni Meram’da, Hamle’de, Işık’ta bu arada yazılar da yazıyordum. Rahmetli Ziya Abi, İbrahim Sur, Faruk Sur ile birlik de ekonomiden spora kadar her alanda yazılar yazıyordum. 1966’da annem vefat etti. 1967’de de Ahmet abim askere gitti… Ben aynı zamanda da aileme bakıyordum. Daha sonra Konya Krom Mağnezit Sanayinde çalıştım. Ticaret Lisesi mezunu olduğum için buradaki işe şef olarak girmiştim. O dönemde Oğuz İyioldu Konyaspor’ da idi. Biz de Kromspor olarak görev aldık bir yıl da Kromspor’u mahalli ligden amatör lige çıkarmıştık. Krom’da camii yaptırma derneğinden tutun da birçok faaliyetlerde bulunduk.

 

ANKARA’DA GAZETECİLİĞE BAŞLADIM

1962 yılında Ankara’ya gittim. Cumhuriyetçi İşçi Köylü Partisi’nin Genel Sekreterliğini yaptım. Bu arada Tercüman gazetesinde çalışmaya başladım. M. Yaşar Bostancı ve Kemal Ilıcak Beyle aramız çok iyi idi. Hüsamettin Çelebi, Savaş Kıratlı ile de birlikte idik. Ama daha sonra bu ekibin yönetim kadrosu ile araları bozuldu ve ekip istifa etti. Ben de onların teklifi ile işe girdiğim için kendileri ile birlikte istifa etmek, gazeteden ayrılmak istedim ama M. Yaşar Bostancı benim istifa etmemi engelleyerek ‘Hayır senin istikbalin var sen kal ve çalış’ dedi.

 

1963’TE EMEL HANIMLA EVLENDİM

1963te Emel hanımla evlendim. Fatma Yasemin, Naciye Funda ve Mehmet dünyaya geldiler. Şu anda aynı zamanda 8 torun sahibi dedeyim.

 

MECLİSE İHSAN KABADAYI’YA GİTTİM

Daha sonra ben de ayrıldım gazeteden, iki ay boş gezdim. Bayındırlık İskân Bakanlığı’na elaman alınacakmış. İşe de iyi daktilo yazanları alacaklarmış. Bunun üzerine ben de meclise İhsan Kabadayı’ya gittim. Gazetecilik yaptığımız için kendisini buradan tanıyordum. Durumu anlattım. Ama durumu anlatırken kendisinden bana iş bulmasını ya da bu konuda torpil yapmasını istemedim. Sadece ‘Eğer böyle birileri de varsa benim hakkımı yedirmeyin. Bana torpil yapmayın, başkasına da yaptırmayın’ dedim. Ama kendisi gerçekten bana yardımcı oldu. Benim elimden tuttu, Mehmet Gölhan’a götürdü. Mehmet Gölhan Bakanlık müsteşarı idi. İhsan Kabadayı durumu aynen Mehmet Gölhan’a anlattı. Benim kendisine söylediklerimi aynen kendisine söyledi. O da şef Birsen Hanımı çağırdı ve beni imtihan etmelerini söyledi. Ben o zaman daktiloda dakikada 370 kelime yazıyordum, yani 370 harfe vurmuyor tam 370 kelime yazıyordum.  Ben yazıp geldikten sonra Mehmet Bey, Birsen hanıma ‘Durumu nasıl?’ dedi. Kadıncağız zaten benim hızıma şaşırmıştı Mehmet Bey’e ‘Diyecek kelime dahi bulamıyorum’ dedi. Ama o zamanlarda benim uçarılığım devam ediyordu. Ankara’nın havası bana uymayacaktı, bunu fark etmiştim. Bir de 1951’de Konya’daki ‘kuyu cinayeti’ ile hayatın ne olduğunu önünü arkasını öğrendim.

 

AHMET HİLMİ NALÇACI’NIN SEKRETERİ OLARAK BELEDİYEYE GİRDİM

Bu arada Kubilay İmer bana Belediye Başkanı Ahmet Hilmi Nalçacı’nın yanına belediyeye, Başkanlık Sekreteri olarak girmemi istedi. Kabul ettim ve 1964 yılında burada işe başladım. Bu arada üniversite hayatım da devam ediyordu. Çok zor oluyordu ama 1967 yılında Ankara Ticari İlimler Akademisi’ni bitirdim.

