Şöyle bir bakıyorum da; nasıl geldik bu hale? Her yerde ekonomi haberleri; o artmış, bu inmiş, aman efendim böyle nasıl olurmuş… Olan olmuş da kimsenin haberi yok çünkü; kimsenin bıçağı kendine vurduğu yok. Senin suçun mu? Hayır, bu hepimizin suçu canım kardeşim… Her şey şöyle başladı aslında…
Eskiden hakkı olanı alırdı insanoğlu, şimdiyse her şeyi kendine hak görür oldu. Benim neyim eksik, şu olmadan asla, o da benim olmalı… Sosyal medyada ki paylaşımlarda; en iyi yemeği ben yerim, en güzel yere ben giderim, en iyi de ben bilirim diyor insanlar alttan alta! Aza kanaat etmek, ihtiyacı kadarını almak-yemek-giymek; bunlar da geride kaldı. Her şey az geliyor, daha fazlasını da kucak kucak alıyoruz. Dolduruyoruz evi barkı, ihtiyaç fazlasından adım dahi atamıyoruz ama sorun değil diyerek daha büyük bir eve taşınıyoruz. Ne yani bizim de yemek yaparken şarkı söyleyen mutfak robotumuz,30 metre kare giyişi dolabımız, her renkten telefon kabımız olmasın mı?
İşleyen demir pas tutmazdı oysa, sebat en büyük silahımızdı; derken kısa yoldan köşeyi dönen zeki, çok çalışan ya inek ya ahmak…Herkes olmuş sözüm ona ya prens ya prenses. Kimse kendine dönüp de ‘ben işveren olsam beni işe alır mıyım’ ya da ‘ben iş sahibi olsam bana iş verir miyim’ diye sormuyor. Boş muhabbete adam çok, yetiştirmeye eleman arasak kimsenin çalışmaya gönlü yok. Üretmeden tüketir, tüketmeden dahi tüketir olduk! Tüketmelere doyamadık, kulvarında yarışır olduk…
Daha az çalışır, daha çok harcar olduk. Yarı yılık kazancımızın tamamını bir elektroniğe yatırdık. Birini eskitmeden, yenisini aldık. Evimize kaşıkla aldık, kepçeyle çöp döker olduk. İş beğenmez, yaptığımız işin de hakkını vermez olduk. Biz az yapalım, nasılsa biri çıkar da tamamlar diye düşündük. Çalışmamak için her türlü bahanemiz oldu da; çözümleri başkaları bulsun istedik. Yetmedi “çalış çalış nereye kadar, sanki dünyayı kurtaracak” diyerek doğru yapanı da yanlışa sürükledik. “Başımıza yeni icat çıkartma, eski köye yeni âdet getirme” dedik; adım atmadan yerimizde kalmayı marifet belledik. Büyüklerimiz kâfi dedi, biz daha yetmez dedik; dünyaları bahşetseler doymak bilmez hale geldik. Yetti mi? Yetmedi…
Hayalleri satın aldık. 1.50 boyumuzla topuklu giyip, kendimizin 1.70 olduğuna inandık. Gençliğimizi versek ödeyemeyeceğimiz malın-mülkün ‘benim’ diyerek havasını attık. Günde 5 saat çalıştık,3 saat çene çaldık. İş yerine geç kaldık, en erken de biz çıktık. Çalışmadan yaptığımız tatillerle; sıkılmadan gittiğimiz eğlencelerle övündük. Kazanmadan harcadık, üretmeden tükettik; övünürken tükendik. Birimiz övündü, diğerimiz pohpohladı, öbürümüz arka çıktı; bu da ‘hani bana hani bana’ dedi… Birbirimize üstünlük taslamak adına, kendimizi olduğumuzdan yüksek/büyük göstermek adına hep tükettik. Harcamada yarıştık, sorumlulukta kaçıştık. Kazanmadan harcadık; üretmeden tükettik…
Ekonomi bu hale nasıl geldi diye düşünmeyelim azizim. Çuvaldızı başkasınaysa da, iğneyi kendimize batıralım. Böbürlendik, kibirlendik, yüzdük yüzdük buraya geldik… Peki şimdi ne mi olacak? Sahip olmadan havasını attığımız her şeyin bedelini ödeyeceğiz. Hepimiz mi? Hepimiz… Kim ne kadar büyüklendiyse, o kadar bedel ödeyecek. Kıyıdan kim ne kadar uzaklaştıysa,; kıyıya dönek için o kadar kulaç atacak.
Kaldır kafanı hemşerim; aydınlık yarınlar üretimin hemen ardında. Bu sorumluluk hepimizin, insan insana can vermez, insan insana zaman verir unutma…Bu zorlu günlerde birbirimize ödeme kolaylığı sağlayıp, sırt vermeden, birlik olunmadan olmaz, unutma... Muhasebeni vicdanın tutsun; hakkın olmayanı, hakkı olana ver. Çünkü sen vermez isen, Hakk, Adl olandır, unutma…
Ortaya koyabildiğimiz kadar olanlardan olmamız temennisiyle değerli okuyucularım.
Haftaya görüşmek üzere…
Av. Yasemin BEZİRCİ