"Bir insan ölmeden onun mesut olup olmadığına karar verilmez." Eski Yunan'da yedi filozof hatimden biri olan Solon'un tarihin derinliklerinden akseden bu sözü, bundan 16. Yıl önce 22 Ağustos 2000 yılında hakka yürüyen Türk Dünyasının kara sevdalısı Elçibey’i düşünürken yeniden aklıma geldi…
Türk milliyetçilik davasını his, akıl, ahlâk ve aksiyon olarak şahsında mezzetmiş bir lider, Dünya Türklüğü'nünşair ruhlu lideri Bey’i bugün yine rahmetle anıyoruz…
O şimdi mesut mu? Bu sualin cevabı O'nun bazen fırtınalı, çilekeş, acılı hayatında, bazen de -İlk Türklük Kurultayı'nda olduğu gibı-çok uzun olmayan tebessümlerinde gizliydi.
Ve O sualin cevabı Elçibeycumhurbaşkanı olduğunda Siyasal’da öğrencilik yıllarımda “Kutlu olsun Elçibey” afişlerini duvarlara asarken hissettiğim mutluluktan ağladığım gözyaşımda gizliydi…
Yıllarca bağımsızlık ateşiyle yanan yüreği, uğruna verdiği mücadelesi sonunda Bağımsız Azerbaycan’la taçlanmıştı…
Ve artık bağımsız Azerbaycan’dan sonra asıl hedefi için coşkulu bir şekilde “iki devlet tek millet” derken biz Türk milliyetçilerine yeni ufuklar açıyor, biz Türk milliyetçilerin gücüne güç katıyordu…
Artık yalnız değildik…Bir yanda Türk milliyetçliğini ülkücülük haraketiyle kuvveden fiile geçiren Başbuğumuz Alparslan Türkeş öbür Yandan Türk dünyasına meftun, Turan’a iliklerine kadar inanmış şair ruhlu Ebulfez Elçibey…
Bey hayatı boyunca Türklükten Türklük sevdasından hiç vazgeçmedi… Türklük için yaşadı, Türklük için hapislerde yattı ve Türklük uğruna ömrünü verdi…
Ancak O hiç ümidini yitirmedi, hiç yılmadı…
En zor günlerinde bile yüreğinin bir yanında Bükü, öbür yanında İstanbul vardı…
Bir yanı Tebriz diye yanarken öbür yanı Nahçivan’daydı…
Çünkü o ’Samimi bir şekilde inanıyorum ki, Ali bey Hüseyinzade, Zeki Velidi Togan, İsmail bey Gaspıralı, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Resulzade, Nihal Atsız ve XX.yüzyılın büyük Türk fikir adamlarının gittiği bu yolda gidecek ve onların arzularını hayata geçireceğiz.’’Derken Türk Milliyetçliğinin yeniden ihyasını müjdeliyordu.
Cünkü o’Ey ulu Allah’ım, Türklüğümü benden esirgeme.’’Diye dua ederken Türklüğü yok edilmek istenen Irak Türkmen’lerinin, Suriye Türkmen’lerinin, Doğu Türkistan Türklerinin figanı oluyordu.
O “Men Anadolu torpağına ilk defa gelirem. Türkiye’nin kültürü, edebiyatı, tarihi, dili ve Kemal’cıların azatlık hareketi ile tanışmamdan sonra gelbimde bu torpağın güzel tasviri oluşmuştu. Sakarya ve İnönü döyüşlerinin (savaşlarının) tarihini öyrenirken, bu yerlere gelmeyi, özümü vetenin (vatanın)istiklali uğrunda mübarizlerin (mücadelecilerin) sırlarında his etmeyi arzulayıram. Mustafa Kemal Atatürk’ün, Mehmed Emin Resulzade’nin, Zeki Velidi Togan’ın ve azatlık uğrunda diğer mübarizlerin uyuduğu Anadolu toprağı mügeddestir.” Derken bu topraklarda vatan için millet için toprağa düşenleri gururla övünerek anlatırve hayatı da bu çok sevdiği topraklarda son bulur…
O “Siz büyük bir milletin evlatlarısınız… Azerbaycan adı bize sonradan verilmiş, hepimiz Türküz ve Türkçülüğümüzle her zaman gurur duymalıyız” derken Türk’lüğün toprakla değil varoluşla, duyguyla, tarihle, hissedişle ol ilgili bir duygu olduğunu ifade eder..
Yazımın başında da belirttiğim gibi Elçibey’i anlatmak için O'na ağıt yakmak inandığı milliyetçilik davasına ilişkin sözlerine yer vererek aktarmaya çalıştım.
İnanıyorum ki o, öbür alemde de Kürşad’la Fatih’le diz çöküp, otağ kurmakta ve boynunu hafifçe büküp buğulu gözleriyle bugün Türk’ün acısını derinden hissederek yine acılı bir şekilde yemen türküsü söylemektedir…