 

HEM BAŞKANIN SEKRETERİ HEM DE TİCARİ İLİMLER AKADEMİSİ ÖĞRENSİYDİM AMA ÇOK AĞIRIMA GİDEN BİR DURUM VARDI

Bu arada çok ağırıma giden bir durum vardı. Çünkü çok zor şartlar altında hem okuyup hem de çalışmak durumundaydım. O zamanlar Oto Nakliyatın sahibi Muhittin Güzelkılıç idi.  Beni ona götürdüler ve öğrenci olduğum için Ankara’ya okula gidip gelirken Oto Nakliyattan öğrenci pasosu ile yaralanmamı istediler. Yani öğrenci olduğum için indirimli olarak Ankara’ya gidecektim. İmtihan zamanları sabahları paso ile Oto Nakliyat ile Ankara’ya okula gidiyordum, imtihandan çıktıktan sonra da yine parasız bedava gelebilmek içinde geceleri Konya’ya gazete getiren kamyonlara biniyor, sabah 4’te 5’te Konya’ya dönüyordum. O yeni çıkmış gazetelerin içinde  yeni gazetelerin kokusu içerisinde Konya’ya geliyordum. Zaten gazete arabaları gece 12’de filan Ankara’dan çıkıyorlardı ve çok hızlı geliyorlardı.

 

ASKERLİĞİ ÖNCE İSTANBUL DAHA SONRA DA ÇANAKKALE’DE YAPTIM

Vatani görevimi ise 1967-1969 yılları arasında yedek subay olarak yaptım. Önce kura çekerek İstanbul Tuzla Piyade Okulu’nda bulundum, daha sonra yine kura çekerek Çanakkale Ezin’de kıta görevi yaptım.

 

MEHMET MERT BELEDİYEDE REHBERİMDİR

1974’te Mehmet Mert beni çağırdı. Kim ne derse desin Mehmet Mert beyin belediyede çok iyiliğini gördüm. O benim belediyede rehberimdir, önderimdir. Belediyede Zat-ı İskân, İtfaiye Müdürlüğü, Belediye Başkanı Yılmaz Kulluk’un Basın Müşavirliği, Zabıta Müdür vekilliği daha sonra da Hesap İşleri Müdürlüğünü hepsini birden yapmaya başladım.

 

2.ORDU KOMUTANI BEDRETTİN PAŞADAN TAKDİRNAME ALDIM

1980’de ihtilal oldu. Bütün belediyeler olduğu gibi biz de tepeden tırnağa A’dan Z’ye teftişten geçtik. Bu teftişten sonra hiç unutmuyorum Konya Valisi Lütfi Fikret Tuncel, 2. Ordu Komutanı ise Bedrettin Demirel Paşa idi. Bizim belediye teftişten sonra her şeyi ile tam eksiksiz ve düzgün çıktığı için 2. Ordu Komutanının elinden bir takdirname ile ödüllendirilmiştim.

 

ANNEM VEFATINDAN 7 SAAT ÖNCE ‘YETER ARTIK OĞLUM BENİ HİÇ BİR DOKTORA GÖTÜRME’DEMİŞTİ

1982’de ikinci annem vefat etti. Onun rahatsızlığı döneminde Konya’dan İstanbul’a bütün doktorlara kendisini götürdüm. Hatta vefatından tam yedi saat önce bana ‘Yeter artık oğlum beni bu saatten sonra hiçbir doktora götürme. Senden Allah razı olsun’ demişti. Annemin çok duasını aldım.

 

DAHA SONRA BAŞKAN ÖKSÜZ’ÜN YARDIMCILIĞI YAPTIM

1984 yılında Ahmet Öksüz Bey Belediye Başkanı olduğu zaman ben de Belediye Başkan Yardımcılığı görevini üstlendim. Eski Konya Valisi Lütfi Fikret Tuncel de Kayseri Valisi olmuştu. Belediye Başkan Yardımcısı olarak biz o dönemde hiçbir zaman bir okul arazisine sahip çıkmadık.1987’de damadımız Ömer’i kaybettik, iki yetimimiz kalmıştı; Safa ve Taha. Bunlardan birisi 1985 diğeri ise 1986 doğumlu idi. Bunları büyüttük. Şimdi birisi Hacettepe’yi bitirdi birisi de Hacettepe Maliye’de bölüm birincisi…

 

189 MİLYON HARCAYARAK KONYASPOR’U ŞAMPİYON YAPTIK; 1.LİGE ÇIKARDIK

Rahmetli Kemal Katıtaş Konya Valisi idi. O dönemde yine rahmetli Süleyman Çınar Konyaspor Kulüp Başkanı’ydı. Ama Süleyman Bey çok büyük gayret göstermesine rağmen bazı şanssızlıklardan dolayı Konyaspor o sezon şampiyon olamamıştı. Vali Kemal Katıtaş bizim ismimizi duymuş, bizim kulübü almamızı istedi. Biz de Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Öksüz’ün Başkanlığında yönetimi alabileceğimizi söyledik ve yönetimi aldık. O sezon Konya olarak Konyaspor’un şampiyonluğunu gördük. Süleyman Bey o zaman 213 milyon harcamış, takım şampiyon olamamıştı. Biz 189 milyon harcadık ve şampiyon olduk.

