Müslümanlar, ancak kardeştir. Müslümanların kardeşliği onlara özgüdür. Herhangi bir dünyevî karşılıktan ziyade, sırf Yüce Allah’ın Rızasını kazanmak içindir. Yüce Yaratıcı, onları kardeş kıldığı için onlar birbirlerinin kardeşidirler. Müslümanlara düşen, kardeşlerine karşı, kardeşlik vazifelerini yerine getirmektir.
İtikatla ilgili bazı tartışmalı konularda ve İslam’ı yaşama konusunda müslümanların hepsi bir değildir. Sözgelimi Hz. İsa’nın tekrar dünyaya gelip gelmeyeceği, Ahirette Yüce Allah’ın görülüp görülmeyeceği gibi konularda Müslümanlar farklı düşünürler. Bu yüzden itikadî mezhepler ortaya çıkmıştır. Mutezile, Selefiyye, Şia, Eşarî ve Maturidî gibi. Amelî konularda da mezhepler arasında kimi farklılar olabilir. Kalp eğitimini hedefleyen tarikatlar ve izledikleri yöntemler de farklı olabilir.
Öte yandan aynı itikadî ve amelî mezhepten olduğunu iddia ettiği halde, yine Müslümanlar arasında inanç ve amelde farklılıklar olabilir. Şöyle ki Hanefî olduğunu söyleyenlerin hepsi inanç ve amel konusunda aynı seviyede değildirler. Hatta bilinçli ve dindar bir Şiî-Vehâbî mümin, dinini gereği gibi bilmeyen ve yaşamayan bir Hanefî müslümandan daha mütedeyyin olabilir.
Durum ne olursa olsun, kendisini Müslüman olarak tanımlayan herkesi Müslüman olarak görmek ve kabul etmek zorundayız. Bugün bir taraftan İslam âlemi bir buçuk milyarı açtı derken, Müslümanları katagorize edip ayırıma tabi tutmak ve onları ötelemek bize yakışmaz. Karşı tarafta küfür tek millettir ilkesi doğrultusunda farklı dinlerden, farklı mezhep ve meşreplerden insanlar sosyal ve siyasal paktlar, birliktelikler oluştururken, pek çok konuda ortak hareket ederken Müslümanların birbirlerini dışlaması ve ötekileştirmesi doğru değildir. Aralarında derin din, ırk, mezhep farkı olmasına rağmen, düne kadar çok büyük savaşlar yapmalarına rağmen Amerikalı, Avrupalı bir araya gelirken, aralarındaki sınırları kaldırıp paralarını bile birleştirirken, bir ve beraber olmayı en temek ilke kabul eden bir dinin mensuplarına ayrılık yakışır mı hiç? Bunun için ulema biz ehl-i kıbleyi tekfir etmeyiz kaidesinde birleşmiştir. Aslında bu cümle ümmet şuurunu tazeleyen bir hakikattir. Büyüklerimiz, hatasız dost arayan dostsuz kalır demişler.
Şöyle bir düşünelim onlar Vehabî diyerek Suudî Arabistan gibi ülkeleri dışlarsak… Onlar Şiî, Hizbullah diyerek İran, Lübnan ve benzeri ülkelerdeki Müslümanları ötekileştirirsek… Onlar Alevî diyerek Azebaycan ve Anadoludaki çok sayıdaki müslümanı yok sayarsak… Onlar Tâliban diyerek Afganistan, Pakistan gibi ülkelerdeki Müslümanları saymazsak… Onlar modernist diyerek çeşitli bölgelerdeki Müslümanları hesaba katmazsak… Küfür cephesine karşı kendimizi, değerlerimizi, topraklarımızı, kaynaklarımızı nasıl savunacağız ve insanlığın önüne nasıl çıkacağız, nasıl birbuçuk milyarlık İslam âlemi olacağız?
Yüce Allah Kitabında, Müşrik-kâfir-fâsık diye nitelendirdiği Kitap Ehlini bile, ikiye ayırarak bize yakın ve dost olanlarla, bize düşman olanları ayırmışken; biz nasıl olur da Müslümanım diyenleri ötekileştirebiliriz.
İnananlara en şiddetli düşman olarak, insanlardan Yahudileri ve Allah'e eş koşanları bulursun. Onlardan, inananlara sevgice en yakın «Biz Hristiyan’ız» diyenleri bulursun. (5/82)
Tüm Müslümanları, bir bütünün parçası saymak, elbette cemaat olarak yahut birey olarak onların itikadî ve amelî bütün hatalarını onaylamak anlamına gelmez. Kur’ân’ın en temel ilkesi ve Müslümanın en temel görevi olan Emr-i bi’l-marûf nehy-i ani’l-münker/İyilikleri emretmek, kötülüklerden sakındırmak görevi Müslümanlar içindir. Elbette müminler, birbirlerini dinin ve selim aklın doğruları demek olan Ma’rûf olan şeylere çağıracak ve elbette onları dinin ve selim aklın çirkin gördüğü şeyler demek olan Münkerden sakındıracaktır. Zaten bu görevin yerine getirilebilmesi de müminlerin birbirleriyle görüşüp konuşmasıyla mümkün olacaktır.
O halde tıpkı Hacda-Umrede, dünyanın dört bir yanından gelen ve farklı itikadî ve amelî mezheplere mensup olan müminlerin aynı Ka’be etrafında, tek olan Yüce Allah’a yöneldikleri gibi; aynı tavaf halkasına katılıp birlikte ibadet ettikleri gibi; mezhebi, meşrebi, dini konumu ne olursa olsun tüm müminleri kardeş görmek ve bağrımıza basmak zorundayız. Dünyanın neresinde olursa olsun Müslümanlar birbirlerini, bir bütünün parçaları olarak görmek durumundadırlar. Karşımızdaki güçlü düşmanlara karşı, caydırıcı bir güç birli oluşturmak için buna mecburuz. Müminler ya bunu yerine getirirler yahut da yeryüzünde büyük fitne ve fesatlara gark olurlar. Hayat Düsturumuzun haber verdiği üzere: Eğer siz aranızda dost olmazsanız yeryüzünde kargaşalık, fitne ve büyük bozgun çıkar. (8/73) O halde Allah’ın kulları, kardeş olun! Birbirinizi kardeş görün ve kardeşlerinize karşı sorumluluklarınızı yerine getirin.