Şu sıralar İslami çevrelerde Tayyip Erdoğan’ı ve Ak Parti iktidarını eleştirme modası çıktı. Öyle ki bu eleştiriler, yapılan hiçbir çalışmayı görmeden, büyük hayal kırıklıkları yaşanmış modunda yapılıyor. O kadar ki Türkiye’de İslamcılığın 2002 yıllarından önce daha iyi olduğu iddiasındalar. Yani, 28 Şubat sürecinin baskıcı, aşağılayıcı, yok sayıcı tutumunun bizi daha dinç daha dinamik tuttuğuna inanıyorlar.
Sosyal medyada gün olmuyor ki bu konuda bir mesaj dönmesin. Eskiye göre perspektifi çok daha geniş, derinliği çok daha fazla, irtifası çok daha yüksek yeni nesilden haberi olmayan bizler de bu mesajlar üzerinden ağıtlar yakıyoruz. Sanki 2002 yılından önce bu ülke İslamcıların elindeydi. Sanki hak ve özgürlükler dibine kadar kullanılıyor, sistem beslemesi adil (!) zenginler olarak Koç, Sabancı, Şara ve Eczacıbaşı gibi tröst firmalar, işçinin alın terini de, inancından kaynaklanan haklarını da kullanabilsinler diye çırpınıyorlardı.
2002 öncesi sanki devlette ve toplumda kirlilik yoktu ve 71 yaşındaki Medine Bircan başörtülü olduğu için sedyeyle hastanede kapı önüne konulmamış, başörtülü anneler tel örgülere yapışarak oğullarının sıradan yemin törenlerini gözyaşları içinde izlememiş, okul birincisi çocuklarımız ayak ayak üstüne atmış kimi adi müdür ve askeri erkân gözetiminde yaka paça dışarı kovalanmamıştı. Öyle ki o günün toplumu yapılan haksızlıklara karşı bilinçten çatlayan (!) bir dirençle karşı koyuyor, zorbalar kaçacak delik arıyorlardı. Gerçekten böyle miydi?
Yok, böyle bir şey. Her dönem kendi zemininde, kendi sosyolojisiyle, kendi hikâyesini yaşar. Tabii ki bugünkü iktidarın da eleştiriyi hak eden uygulamaları vardır. Zaten olmalıdır da. Ama bu eleştiriyi yaparken adil olmak ve dairenin içinde durmak gerekiyor. 15 yıldır iktidarın istifade edilmemiş hiçbir nimetini bırakmamış kimi insanlar, ufacık bir gönül kırıklığında dağları sırtlanıp gitme telaşına düşünce, bunu ya ahmaklıktan ya da aptallıktan yaptığını anlamak için bilge olmaya ihtiyaç yok. Hiç değilse, ama en azından bu mücadeleye vefası, gecesini gündüzüne katarak çalıştığı yerden aldığı asgari ücret kadar olan Anadolu evladı kadar olsun.
Allah’ın izniyle Türkiye’de gençlik, yapılan tüm eleştirilere rağmen çok iyi gidiyor. Hem de eskiyle kıyaslanmayacak kadar. Sorun, eskilerin gençlikle ilişkisinde yöntemsel inovasyonu beceremeyişindedir.
15 Temmuz şehitlerinin kamu görevlilerini hariç tutarsak, sivil yaş ortalaması 25’den fazla çıkmaz. Keza 15 Temmuz gazilerini inceleyin yine aynı ya da bir tık üstü sonuç alırsınız. Vakit namazlarında camilerimizin yaş ortalaması 15 yıl öncesine göre en az 15 yaş daha genç. Tüm sosyal medya çılgınlıklarına rağmen, genç kuşağın ufku da, mücadele azmi de, zorbalığa karşı duruşu da, hayatı okuyuşu da bize göre çok daha zengin. Sahip oldukları özgüveni ve bu özgüveni pratik edişlerini söylemeye bile gerek yok.
Küçücük dünyalarında kaybolmuş ve FETÖ’nün ne kadar sinsi olduğunu 17/25 Aralık’ta, ne kadar cani olduğunu 15 Temmuz’da, ne kadar hain ve satılık bir örgüt olduğunu da ABD’nin tüm hukuk ve siyasal sisteminin verdiği desteğe rağmen anlayamamış kimi insanların, oturup 2002 sonrasını eleştirmeye kalkması adil değildir. Bunun her seçim öncesi ısıtılıp ortaya sürülen bir FETÖ algısı olduğunu biliyoruz. Türkiye’de iktidar, seçimler yoluyla değişiyor. O yönüyle kırılgan kitleleri kontrol edebilmek hiç de kolay bir şey değildir. Yüzlerce farklı sosyal kimlikten oluşmuş 80 milyonluk dev bir kitleyi ortak bir zeminde buluşturmak iktidarın en esaslı ama en zor görevidir.
O sebeple,
Almış oldukları görevi bihakkın yerine getirmeyen ya da getiremeyen, onun bunun oyuncağı olmuş aptal ya da ahmak kimi il başkanları, belediye başkanları, milletvekilleri hatta bakanlar yüzünden Tayyip Erdoğan ve Ak Parti eleştirisini adil bulmuyorum. Bu, FETÖ’nün Kasım seçimleri öncesi arayıpta bulamadığı, CHP’nin de bir türlü beceremediği bir şey olur.
Güvenmek iyidir, kontrol etmek daha da iyidir. Çemberin dışına çıkmadan hangi il başkanı, belediye başkanı, milletvekili ya da bakan görevini yapmıyor ve halkın çabasına eşlik etmiyorsa, onu ifşa etmek için sosyal baskı oluşturmak en doğal hakkımızdır. Ama kazanımları kaybettirecek bir sonucu doğuracak küskünlük, sadece ve sadece FETÖ tezgâhıdır.