 

HALİL ÜRÜN BELEDİYE BAŞKANI OLUNCA BİZİ BAŞKAN YARDIMCILIĞINDAN ALIP YEMEKHANEYE ŞEF YAPTI

1990’lı yıllarda Belediye Başkanlığı görevine Halil Ürün gelince bizi Belediye Başkan yardımcılığı görevinden alarak yemekhane şefi yaptı. Mali sıkıntı içine girdik. Ama Allah yardım etti. İnce Minare’nin arkasındaki evimizi sattık. 1990’lı yıllarda arkadaşımız rahmetli Adil Küçük ANAP il başkanı idi. 1992’de Vali Necati Çetinkaya bizi Özel İdareye Mali İdareler Müdürlüğü’ne aldı. Daha sonra İhsan Dede Vali oldu. Bana ‘Evladım ne zaman istersen yerin hazır’ dedi. Ama ben kabul etmeyerek Hacca gittim. O dönemde Abdullah Üzülmez ANAP İl Başkanı idi. Hacdan gelince emekliye ayrılmak istediğimi söyledim. Vali Bey kabul etmedi. ‘Olmaz’ dedi. ‘Son kararını ver’ diye ısrar etti. ‘Ben halimden memnunum’ dedim. Vali bey ısrarcı oldu. Hatta sakal bıraktığımı sakallı çalışılamayacağımı filan bahane ettim, vali bey yine de ısrarcı oldu.

 

1992’DE 12-14 AYDA DİLTAŞ LİSESİNİ YAPTIK

1992 Işıklar’daki arsamıza 12-14 ay içinde DİLTAŞ Lisesi’ni yaptık. Ve 3 gün içerisinde inşaat pisliğini dostlarımızın yardımları ile temizleyip okulumuzu açılışa hazır hale getirdik. Bu konuda Konyalının verdiği desteği unutamam. Bize inananları unutmadık, büyüdük. 2002’de Meram Yaka’daki şu anda bulunduğumuz arsayı aldık. Burada inşaatı bitirdik. 2004’te burayı bitirdik. 4 yıl önce eski rektörümüz Abdurrahman Kutlu beyin istekleri doğrultusunda ortopedi vakfına ortak olduk.

 

ANASININ BABASININ RIZASINI ALAN, HARAMDAN KAÇAN İNSAN BAŞARILI OLUR

Anasının babasının rızasını alan, haramdan günahtan kaçınan insanın ben bu dünyada hep başarılı olacağına ve rahat edeceğine inanıyorum. Ben paranın bereketine inanıyorum. Hayatımda kendim için beklediğim tek şey Allah rızası ve kimseye muhtaç olmamak. Yazlık evim daha yok. Ama Anamur’da bir otel aldık, çalıştırıyoruz. Niye aldık çalıştırıyoruz? Allah’ın rızası için. Bu konuda hadis bile var ‘İçinizde en hayırlısı çevresine en çok faydası dokunandır’ diye. Şu anda 216 personel çalışıyor. Bunların dışında da 111 servis aracımız var, tüm bu insanlara bir vesile ile ekmek parası kazandırıyoruz.

 

HAYIRLI İŞLER YAPACAKSIN, ALLAH O ZAMAN KULLARINA SENİ SEVDİRECEK İŞLER YAPTIRIR

2001’de babam vefat etti. 1983’te babamı hacca götürdüm. Ama geldikten sonra öğrendim ki babam o kadar abdestine namazına düşkün olmasına rağmen hacca benim zorlamam ile gitmiş. Bunu bana sonradan söyledi. Ama oraya gidince oranın manevi havasını görünce bir gün Kâbe’nin kapısının karşısına geçmiş, ellerini açmış ve ‘Çocuklarımın hepsini çok seviyorum ama Ali’yi özellikle seviyorum. Evladım başkalarına el açmasın.’ diyerek dua etmiş. Bir gün büyüklerden biri bana sordu ‘Allah’ın seni sevip sevmediğini nasıl bilirsin?’ diye sordu. Şaşırdım kaldım ve ‘Bunu ancak Allah bilir’ dedim. O insan devam etti ‘Allah’ın seni sevip sevmediğini kulu da bilir. Allah seni seviyorsa bir Allah’a hayırlı işler yaparsın. İki Allah kullarına seni sevdirecek konularda çalıştırır’.

 

ŞAMPİYON OLDUĞUMUZ SENE ÖZKAN HOCA KORKUSUNDAN EDİRNE’DE OTELDE KALDI,  ÇORLU’YA MAÇA BİLE GELMEDİ

İstanbul Beykoz ile bir maçımız vardı. O maç Fenerbahçe stadında oynandı. Çünkü bizim seyircimiz çok diye federasyondan maçın bu sahada oynanmasını istemiştik. Ömrümde bir defa şeref tribününde o maçta oturdum. Onda da rakip takım seyircileri sürekli olarak ‘işte şike, işte para, işte Konya’ diye bağırıyorlardı. Dayanamadım, o seyircilere cevap verdim. 2-0 maçı aldık ama ben maçı şeref tribününde tamamlayamamıştım. Bir de Özkan Hoca o maçtan sonra İstanbul’da kalmak istiyordu. Ama Başkanımız Ahmet Öksüz Bey izin vermiyordu. İlla o da bizimle Konya’ ya dönecek diyordu. Özkan Hoca da ısrar edince devreye girdim, zorla Özkan Hocayı ikna ettik ve hep birlikte Konya’ ya geldik. Çünkü o sezon çok zorlu Zeytinburnu, Bakırköy gibi şampiyonlukta iddialı rakiplerimiz vardı. Bir de 6 maç ceza almıştık ve sahamız kapalıydı. İyi oyunlar, iyi sonuçlar alıyorduk. Sonunda Şampiyon olduk. Ama yine o sezon için unutamadığım bir maç daha var. Çorlu ile maçımız vardı. Takımla biz Edirne’ye gittik, orada kaldık. Maç sabahı hep birlikte Çorlu’ya gidecektik. Özkan hoca maç sabahı “Belim ağrıyor ben bu maça gidemeyeceğim” dedi. Biz de Çorlu’ya hocanın yardımcısı Sadi Tekelioğlu ile gittik. O maç da çor zordu ama Çorluyu 2-1 yendik. Tekrar Edirne’ye otele döndüğümüzde Özkan hocaya ‘Korkundan gitmedin değil mi?’ demiştim.

 

ÖZEL ÜNİVERSİTE KURMAYA HAZIRIZ

Üniversite kanununda özel üniversitelerle ilgili madde yayınlanırsa, özel üniversiteler yasallaşırsa biz özel üniversiteyi kurmaya hazırız. Özel üniversiteyi iki yıl içinde bitiririz. 10 yıl içinde de bu üniversiteyi Türkiye çapında başarılı bir üniversite yaparız. Bizim okullarımızda siyasete yer yok, ama idealler var. Milli manevi değerler var, vatanın bütünlüğü var. Mezun ettiğimiz öğrencileri, zamanla ülkenin belli noktalarında, üst seviyelerinde, doğru dürüst yerlerde gördüğümüz zaman bundan çok memnun oluyorum. Mesela hala ilk mezunlarımız geliyor, bizi ziyaret ediyorlar. Bugün bu çocuklar ülke yönetiminde söz sahibi olmuş durumdalar. Mesela 1993 mezunu olup elimi öpmeye gelen ‘Hocam Allah sizden razı olsun’ diyen öğrencilerimizi gördüğümüz zaman Allah’ıma bir kez daha şükrediyorum. Mesela şu anda Sermaye Piyasası Kurulu’nda bizden mezun 2 öğrencimiz var. Bunun gibi Hacettepe Tıp’taki mezunlarımızla mutlu oluyoruz. Ali Ataman’ın hedefi şu: Konya Türkiye’de en üst yerde olmalı, Türkiye dünya milletleri ile boy ölçüşebilmeli, onlara yön vermeli. Çocuklarımızı en iyi şekilde yetiştirmeliyiz.

 

BANA KÖTÜLÜK YAPANLARA BİLE HAKKIMI HELAL EDİYORUM

Elbette 64 yıldır önce 15 yaşından önce çocukken, daha sonraki 49 yılda bana kötülük yapanlara bile hakkımı helal ediyorum. Buradan da herkese sesleniyorum. Kimin bende hakkı varsa bu hiç değişmez, ister maddi isterse manevi… Kimin bende hakkı varsa gelsin onlara haklarını vermeye çalışalım, helalleşelim.